"Çocuklar için, çocuklarımız için ayağa kalkmalı, gerçek katilleri, gerçek katillerin düzenini yıkmalıyız."

Çocuk katilleri…

Hurda paralarıyla yine hurdacıdan alınan bir ısıtıcı, kış geliyor, çocuklar üşümesin diye…

Fadime Nefes, Funda Peri, Aslan Miraç, Masal Işık, Aras Bulut…

Şimdi aramızda değiller. 

Arkalarından sadece göz yaşı döküp bu düzene son veremediğimiz için utanç duyabiliyoruz.

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. 

Gelin bu vesilesiyle Peri’nin, Masal’ın ve kardeşlerinin kısa öyküsünün bize bıraktıklarına yakından bakalım…

***

Daha ortada hiçbir bilgi yokken bir an duraksamadan, hiç düşünmeden ve dinlemeden 5 çocuğunu kaybeden anneyi, Melisa Sinem Akcan’ı hedef tahtasına oturttular.

“Yaşam tarzı” dedi biri, hiç utanmadı.

“Uyuşturucu kullanıyor iddiası” var dedi bir gazeteci. Elinde hiçbir somut bilgi olmadığı halde bunu yaymaktan hiç utanmadı.

“110 bin lira yardım yaptık” dedi düzeni temsil edenler, hiç ama hiç utanmadılar!

Nedir bu yaşam tarzı dedikleri? 

Devletin kaynaklarıyla servetlerine servet katanlar, halkı soyanlar, yalılarda, saraylarda yaşayıp halka şükredin diye vaaz satanlarınkinden daha utanç verici bir yaşam tarzı mı var?

Kendine gazeteci sıfatını yakıştırıp, yoksul bir anneyi, üstelik 5 çocuğunu kaybettikten hemen sonra “uyuşturucu iddiaları var” diye hedef almak. Üstelik buna dair tek bir kanıt dahi gösterme ihtiyacı duymamak, bundan daha utanç verici bir gazetecilik örneği mi var?

Gelelim 110 bin liralık utanmazlığa.

5 çocuğun ve annelerinin yaşadığı barakayı hepimiz gördük değil mi? 

110 bin lira verdik diyorlar.

Bu ülkede patronların vergi borçları milyon milyon silinirken, yandaşlara teşvik adı altında milyarlarca liralık kıyaklar yapılırken bir ailenin insanlık dışı koşullarda yaşamasına göz yuman, o barakaya 110 bin liralık destek verdik diye övünen bir düzen…

Üstelik bunun bile doğru olmadığını öğreniyoruz. Şöyle diyor anne: “Ben 110 bin liralık yardım almadım, bırakın 100 bini hiç yardım almadım. Asla para almadım. Tersine bana 8 bin liralık yardım yapılıyordu, onu da 4 bin liraya indirdiler. Bu dört bin lira ile 5 çocuğuma nasıl bakarım?”
 
Bunu o akşam evden ne kadar tereddütlü çıktığını gösteren şu cümlelerden anlamıyor muyuz zaten: 

“Gündüz topladığım hurdaları evin bahçesine bıraktım. 5 çocuğum da evdeydi. Çıkmadan önce evde çocukları uyuttum. Çıkmadan elektrikli sobayı yakayım mı yakmayayım mı diye düşündüm. Tereddütte kaldım. Hava soğuktu. Çocuklarım üşümesin diye sobayı yakmaya karar verdim. Daha sonra sobayı yakıp hurdacıya doğru yola çıktım. Bahçede duran hurdaları satmak için hurdacıya gittim. 800 liraya hurdaları sattım. 15-20 dakika içinde geri geldim.”

Tüm bu tereddüt ve korkuya rağmen, o çocukların hayatta kalması için o hurdalar toplanmalıydı, 800 lira için evet.

Her şeyi konuşuyoruz, her şeyi…

Anneyi suçluyoruz, annenin ailesini suçluyoruz ve dahasını.

Peki, kimler aklanmaya çalışıyor bu tabloda, kimler sürekli sütten çıkmış ak kaşık oluyor, kimler dokunulmaz ve suçlanamaz oluyor tüm bu yaşananlara rağmen?

“Yaşam tarzı” diyen, “ama uyuşturucu iddiası var” diyen, “110 bin liralık yardım yaptık ya, daha ne” diyenler hiç kuşkusuz.

Hepsinin, tüm bu kirli isimlerin ve adımların arkasında içinde yaşadığımız bu kan emici düzen var.

Ve evet, bugün onların günü. Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü.

Bir yanda Peri ve kardeşlerinin öyküsü, diğer yanda özel hastanelerin daha fazla kâr için öldürdüğü bebekler… Daha dün öğrendik, Niğde’de Engelsiz Yaşam Bakım, Rehabilitasyon Merkezi'nde hayatını kaybeden 10 yaşındaki engelli çocuğun yanı sıra merkezde bakım gören 15 çocuğa kötü muamelede bulunulduğu ve mahremiyet ihlali yapıldığını.

Çocuklar için, çocuklarımız için ayağa kalkmalı, gerçek katilleri, gerçek katillerin düzenini yıkmalıyız.

Evet, bu düzen yıkılmalı. Nefes için, Peri için, Masal için, Aslan için, Aras için… 

Onların yaşadığı, şeker de yiyebildiği bir ülke için.