CHP kurucusu olduğu Cumhuriyet’ten kopma sürecine çok önceleri de girmişti; kesinkes tamamlamaksa Kılıçdaroğlu’na düştü. Selefiyle arasında süreklilik vardır. 

CHP’yi tartışmak

Zülfü Livaneli’nin Deniz Baykal’ı topa tutması ilginç oldu, doğrusu. Partisinin, Baykal’dan son bir kez milletvekilliğini esirgemeyecek kadar vefalı davranması Türkiye’nin düzen siyaseti için sürprizdi. Bir tür arınma çağrısı yapmanın Livaneli’ye kalması ise daha küçük bir sürpriz değildir! Ama bunun bir açıklaması olmalıdır ve Yalçın Küçük’ün Livaneli için cambaz ve tüccar sıfatlarını uygun gördüğü akılda tutulmalıdır.

Kılıçdaroğlu’nun, Peker dizisiyle bağlantılı hikâyelere rağmen Baykal’a vefadan geri basmaması siyasi bir olgudur elbette. Demek ki, ölçüp biçip konunun CHP’yi bir noktadan sonra fazla etkilemeyeceğine kanaat getirmişler.

Gerçekten yeni ne diyor ki, Livaneli? Belden aşağı bilgileri çöpe bırakırsak, Baykal liderliğinin AKP diktatörlüğüne giden yolu bile isteye ve hatta tutkuyla açtığını! Bu bilgi yeni midir? Anekdotların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı tartışılmıyor, inandırıcı bulmayan da pek çıkmıyor. Olay “zamanı mıydı şimdi”de düğümleniyor. Demek ki mutabıkız; kimse verilen bilgileri yeni saymıyor. 

Baykal zamanında yasaklı Erdoğan’a demokrasi adına mı koltuk çıkmıştı? Yoksa Kemal Beyin CHP’de yarattığı iddia edilen değişimin ilk işaretleri miydi o jest? Biliyorsunuz, CHP’nin yasakçı, kapalı, arkaik, dindarlara uzak olduğu söylenen imajını değiştirmek, bugün tamamlanmışa benzeyen bir misyon… Nagehan Alçı, değiştirilen şeye “Vatikan yapısı” diyor ve değişimi alkışlıyor. Şu videoyu izlemenizi öneririm: https://www.youtube.com/watch?v=kqUQn2igu6A  Birkaç ay önce piyasaya sürülmüştür ve yeni CHP’yi öve öve bitirememektedir. 

Yukarıda vefa dedim, ama konumuz sürekliliktir. CHP kurucusu olduğu Cumhuriyet’ten kopma sürecine çok önceleri de girmişti; kesinkes tamamlamaksa Kılıçdaroğlu’na düştü. Selefiyle arasında süreklilik vardır. 

Abarttığımı düşünenler veya bana katılmayanlar, örneğin 1919 veya 1923’te doğru olanın 21. yüzyılda öyle kalmak zorunda olmadığını söyleyebilirler. Geçmişi sahiplenmek olduğu gibi korumak, demir atmak mıdır, diye sorabilirler de… 

Konumuz bu olmadığı için haklı olmayacaklardır. Sorun geçmişte yapılanların bugün hiç değişmeksizin tekrarlanıp tekrarlanamayacağı değildir ki. Böyle bir sahiplenme, her zaman her yerde tarih dışı ve saçma olurdu. Elbette tarihsel bir adıma sahip çıkmak ve bugün onun mirasçısı olarak konumlanmak bire bir aynısına sadakatle olmaz. Bu olsa olsa dinsel düşünce ve kurumlarda karşımıza çıkıyor. Hoş, bizim Diyanet bile şu kriz zamanında borçluları kurban kesmekten alıkoyan eski talimatı revize edip kredi kartına cevaz vermiş bulunuyor. Tabii kart ödemesinin zamanında yapılmaması faiz yüzünden günah olacak; aman dikkat.

Özetle din kurumları bile aynısını tekrarlamıyorlar. Ama sahipleniyorlar! 

21. yüzyıl CHP’si ise 20. yüzyıl CHP’sinin şekillenmesine katkıda bulunduğu belli başlı bütün ilerlemeleri geriye sarıyor. Laiklik CHP’yi yanlış tanıtmaya neden olmuş. Dindarlara mesafe konmuş. Devletçilik derken piyasa düşmanı zannedilmiş… (Bağımsızlık konusunu zaten geçebiliriz, o sayfa en son geri dönüşsüz biçimde NATO’yla kapanmıştı. Ama hani 70’lerin haşhaş krizini, Kıbrıs müdahalesini, Ecevit’in Saddam’ı kollama gayretkeşliğini anti-emperyalizm örneği sayacak olan varsa, bunları başka zaman tartışalım.) Velhasıl “CHP - versiyon 2021” piyasanın dizginlenmesi, dinselleşmenin frenlenmesi ve bağımsızlığın bir erdem sayılmasına indirgeyebileceğimiz, bu kadarıyla bile son derece büyük değer taşıyan tarihsel ilerlemelerin, “yalnızca geçmişte bir ara doğru olabilecekleri” görüşüne geri çekilmiştir. Kılıçdaroğlu CHP’sine göre Cumhuriyet’in değer ve kazanımları miadını doldurmuştur. CHP’nin hâlâ eskisi gibi düşündüğü yolundaki bilgi, kanı, imaj tasfiye edilmelidir...

Buna olsa olsa “İkinci Cumhuriyet’in Halk Partisi” denebilir.

Baykal eski CHP’den yenisine geçişin lideriydi. Livaneli’nin anlatımı, Deniz Beyin Türkiye’nin neo-liberal dönüşümüne katılmanın ötesinde önderliğini üstlenmek için çok istekli davrandığına işaret etmektedir. Lakin kendisine o dönem uygun görülen eski yapıların kontrol memurluğu olmuştu. Bu görev kuşkusuz Erdoğan-Gül ekibinin üstlendiği misyona göre çok mütevazıydı, ama bir o kadar gerekliydi. Deniz Beyin pek mütevazı bir kişiliği olmadığı doğrudur ve bu türe literatürde kifayetsiz muhteris denir. Belki de bu aralar Kılıçdaroğlu, Baykal’ın boyunun yetmediği rafa görebilecek yere kadar yükseldi. 
Ya Zülfü Livaneli sürecin neresindeydi? 1970’lerin, 80’lerin devrim ve direniş şarkıcısı olarak değil, sonranın gazeteci-siyaset yorumcusu olarak baktığımızda, Yalçın Hoca’nın değerlendirmesini de akılda tutarak kendisini “liberal” diye tanımlarsak haksızlık mı etmiş oluruz? Livaneli, Kılıçdaroğlu CHP’sine yakışır. Ortaya attığı iddiaların politik özü, eğer Baykal’ın Erdoğan’la kader ortaklığı idiyse, Kılıçdaroğlu’nun tamamladığı dönüşüm bundan öte, bir bütün olarak CHP’nin sağcılaştırılmasıdır. Yeni CHP, AKP’nin dokunulmazlıkları kaldırma yani Meclis içindeki operasyonlarına destek vermekle, Yenikapı Mitinginde sıraya girmekle kendine düşeni yapmıştır. Livaneli başka bir yerde midir?

Belli ki, alan da memnun satan da. Nagehan Alçı dahil! Zülfü Livaneli’nin neden bu durumun tadını çıkartmadığını bilmiyoruz. Ama gelinen noktaya ne zaman nerede itiraz ettiğini hiç bilmiyoruz!