'İşe şu 'ama'dan sonrasını güçlendirmek bu geniş kitlenin baskın sınıfsal kimliğini sürekli göz önünde tutarak mümkün olacaktır.'

CHP’ye kızmanın ama kıyamamanın karşı konulamaz ağırlığı üzerine…

Çocuktum, Adıyaman Besni’ye bağlı bir köyde ilkokula başlamıştım. Türkiye Ecevit ve CHP’nin % 41 alarak çok partili dönem içinde partinin oy rekorunu kırdığı milletvekili seçimine1 doğru gidiyordu. Ülke aynı zamanda bir tür iç savaş yaşıyordu. Ayrışma en küçük yerleşim birimlerine kadar hissediliyordu. Nitekim köy de CHP ve sol ile AP/MC arasında bir bölünmüşlük sergiliyordu.

Köyün muhtarı APliydi. Biz ailesi Ecevitçi olan bir grup çocuk adamcağızın evinin önüne gider ve “Satılmış Muhtar” diye slogan atardık. İyi biriydi. Ama APliydi işte. Neye, kime satılmıştı pek bilmezdik ama slogan atardık (galiba CHP’den AP’ye geçmişti). CHP hayatıma böyle girdi, bana ilk sloganımı CHP ve Ecevit aşkı attırmıştı. CHP ile gerilimli ilişkim de böyle başladı.

Sosyalist ve devrimci örgütlerin büyük bir bölümü bile gelmekte olan seçimde Karaoğlan’a destek veriyorlardı. Daha doğrusu MC’yi değil, onun karşısına çıkacak demokratik alternatifi destekleyeceklerini açıklamışlardı. Amaç MC faşizmini yenmekti. Bir garip dönemdi, dağlara taşlara Karaoğlan yazılıyordu. O yıllarda doğan kaç çocuğa Bülent ismi konulmuştu acaba? Bestesi ve güftesi Mahzuni’ye ait olan Selda’nın malum parçası her yerde, bizim evde, son ses dinlenirdi:

Sevgili gardaşım, canım Karaoğlan

Bizim yüzümüze güleceksen gel

Asık surat, göbeklerden usandık

Adamca bakmayı bileceksen gel …

...

"Rey" dediniz, "oy"; dediniz, "al!"; dedik

Yüzyıllardır gözü bağlı yalvardık

Tarla tarla diken yolduk, bel kırdık

Yoksulluğa tırpan çalacaksan gel

...

Hiç benzeme sen de evvel gelene

Çünkü karnımız tok böyle yalana

Bir sözüm yok milletini sevene

Yani halka kurban olacaksan gel

...

Karaoğlan halkıyla beraber olur

Haksızın hakkından haklılar gelir

Millet verdiğini geri de alır

Kara bahta ak gün salacaksan gel

Bir düşük tonlu devrimdi, yoksullar, işçiler, yoksul köylüler MC’nin hem yönetimde hem de sokaktaki teröründen bıkmışlardı. Karaoğlan birikmiş tüm çelişkileri ve tepkiyi bedeninde toplamış yürüyordu. CHP bu halkçı tonaliteyi ne zaman kazanmıştı?

Aslında eski defterler açıldığında bir düzen partisi olduğu pek çabuk ortaya çıkıyordu. Dersim, Nazım’ın uzun mahpusluğu, DTCF tasfiyesi, donanma davası, komünistlere yönelik bitmeyen baskı ve yoksulluk içinde yüzen bir ülkede birilerini kayırarak zengin yaratma siyasası…Liste uzundu. Hesaplaşılacak ne çok şey vardı.

Ama önce Kıbrıs, sonra Amerikan emperyalizminin haşhaş ambargosuna ve silah ambargosuna direniş, parti yönetiminin ve tabanının giderek halkçı bir sola açılması, ve Ecevit’in “toprak işleyenin, su kullananın” sloganı. CHP ile sosyalistler ve devrimciler arasındaki mesafeyi kısalttı.

1977 seçimlerinde beklenen oldu, % 41 oy alındı.2 Ama orada bitti, daha doğrusu Ankara Güneş Motel’de bitti her şey. CHP’nin milletvekili sayısı tek başına iktidara yetmedi, burjuva siyaset dünyasının bir cilvesiydi. AP’den ayrılan 11 vekilin dışarıdan desteklediği iktidar pek kısa ömürlü oldu. Tüm halkçı kasırga birden yerini karanlığa bıraktı, bilemem kaçıncı MC hükümeti geldi iktidara. Türkiye açık faşizme doğru kaymaya başladı.

CHP bir düzen partisidir ama….

İşte bu “ama”dan sonrası benim için her zaman değerli oldu. Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu neredeyse tüm toplumsal muhalefetin cumhurbaşkanlığı seçimindeki tek adayı, sırf bu nedenle “ama”dan sonrası daha da önemli oldu. CHP’yle kişisel olarak benim, ve aslında pek çok sosyalistin çok gerilimli bir ilişkisi vardır her zaman. Bunun birkaç nedeni var.

Birincisi, evet düzen partisidir ama bu cumhuriyeti kuran devrimin temel öznesidir. Eleştirsek de yok saysak da bu böyledir. Bunun yarattığı gerilimin aynısını Meksikalı komünistler Kurumsal Devrimci Parti’ye, Hindistanlı Komünistler ise Kongre Partisi’ne karşı hissediyorlardır herhâlde.

İkinci neden ise sosyolojik/antropolojik bir nedendir. Bu ülkede sosyalistlerin büyük bir bölümünün ailesinde en az bir CHPli vardır. Bu ise sağcı burjuva partilere kaşı duyulan siyasi ve sınıfsal tepkinin CHP’ye karşı duyulmasının önünde önemli bir engeldir, daha doğrusu o tepkinin tonunu CHP söz konusu olduğunda oldukça düşüren bir unsurdur. Sırf bu nedenle bile “düzen partisi” CHP’nin her yenilgisi, her baskılanması, her itilip kakılması bir şekilde beni üzer. İşte bu “ama” önemlidir. Aramızdaki tartışma ise birçoğumuz için hısım akraba içi tartışmadır.

Üçüncü neden ise tarihsel bir trendle ilgilidir. Bu ülkede sosyalizmin ve işçi hareketinin yükseldiği anlar ile CHP’nin yükseldiği anlar çakışmaktadır (1970’ler, 1989 ve hemen sonrası, ve sanki 2019’dan bu yana). Bunun tarihsel nedenleri, CHP ile Türkiye sosyalizminin ilişkisi başka yerlerde olumsuz yönleriyle çokça ele alındı. Burası yeri değil, çünkü biz bu yazıda “ama”dan sonrasına bakıyoruz. Dolayısı ile CHP’nin yenilgileri sezgisel ve duygusal olarak kendimizi kötü hissetmemize yol açıyor. Evet bir düzen partisidir, ama yenildiğinde sevinmiyoruz.

Dördüncü bir nedeni ise 12 Eylül Faşizmi yarattı. Sosyalist ve devrimci örgütlenmelerin, işçi örgütlerinin üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül Faşizmi onların kadrolarını sistematik olarak yok etme ve baskılama sürecine tabi tuttu. İşkenceden, mahpusluktan ve baskıdan sağ kalıp, süzülüp gelen kadroların önemli bir bölümü kendilerine kapı açan SODEP, SHP ve nihayetinde CHP’de politika yapmaya başladılar. Bu kapı açmanın duygusal bir etkisi oldu. Hısım akrabalık ilişkisini güçlendirdi.

Beşinci ve sonuncusu ise Özallı yıllar, 1990’lar ve özellikle AKPli yıllar baskı yeme, tehdit edilme, ötelenme konusunda CHP’nin de çoğu zaman sosyalistler, komünistler kadar “şanslı” olduğunu gösterdiler.3 Biz unutmaya çalışsak bile sağ olsun sağcılar hısım akraba olduğumuzu hiç ama hiç unutturmadılar. İşte bu "ama"dan sonrasını her zaman değerli kıldı.

Ayrıca CHP’nin hanesine yazılması gerekenler de var. Örneğin Ankara’da direnen TEKEL işçilerini CHP yalnız bırakmamıştı. Keza son yıllarda özelleştirmelere, kamu varlıklarının yağmasına karşı gösterdiği direnç hısımlığımızı akrabalığımızı güçlendirir mahiyettedir. AKP döneminde her türden muhalife karşı artan zabitan ve yasal baskıda CHPli vekilleri direnirken gördük. En önemlisi tekrarlanan İstanbul BB başkanlığı seçimlerinde CHPli kadroların baskıya ve teröre karşı direnişi görkemli ve takdire şayandı. İşte bunlar “ama”dan sonrasını değerli kılmaktalar şu anda.

Dolayısı ile CHP’ye kızıyoruz, eleştiriyoruz ancak ona yabancılaşamıyoruz, ona kıyamıyoruz.

Bu ülke son 40 yıldır devam eden, ve son 20 yılda şiddetini arttıran sermayenin karşı saldırısıyla karşı karşıyadır. Ortak zenginliği, insanlığı, onuru ve umudu talan edilmiştir. Şimdi şu ”ama”dan sonrası için sıraladıklarımıza güvenerek birkaç kelam edeyim. Sağcılaşarak sağcıyı yenemiyorsunuz, bir tarihsel kural olarak ortaya çıkıyor. Şimdi içinde sağcıların da bulunduğu geniş bir toplumsal muhalefetin adayıdır Kemal Kılıçdaroğlu, bu geniş koalisyonun içinde sosyalistler de var. Diğerlerine nazaran sayıları az ama değerleri sonsuzudur, bilesiniz. Her ne kadar parlamento seçimlerinde haklı olarak kendi bağımsız hatlarına tutunacak olsalar da onların önemli bir bölümü cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’nu destekleyecek gibi görünmektedirler. Bu Cumhuriyet tarihindeki en garip ve en geniş muhalefet hattıdır; kuşkusuz bu genişlik hem bir güç hem de bir zaaftır. Ancak pek tabi ki bu renk skalası siyasi düzeydedir, sınıfsal temelde ise bu geniş muhalefetin ekserisi işçilerden, köylülerden, memurlardan, emeklilerden, işsizlerden ve şimdi ek olarak depremzedelerden oluşmaktadır. İşe şu “ama”dan sonrasını güçlendirmek bu geniş kitlenin baskın sınıfsal kimliğini sürekli göz önünde tutarak mümkün olacaktır.

Evet CHP bir düzen partisidir ama…Bu “ama”dan sonrası bizim için değerlidir, umarım CHPliler için de değerlidir.

  • 1. Galiba aynı anda Senato yenileme seçimleri de yapılmıştı.
  • 2. Bir not olarak belirteyim, şimdi depremin yıktığı Adana, Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Gaziantep, Diyarbakır, Elazığ ve Şanlıurfa’da CHP 5 Haziran 1977 seçimlerinde birinci parti oldu. Tamamında CHP birinci partiydi. Üç büyük şehirde de birinci parti idi, üstelik tamamında % 50’nin üstünde oy aldı. Konya’da, Sivas’ta, Yozgat’ta ve Trabzon’da da birinci partiydi, Kayseri’de üçüncü parti oldu ama oy oranı AP’nin ve MSP’nin oy oranlarına çok ama çok yakındı. İşçi sınıfının en yoğun olduğu iki ilde, Kocaeli ve Zonguldak’ta açık ara birinci partiydi. İlginçtir, şimdi en yüksek oy oranına sahip olduğu sahil illerinde, Akdeniz ve Ege kıyılarındaki illerin çoğunda AP birinci partiydi.
  • 3. Bu yazıda genel olarak CHP başlığı altında, birleşerek sonunda sadece CHP’ye yol açan tüm partiler; HP, SODEP, SHP ve CHP kast edilmektedir.