AKP çağında gazeteci ve haberi çakma olmuş çok mu? Muhalefet de çakma, cumhuriyet de, cumhuriyetçilik de… Türkiye bir 'yalandan kim ölmüş' memleketidir.

Çakma cumhuriyetçilik

Hatırlarsınız, Hande Fırat bir gece yarısı Erdoğan’a telefonunun kamerasını ve ekranını sunarak milli görevini yerine getirmişti. Şimdi de çanta golünü çizgiden çıkartarak ikinci kez kurtarıcı rolüne soyundu.

Yılın haberidir: Emine Erdoğan, Fırat’ın tabiriyle “çakma çanta” kullanıyormuş. Niye ki? Geri dönüşüme pek önem veriyormuş da ondanmış... Ama olmamış. Halkımızın aklında “takma kafana, işler yolunda” özeti kalabilsin diye o çantaya çakma dersen gol kendi kalende demektir. Sonra biri çıkar Hermes’in faturasını masaya vurur; geriye first lady’nin çakma çantası kalır. Üstelik taklit marka ticari suçmuş!

AKP çağında gazeteci ve haberi çakma olmuş çok mu? Muhalefet de çakma, cumhuriyet de, cumhuriyetçilik de… Türkiye bir “yalandan kim ölmüş” memleketidir.

Pandemiyse yıllardır 29 Ekim gecesi nasıl ışık gösterisi düzenleyeceğini şaşıran çakma cumhuriyetçilerimizin kurtarıcısıdır. O havai fişekler Türkiye’nin çoktandır laik bir cumhuriyetten ziyade teokratik bir saltanata benzediği gerçeğinin üstünü örtmek için patlatılıyordu. Şimdi elimizde, tepesinde en ala müzik sistemi, sokak sokak gezdirilen cumhuriyet tır’ları kaldı. 

Cumhuriyet mi? Ülkemiz islamcı terörün hamisi. Son olarak himaye isteğine, “gel başvur” yanıtı alan gerici aslında lüzumsuz iş yapmış. Türkiye domuz bağıyla meşhur hizbulkontracıların birkaç yıl hapiste demlendiğinde saygın siyasetçiye dönüştüğü yerdir. Türkiye Avrupa başkentlerinin varoşlarında biriken islamcı lümpen süprüntüyü alıp kutsal cihadın evlatlarına dönüştüren ülkedir. Türkiye, ne zaman höykürse Darülharbin bir yerinde bomba patlayan, bıçak savrulan, yani islamcı faşizmin esin kaynağı ülkedir. Sormaya ne gerek var? Kim senin gibi mazlumu kapıdan çevirebilir!

Ya öncesi nasıldı? Abdullah Çatlı ekibine Avrupa’da destan yazdırılmadı mı? En ünlü faşistlerimiz en büyük kontra operasyonları için elemeleri atlayıp Papaya kurşun sıkma şerefine nail olmadılar mı? Selanik’te Atatürk evinden MİT’in çıkarttığı koku üzerine Beyoğlu’nda azınlık malları yağmalanmaya, kiliselere saldırılmaya başlanmamış mıydı? AKP kötü; ama cumhuriyet dediğimiz rejimde bütün bunlar yapılmadı mı? 

Eksiği var fazlası yok. Taksim’de defalarca işçilerin kanı akıtılırken AKP’nin yıktığı cumhuriyet yaşıyordu. O cumhuriyeti Nazi Almanya’sının zafer haberini bekleyenler yönetti. Zaten yüzbinlerce Ermeni’yi, Mustafa Suphi ve yoldaşlarını ölüme gönderenler kurmamış mıydı Cumhuriyeti? Bu işleri kotaranlara, gün gelecek sizin yaptıklarınız gizli kapaklı olmaktan çıkacak, devletin resmi çizgisi haline gelecek dense bir teki bile inanmazdı. Fazlası vardır ve AKP geçmişin bütün suçlarını sahiplenip üstüne yenilerini boca etmektedir.

Eee… Biz neye sahip çıkıyoruz o halde? Neden AKP’ye eline sağlık demiyoruz? Sanmayın ki böyleleri yok. Tersine çakma cumhuriyetçi siyasetçiler tam da böyle düşünmekte, ama dile getirememektedirler. Açık sözlülük meczuplara kalmaktadır.

Türkiye siyasetinde bugün cumhuriyetçilerin bir bölümü tırlara çekilmekten ve göstermelik işlerden kurtulmuş olmaktan memnun. Bunlar birkaç yıl önce AKP’nin laikliği tehdit etmediğini iddia edenlerdir. Aslında dinciliğin emekçilerin kafasını bulandırma gücüne hayrandırlar ve “biz bunu hayatta yapamazdık” diye birbirlerine sarılmaktadırlar. Bunlar geçmişte cumhuriyeti yönetiyorlardı. Şimdi tek adam rejiminin sarpa sardığını düşünmekte, rüzgârın değişmesi durumu için bir cumhuriyet filikasını yedekte tutmayı hesaplamaktadırlar. Yoksa yerlerinin Ayasofya’da namaza durmak olduğunu kendileri söylemektedir.

Türkiye siyasetinde bugün cumhuriyetçilerin bir diğer bölümü “eskisi de menem bir şey değildi” diye vıdı vıdı söylenmektedirler. Bunlar birkaç yıl önce AKP’nin memlekete demokrasi getirdiğini ilan ediyor, ekranlardan inmiyorlardı. Herkesin meşrebine göre konuşma özgürlüğü vardı: Halkımız cumhuriyet diye diye uyutulmuştu. Osmanlıda bir arada yaşayan milletler Türklük adına aşağılanmış, sürülmüş, katledilmişti ve şimdi demokrasi geliyordu. Türkiye’nin gelenekleriyle bağı bir gecede kesilmişti. Türkiye kendi içine kapanmış, dünyadan yalıtılmıştı. Kimine göre sünepelikti bu, kimine göre iç piyasa kalitesiz mallarla doldurulmuştu. Bütün kötülükler bağımsızlık, laiklik, cumhuriyet diye diye yapılmıştı. Şimdi etiketin üstünde siyasal islam yazdığı için bunlar yarım ağızla cumhuriyetçi oldular. Ah AKP sen de nankör çıktın!

Bunların “uç yorumcuları” vardır. Kafaları meczup, ağızları bozuktur. Cumhuriyete Erdoğan’ın edemediği küfürleri sallarlar. Yeni bir emekçi Cumhuriyeti için cephe açanları itibarsızlaştırmak mesleklerinin parçasıdır. Türkiye’de düzen siyasetinin bir köşesinde de bunlar vardır. Mustafa Suphi’nin sosyalist devrim programıyla veya hapislerde çürüyen devrimcilerin sınıfsız dünya inancıyla alakaları yoktur, ama komünistlerin saltanatı ve hilafeti çizen Cumhuriyete sahip çıkılmasını alaya almaya bayılırlar. 

Türkiye’de bu siyaset alanının dışında kalan on milyonlar vardır bir de. Cumhuriyetin bir eşitlik vaadi, yurttaş hakları, eğitim hakkı, aşı kampanyası, bilim yolu, bağımsızlık, laiklik çağrısı olduğunu hissetmekte, bilmekte ve buna sahip çıkmaktadırlar. Cumhuriyet düşmanları, çakma cumhuriyetçiler ve meczupların topu bir araya gelse cumhuriyeti seven halkın yanında minik bir azınlık olarak kalırlar. Sorunumuz bu büyük ve gerçek çoğunluğun örgütsüz, yalandan kim ölmüşçülerinse örgütlü olmasındadır. Bu durumu değiştirmeye başladığımızda 29 Ekim bugüne kadar tanık olunmamış, onu yaratanların bile hayal etmedikleri bir halk gününe dönüşecek. Bugünün yasakçılar ve küfürbazları kaçacak yer bulamayacak.