Patronların isteği hep daha fazla kâr olduğu için yaratmaya çalıştığı bu profesyonellik işçiler üzerinde baskı kurmanın, daha fazla sömürmenin ve örgütsüzleştirmenin zeminini sunuyor.

Çağrı merkezleri ve mücadele

İşkur iki yıl önce "meslek tanıtım filmleri" başlığı altında çeşitli sektörlerden mesleği anlattığı filmler çekiyordu. Bunlardan birinde çağrı merkezi çalışanları anlatılıyordu. Filmin çekilme amacı işi tanıtmak ve sevdirmek olmalı, ancak işyerlerindeki çalışma koşulları o kadar ağır ki filmde yer alan içerikler tanıtımdan çok korku filmini andırıyor. 

Filmde, "siz bir yakınınızı kaybetmiş olabilirsiniz, sabah kaza yapmış olabilirsiniz, her şey yaşamış olabilirsiniz ama karşınızdaki müşteri bunu bilmez. Sizin profesyonelliğiniz burada başlıyor aslında." denilerek, karşındaki müşteriye ne söylerse söylesin hoşgörüyle yaklaşması ve sabırlı olması gerektiği telkininde bulunuluyor. Yani insan olma özelliklerinizi unutacaksınız deniyor. Merak eden dört dakika ayırıp çağrı merkezlerindeki mobbingin, performans baskısının "profesyonellik" adı altında devlet eliyle nasıl kurumsallaştırıldığını görebilir.

İşçi sınıfının büyük mücadeleler sonucu elde ettiği en önemli kazanımlarından olan 8 saatlik iş günü patronların kurtulmak için gözünü diktiği bir haktı. Sırf işçilerin emeğini daha fazla sömürmek için bu hakkı ve daha fazlasını patronlar yok etti. Bugün çalışma süreleri 12, 14, 16 saatlere çıktı.

Sağlık sigortası, emeklilik hakkı, iş araç gereçleri gibi başlıklar örneğin esnaf kuryelikte işçinin üzerine yıkıldı. Evden çalışma sistemiyle ofis ve plazalarda çalışan emekçiler işyerlerinden uzaklaştırıldı ve mesai saatleri belirsizleştirildi.

Bu tablonun oluşmasında ekonomik krizin ve pandeminin çok fazla etkisi oldu. Patronlar işçilere kendilerini yeniden üretebileceği, dinlenebileceği, sevinip üzülebileceği, sevdikleriyle vakit geçirebileceği bir zaman bırakmadılar.

Kriz, bir yandan iş alanlarını genişletirken, diğer yandan mevcut çalışma hayatına etkide bulundu. Örneğin pandemi dönemi e-ticaret, online yemek ve market siparişleri arttı. Buna bağlı olarak kargo, kurye gibi taşımacılık sektörü büyüdü. 

Online işlemler ve çağrı merkezi işleri de yoğunlaştı.

Bankalar, şirketler geçmişte kendi bünyesinde bir çağrı merkezi ofisi bulunduruyordu. Ardından çağrı merkezi şirketlerinin kurulmasıyla birlikte taşeron olarak bu hizmet verildi. Her seferinde işçilerin haklarına daha da saldırıldı. 

Bugün çağrı merkezi patronları sürekli zenginleşirken, işçilerin ücretleri açlık sınırının altında, asgari ücret seviyesinde seyrediyor. Zorunlu fazla mesai yaptırılıyor, fazla mesaiye kalınırsa da ücretleri çoğu zaman ödenmiyor.

Günlük mesainin her saniyesinin planlanıp denetlendiği bu sektörde, iş baskısı ve performans dayatması sürekli artıyor. Uzaktan çalışan çağrı merkezi çalışanları için “nasıl olsa evdesin” denilerek her saat çağrı yanıtlanması isteniyor.

Sektörde çalışan işçilerin çoğu üniversite mezunu ve farklı mesleklere sahip olan işçiler. Çağrı merkezi çalışanları çoğunlukla kendi meslekleri dışında bir işte çalışmak zorunda kalıyor. Haliyle çağrı merkezleri işte süreksizliğin en yoğun olduğu işlerden de birisi. Senesi dolmadan, dolayısıyla kıdem tazminatı hakkı kazanılmasına fırsat verilmeden haksız bir şekilde işten çıkarılıyorlar.

Aslında mesele sadece çağrı merkezleri veya çağrı merkezi çalışanları değil, bütünüyle işçi sınıfına iyi gösterilecek bir iş veya meslek yok. Geleceksizlik, uzun çalışma saatleri, baskı, güvencesizlik, ömür boyu çalışma gibi zorluklar nedeniyle, genel olarak çalışma hayatı herkes için çekilmez bir hale gelmiş durumda. Bu tablodan tek mutlu olanlar patronlar. 

Geçtiğimiz günlerde farklı çağrı merkezlerinde çalışan işçiler Patronların Ensesindeyiz Ağı’yla bir araya gelerek yaşadıkları sorunlara karşı ne yapacaklarını planladılar. İşçiler, günlük 16 lira yemek ücreti, uzun saatler molasız çalışma, düşük ücretler, mobbing, iş baskısı gibi sorunlara karşı talepler oluşturup mücadele etmeye başladılar. Farklı büyük şirketlerin çağrılarını karşılayan işçiler haklarını kazanmak için örgütlenmeye başladılar.

Patronların işçileri duygusuz bir makine görmesine izin verilmemelidir. İki gün önce bir yakınınızı kaybetmiş olabilir ve bunun için çok üzülmüş ya da birilerine kızmış ve sonra özür dilemiş olabilirsiniz. Bunlar insan olmanın özellikleri ve erdemleridir. Patronların isteği hep daha fazla kâr olduğu için yaratmaya çalıştığı bu profesyonellik işçiler üzerinde baskı kurmanın, daha fazla sömürmenin ve örgütsüzleştirmenin zeminini sunuyor.

Patronların beklediği meslek “profesyonelliğinde” öfkeye de yer yok. Ama kölece çalışma koşullarına, hak gasplarına ve sömürüye karşı öfke en insani özelliktir.