Dolar cinsi milli gelir hesaplarında iktidara siyasi şov yapma alanı açık tutulacaktır. Bununla birlikte ekonomik yüklerin emekçi sınıfların üzerinde olduğu gerçeği asla perdelenemeyecektir.
Bir buçuk yıldır sürdürülen “dezenflasyon” yani enflasyondan arındırma programının sonunda gelinen nokta bu: Büyüme tıkandı, enflasyon ise istenen ölçüde geriletilemedi! Sonuçta Türkiye ekonomisi 2024’ün ikinci yarısında durgunluk içinde enflasyona diğer deyişle “stagflasyona” doğru sürüklenmeye başladı. 2025’te durgunluk yönünden daha kötüsü bile yaşanabilir.
Büyüme grafiğinde okların ucu aşağıya!
TÜİK üç gün önce 2024 yılı 3. çeyrek büyüme verilerini açıkladı. Sabit fiyatlarla büyüme artışı bu çeyrekte geçen yılın aynı çeyreğine kıyasla sadece yüzde 2,1 oldu. Bu, beklenen yüzde 2,6’ya kıyasla bile düşük bir büyüme oldu. İkinci çeyrek büyüme oranı yüzde 2,4’te kaldığından iki çeyrek üst üste düşük oranlar gelmiş oldu. Üstelik bir önceki çeyreğe yani bu yılın ikinci çeyreğine kıyasla 3. çeyrekte ekonomik büyüme yüzde -0,2 gibi eksi bir değer aldı. Yani durgunluğun küçülmeye doğru evrilmesi eşiğine gelinmiş oldu. Bakalım nasıl devam edecek?
Durgunluk ekonomisine girildiğinin göstergeleri bu kadarla sınırlı değil. Üretken sektörlerin en önemlisi olan sanayide küçülme 3. çeyrekte yüzde 2,2. İmalat sanayiinde bu sayı yüzde -2,8 olarak daha da derin. Üstelik bu eğilim 2. çeyrekten beri sürmekte. İlk üç çeyreğin toplamı olarak 9 ayda imalat sanayii yüzde 0,6 küçülmüş bulunuyor. Sanayideki küçülme ithalat verilerine de yansımış durumda: 3. çeyrekte mal ve hizmet ihracatı yüzde -0,8’lik bir küçülme gösterirken, ithalattaki küçülme yüzde -9,6 oluyor. Üretimi ithalata önemli ölçüde bağımlı olan sanayideki küçülme ile ithalattaki daralma birbirini destekliyor. Ocak-Eylül döneminde yani yılın ilk üç çeyreğinde tüketim malları ithalatı ilk kez yatırım malları ithalatını geçmiş bulunuyor! Taşıt araçları başta olmak üzere ilk 9 ayda tüketim malları ithalatı yüzde 13,5 artışla 38,8 milyar $ olurken, yatırım malları yüzde -1,2 azalışla 37,8 milyar $’a gerilemiş durumda.
2024’ün 3. çeyreğinde görece başarılı görülen sektörler, yüzde 9,2 büyüyen inşaat, yüzde 6,2 büyüyen finans ve sigorta faaliyetleri ve yüzde 4,6 büyüyen tarım sektörü oldu. Bunlardan inşaatta deprem nedeniyle genişleyen konut yapım faaliyetlerinin de etkisi bulunuyor; ama geçmiş yıllarda inşaattaki durgunluğun da bir baz etkisi yaratmış olduğu söylenebilir. Asıl ilginç olan tarımdaki yüksek sayılabilecek büyüme. Tamam, Temmuz-Eylül dönemi tarımsal faaliyetlerin en zirvede olduğu dönem, ama bu büyüme geçen yılın aynı dönemine kıyasla elde ediliyor! Bu arada tarımsal ürün arzında geçen yıla kıyasla çok da büyük bir bolluk ve ona bağlı fiyat düşüşleri de gözlemlenemiyor!
Büyümeyi makyajlama ve emek aleyhine döndürme!
2022’de yüzde 5,5 ve 2023’te yüzde 5,1’ik büyümelerden sonra 2024’te büyümede keskin bir yavaşlamanın ortaya çıkacağı belli olmuş durumda. 2024’ün ilk çeyreği için de TÜİK yüzde 5,3’lik büyüme oranını duyurmuştu. Sonrasında ibre aşağıya döndü. Son veriler de eklendiğinde 2024 yılında 9 aylık büyümenin toplamda yüzde 3,2’de kaldığı görülür. 4. çeyrek için de pek umutlu olunmadığına ve 2. ve 3. çeyreklerdeki eğilimin sürmesi beklendiğine göre, yılın bütününde büyümenin en iyi olasılıkla yüzde 2,5-3,0 aralığında ve altı sınıra yakın bir yerde gerçekleşmesi beklenebilir. Demek ki OVP 2025-2027’nin 2024 öngörüsü olan yüzde 3,5’luk yıllık büyümenin geçerli olamayacağı, IMF’nin yüzde 3,6’dan yüzde 3,0’a revize ettiği Türkiye 2024 büyüme öngörüsünün de tutmayacağı olasılığı yükselmiştir.
2025 yılı öngörülerine bakıldığında ise, TÜİK’in yüzde 4,0’lık tahminine kıyasla IMF’nin yüzde 2,7’lik tahmininin daha gerçekçi durduğu düşünülmeli. Çünkü Türkiye’de GSYH esas olarak talep/tüketim yönlü büyüyor, ama OVP’ye göre 2025’te kamu ve özel tüketimin, keza kamu ve özel sabit sermaye yatırımlarının büyüme bakımından GSYH büyümesinin gerisinde kalmasının planlandığı görülüyor. Aynı şekilde Merkezi Yönetim Bütçesi harcama boyutunun GSYH’ye göre oranının 1,5 puan, daha geniş kamuyu temsil eden Genel Devlet Dengesi’ninkinin ise 2,5 puan daralması öngörülüyor. Bütün bunlar büyümeyi aşağıya çekecek, işsizliği ise yukarıya itecek öngörüler.
Büyümedeki bu marazi görünümü kurtarabilecek politikacı dokunuşu ise, TL’nin reel değer kazanmasına bağlı olarak dolar cinsi GSYH’nin çok daha yüksek bir performansa işaret etmesi. GSYH malum önce TL cinsinden hesaplanıp sonra dolara çevriliyor. Eğer TL dolara karşı reel değer kazanmışsa, o zaman dolar cinsi GSYH olması gerekenden fazla çıkıyor. Bu, 2023’te de böyle oldu. Tıpkı 2024 3. çeyrekte de olduğu gibi. 3. çeyrek GSYH’si 11,9 trilyon TL veya 358 milyar dolar olarak açıklandı. Birinciyi ikinciye bölersek, bu çeyrekte 1 $ = 33,24 TL kurunun temel alındığını buluruz. Yılbaşındaki kur 1 $=29,5 TL olduğuna göre, TL’nin yılbaşından Eylül sonuna kadar dolara karşı 12,7’lik değer kaybına uğramış olduğunu görürüz. Oysa aynı dönemde yılbaşına göre birikimli enflasyon yüzde 35,86’dır. Kabaca şöyle yorumlayabiliriz: TL enflasyon kadar veya Türkiye ile ABD arasındaki enflasyon farkı kadar (ki bu diyelim 36-3=33 olsun) değer yitirmediğine göre dolara karşı reel olarak değerlenmiştir. Bu nedenle de dolar cinsi GSYH hesabı çok daha yukarıda çıkar. AKP yönetimi Babacan-Şimşek dönemlerinde ilk 12 yılının büyük bölümünde tam da bunu yapmıştı! Şimdi bu hormonlu makyajı kullanmaya yeniden heves etmiş vaziyetteler.
Yukarıdaki hesabı yılsonu itibariyle de yapmak mümkündür: 2024 yılsonu enflasyonu için ister TÜİK’in yüzde 41,5 oranını, ister MB’nin yüzde 44’ünü; isterse 12 aylık ortalama TÜFE verisi olarak TÜİK’in yüzde 60,9 oranını alın, TL’nin dolar karşısında enflasyona yakın oranlarda aşınmayacağı çoktan belli olmuştur. Çünkü yılsonunda dolar 37 TL’ye bile çıksa, yüzde 25’ten fazla cari değer kazanmamış olacaktır ve her durumda enflasyonun çok altında kalacaktır. Demek ki, GSYH toplamı olsun kişi başına GSYH olsun, dolar cinsi milli gelir hesaplarında iktidara siyasi şov yapma alanı açık tutulacaktır.
Bununla birlikte ekonomik yüklerin emekçi sınıfların üzerinde olduğu gerçeği asla perdelenemeyecektir. Çünkü emekçinin karmaşık hesaplar yapmasına gerek yoktur: Aldığı ücretteki artış ile enflasyondaki artışı kıyaslamak yeterli olmaktadır. Bunu ister TÜİK verileri üzerinden daha kitabi olarak yapın, ister geniş emekçi kitlelerin yaptığı gibi satın alma güçlerinin her gün ölçülebildiği “pazar barometresi” üzerinden yapın. Sonuç, emek karşıtı politikalar uygulandığıdır ve iktidarın sermayenin çıkarlarını en yüksek seviyede korumaktan başka kaygısının olmadığıdır.
Nitekim 2024’ün 3. çeyreğine “Gelir yöntemiyle GSYH bileşenleri” bağlamında bakıldığında, “karma gelirler” başlığı altında kümelenen kâr, faiz ve rant gelirlerinin önceki (2.) çeyreğe göre yüzde 38,0’den yüzde 45,1’e yükselmesi, buna karşılık bu kadar süre içinde işgücü gelirlerinin yüzde 40,4’ten yüzde 36,4’e geriletilmesi az-buz bir “başarı” değildir. 2024 Temmuz ücretlerinde/maaşlarında artış olmaması veya artışın çok cılız kalması bunun en temel nedeni olmuştur. Ücret gelirleri, enflasyonun aşındırmasına karşı koyamamıştır. Çünkü karşısında sermaye ile siyasal iktidarın bileşik gücü cephe almıştır. (Nitekim, 3. çeyrek verilerine ilişkin konuşan İTO çevreleri, gelir bölüşümü sermaye lehine bükülmesine rağmen, sanayideki küçülme nedeniyle sektörün devletçe desteklenmesi talebini iletebilmişlerdir!).
Enflasyonda nereye doğru?
Bu yazı pazartesi günü yani 3 Aralık Salı günü açıklanan TÜİK enflasyon verileri öncesinde yazılıyor. Dolayısıyla enflasyon tahmini yapmak belirli riskler içeriyor. Ancak şu kadarı söylenebilir: 2024’ün geçmiş 10 ayının ilk iki ayında aylık enflasyon düzeyleri ocak ve şubatta 6,7 ve 4,5 oranlarını gördükten sonra izleyen üç ay boyunca da yüzde 3’ün altına hiç inmemişti. Ancak her nedense, tam enflasyon farklarının hesaplanacağı ayda, haziranda, yüzde 1,64’e gerileyivermişti! Temmuz’da yeniden yüzde 3’ü aştıktan sonra Ağustos-Ekim aylarında ise aylık ortalama yüzde 3’e yakınsamıştı. Şimdi Kasım 2024 aylık verisinin de yüzde 2,5 düzeyinin altına inmesi için bir neden pek bulunmuyor.
Esasen İstanbul Ticaret Odası Ücretliler Geçinme Endeksi perakende fiyatlar artış endeksi de yüzde 3,07 düzeyinde oluşmuş bulunuyor. Eğer TÜİK TÜFE’si yüzde 2,5-3,0 aralığında gelirse, yıllıkta yüzde 48,58’den aşağı doğru bir hareket olacaktır ama çok da fazla değil. Başka bir açıdan, TÜİK’in yılsonu TÜFE beklentisi olan yüzde 41,5 düzeyi ilk 11 ay sonuçları itibariyle aşıldığı gibi Aralık ayı sonuçları ortaya çıkınca da MB yılsonu öngörüsü (yüzde 44) aşılmış olacaktır.
Her durumda, fiyat artışları-ücret artışları denklemi ücretlilerin aleyhine işlemeye devam edecektir. Asgari ücret düzeyi üzerinde gerçek bir görüşme/tartışma oluyormuş veya olabilirmiş gibi Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na hak etmediği bir önem atfetmek ve buradan Komisyon üyesi olmayan Cumhurbaşkanının onayıyla çıkacak sonucun iktidarın ve sermayenin siyasi gösterisine dönüştürülmesine izin vermek, Türkiye’nin ayıbına dönüşmüş durumdadır. Ve bu ayıbı paylaşan kesimler iktidar ve sermaye ile sınırlı değildir.