Yararlanılan kaynakların eskimiş olduğu söylenebilir. Yaşamakta olduğumuz günlerin demokrasileri için belirtilen ortak özellikler de öyle midir, artık gerçeğe uygunluğu kalmamış olabilir mi onların?

Bugünkü demokrasinin bazı ortak özellikleri

Bu yazı, esas olarak, epey eski bir Sovyet çalışmasında söylenenlere dayanıyor. Kullandığım kartlarda kaynak bilgilerini yazdığımı kaybetmişim. Bu yüzden sadece 60’lı yılların sonunda ya da 70’lerin başında yayımlanmış olduğunu belirtmekle yetinmek zorundayım. Yine de, akademik bir yazı olmadığı için, bu kadarının yetebileceğini düşünerek yazmaktan vazgeçmedim.

Asıl kaynakta demokrasinin önünde “burjuva” sözcüğü vardı. Ben başlıktaki gibi değiştirdim. Sözünü ettiğim yıllarda Sovyetler’de yapılan çalışmalarda, genellikle, burjuva sıfatı eklenmeden kullanıldığında, abartılı bir olumluluk yakıştırılırdı. O yakıştırmaya katıldığım izlenimi yaratmamak için “bugünkü” demeyi uygun buldum.

Zaten, bugün bu sözcük kullanıldığında, emperyalizm çağında, hangi gelişkinlik düzeyinde olursa olsun farklı coğrafyalarda hüküm süren ve adına demokrasi denilmekle birlikte hem adlandırırken hem çeşitli özellikler yüklenirken oldukça serbest yorumlar getirilen yönetim biçimleri anlaşılıyor, diyebiliriz.

Emperyalizm çağındaki demokrasilerin ortak, başka bir anlatımla, evrensel özelliklerinden birinin devlet aygıtının tekellerle kaynaşması olduğu öne sürülebilir. Burada tekeller yerine büyük sermaye denilirse, bağışlanmaz bir yanılgıya düşmeden daha kapsayıcı davranılmış olur. 

Bu konuda yapılmış sayısız denebilecek kadar çok inceleme vardır. Bunlardan birinde, ABD’deki Minnesota Üniversitesinden bir akademisyen, 1965 tarihli bir çalışmasında büyük iş çevrelerinin bu ülkede hükümetleri ya da devleti beş yoldan etkilediğini yazmış.  Arnold Rose adındaki bu profesöre göre, bu yollardan biri, değişik araçlarla devletin ya da hükümetin harcamalarının miktarını ve dağılımını belirlemektir. İkinci yol, ülke yönetimiyle ilgili çeşitli düzenleyici komisyonların denetlenmesidir. Üçüncü yol, değişik kanallardan basın ve öteki kitle iletişim araçları üzerinde mali baskılar yaratmaktır. Bu profesör yazmamış ama, bu noktada biz ekleyebiliriz: Yalnız kitle iletişim araçları değil onlar da içinde olmak üzere çok çeşitli imkânlardan yararlanılarak, soluduğumuz havaya kadar sinmiş bir yalan ve ikiyüzlülük bulamacının üretilmesidir söz konusu olan. Dördüncüsü, önde gelen kamu görevlilerini “iş temsilcileri” olarak kullanmaktır. Nihayet, beşincisi, bizzat mensupları ya da temsilcileri eliyle hükümete doğrudan katılma yoludur. Amerikalı profesörün hiç söz etmediği altıncı bir yöntem olarak devlet ya da hükümet görevlilerinin parayla satın alınmasını da biz eklemiş olalım.

Demokrasilerin evrensel ortak özelliklerinden bir başkasının devlet aygıtının bürokratikleşmesi ve askerileşmesi olduğu ileri sürülebilir. Kapitalist toplumun bütün işleri, siyasal sistemin kalıcı bir bölümü olan profesyonel bir bürokrasi tarafından yürütülür. Bu profesyonel bürokrasi, parlamentolar ve hükümetler içindeki partiler dengesinde meydana gelen değişikliklerden etkilenmez; üstelik, parti yönetimlerindeki ve partiler arasındaki koalisyonlar ne kadar değişirse değişsin, bürokrasinin ana gövdesiyle değişmeden kalıyor olması, bir gelişmişlik göstergesi olarak söylenir durur. 

Öte yandan, emperyalist devlet aygıtının askerileşmesi, sadece hükümet içindeki ana mevkilerin askerler tarafından tutulmasında değil, bütün devlet aygıtının savaş ihtiyaçlarına göre düzenlenmesinde ve askerileşmenin toplumsal hayatın tüm alanlarına sızmasında anlatımını bulur.

Günümüz demokrasilerinin ortak özelliklerinden biri de ulusal ve yerel düzeydeki temsili kurumlarının işlevsizleşmesi ya da rollerinin bozulmasıdır. Bu bağlamda, başlangıçta yasa yapıcı organlar olarak kurulmuş parlamentoların, yasaları onaylayıcı örgütler durumuna gelişinden söz edilebilir. Başka bir anlatımla, parlamentolarda kabul edilen yasalar bunların içinde yapılmaz; çünkü yasa yapma inisiyatifi, tekellerle doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantılı yürütme organlarının elinde toplanmış durumdadır. Amerikan emperyalizminin ünlü ideologlarından Brzezinski ve Huntington’ın bu konudaki itirafları ilginçtir; ayrıca geçmişi 1964 yılına kadar eskiye gitmektedir: “Artık Kongre’nin yasaları kabul ya da veto edebilse, değiştirebilse ya da erteleyebilse bile nadiren yasa yapabildiği herkesçe bilinmektedir”.

Bugünün demokrasilerinin ortak özellikleri arasında devletin yürütme organlarının yetkilerinin genişlemesi de sayılabilir. Günümüzde bütün bir sınıf olarak burjuvazinin genel işlerini yürüten bir komite rolünü oynayan hükümetler, üstadın bu sözcüğü kullanımını yineleyerek kulaklarını çınlatmış olalım, “tekelli” sermayenin diktatörlüğünü gerçekleştirdiği araçlardan biridir. Birçok “gelişmiş” kapitalist ülkede, siyasal rejimin adlandırmasına bağlı olarak değişen biçimde, başbakanlar ya da devlet başkanlarına oldukça büyük yetkiler verilmiş durumdadır. Örnek olsun, ABD başkanı, en yüksek yürütme organı, dış politika lideri, ulusal silahlı kuvvetlerin başkomutanı, baş yasa yapıcı, parti lideri, halkın tek sözcüsü, barışın savunucusu, halkın zenginliğinin baş yöneticisi ve hepsine ek olarak “hür dünya” denilen “şey”in de önderidir. 

Bireyin hükümetin ya da başka adlarla aynı işlevleri yürüten organların ve kurumların tam denetimi altında olması da bugünkü demokrasinin ortak özellikleri arasındadır. Burada hükümet yerine devlet sözcüğü de yazılabilir. Emperyalist ülkelerde burjuva-demokratik hakların ve özgürlüklerin ayaklar altına alınması, her günkü uygulamada hem biçim hem de öz olarak çiğnenmesi, yadsınması neredeyse imkânsızlaşmış bir gerçektir. Biraz önceki inanılması son derece güç yalanı, bu güçlüğün zorunlu kıldığı bir eklemeyle yineleyerek söylersek “hür  olduğu utanmazca iddia edilen dünya”da yaşayan herkes için geçerli olan bir durumu şöyle belirtebiliriz: Düşünce ve davranışlardaki tekdüzelik,  bireylerin kişisel yaşantılarında sahte bir serbestlik ve çeşitlilik görüntüsü altında ortaya çıkan tek tipleşme, bugünkü demokrasilerin son derece etkili, açık ve gizli denetim ağlarının boğucu etkisi altında kaçınılmaz bir sonuçtur.   

Bu yazıda yararlanılan kaynakların eskimiş olduğu söylenebilir belki. Peki, yaşamakta olduğumuz günlerin demokrasileri için belirtilen ortak özellikler de öyle midir, artık gerçeğe uygunluğu kalmamış olabilir mi onların?