Dincisinden faşistine, liberalinden ulusalcısına, emperyalistinden sosyal demokratına herkes aynı şeyi söylüyor: “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”

Bu düzen değişmeli!

Bilim ve Aydınlanma Akademisi iki yıllık bir çalışmayla geçen senenin sonunda Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu’nu düzenlemişti. Sempozyumun temel belgisi “İnsanlık önüne koyduğu her gerçek sorunu aşar”dı. 

Hemen sonrasında önümüze iki yıllık bir çalışmanın ürünü olacak ikinci sempozyumu koyduk. 2021 sonunda tamamlanacak sürecin temel belgisi ise “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” olacaktı.

Bu belgi ile sosyalizmde kuracağımız yaşantının bugünkünden çok ama çok farklı olacağına işaret etmek istemiştik.

Ama yeni koronavirüs pandemisi ile bu belgi öylesine ayağa düştü ki anlamını yitirdi ve değiştirmek zorunda kaldık.

Dincisinden faşistine, liberalinden ulusalcısına, emperyalistinden sosyal demokratına herkes aynı şeyi söylüyor: “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”

Kimi liberaller bunu sermaye adına büyük bir fırsatçılığa çevirerek, evden çalışmanın –evden sömürülme diye okuyun- veya internetten alışverişin yaygınlaşacağı şeklinde okuyor.

Kimileri bütün dünyada emekçi halkı vuran pandeminin bir emekçi ayaklanmasına dönüşeceği korkusuyla reformlar öneriyor.
Bazı naifler ise gerçekten kamucu ve sosyal devletçi bir dönemin açılacağına inanıyorlar. Oysa düzenin buna ne tahammülü ne imkânı var.

Batı emperyalizminin sözcüleri ise “Çin ile olan ilişkilerimiz eskisi gibi olmayacak” derken daha fazla gerçeğe işaret ediyor.

Pandemi sonrası kendi haline kalırsa dünyayı bekleyen tek şey emperyalist paylaşımda rekabetin kızışması olacak çünkü.

Türkiye’de sadece hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını “Bu düzen değişmeli” diye yorumlayan Türkiye Komünist Partisi oldu. Bu başlık altında yayınlanan Manifesto 10 maddede düzenin nasıl kökten değişmesi gerektiğini bir iktidar iddiasıyla birlikte ortaya koyuyordu.

Peki, neden bu dönemde “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” herkesin diline düştü?

2008 çöküşünde bankalar ve finans kuruluşları iflas etmiş, bunu şirketler izlemişti.

Pandemiye bağlı çöküşte ise bankaların çoğu henüz ayakta. Büyük şirketler de devlet desteğinden yararlanıyorlar ve henüz yaygın iflaslar başlamadı.

Ama o zaman çöküşe ne neden oldu? 

Toplumun tüketim alışkanlıkları dramatik şekilde değişti. 

Başka bir deyiş ile aslında düzeni ayakta tutan başlıca dayanağın toplumun bir kesiminin tüketim alışkanlıkları olduğu ortaya çıktı.

Büyük sermaye kesimi çılgın gibi tüketir, ama bu asalak sınıfın nüfusu o kadar azdır ki diyelim dünya nüfusunun %1’i, ne kadar tüketseler de düzeni kurtaracak bir meblağ etmez.

Siz hiç Koçlara örneğin AVM’de rastladınız mı? Ya da yaz tatilinde?

Düzen tüketimlerini yönetebileceği ve pazarı kurtaran sahte bir sınıf yaratır. Burjuvazinin alt kesimleri ile işçi sınıfının bugün daha çok beyaz yakalı diye tabir edilen üst kesimlerini bir araya toplayıp “orta sınıfı” icat eder.

Orta sınıf sahte bir sınıftır, çünkü içindekilerin bir kısmı sömüren, bir kısmı kendi emeğiyle geçinen, bir kısmı ise sömürülendir. Ama onları birleştiren şey, kendilerine özgürlükmüş gibi gelen ve ulaşıldıkça yaşamın amacı haline gelen tüketim bayraklarıdır.
Araba, yazlık, mutfak, marka giysi ve aksesuarlar, satın alınan tatiller vb..

İşçi sınıfının diğer kesimleri buraya özenir ama ulaşamaz. “Orta sınıf” evine çekilip tüketim alışkanlıklarını çok değil, iki ay boyunca değiştirince düzen adeta çöktü ama işçiler çalışarak, hastalanarak, işten atılarak çalışmaya devam ettiler.
Trafik durunca kentlerin standartların üzerindeki kirli havası düzeliverdi. 

Oysa ailelerin bir iki arabaya sahip olması onlara özgürlüğü kazanmak gibi geliyordu. Bunun otomobil tekelleri, bankalar, reklam şirketleri ve siyasilerin bir yönlendirmesi olduğunu daha iyi anlıyoruz. “Özgürleşirken” çocuklarımızın genleri yaşam boyu taşıyacakları kir pasla yükleniyor.

Ve Bodrum doldu taştı, “orta sınıf” İstanbul’dan kaçıp soluğu yazlıklarında aldı. Büyük bir özgürlük alanı! Sınıfın büyük çoğunluğunu İstanbul kâbusunda bırakıp kaçmak.

Daha yeni BAA’nın tarım raporu yayınlandı, Türkiye kısa bir süre içinde çok büyük bir tarım arazisini betonlaştırmış. Toplumun bir kesimi yılda bir iki hafta yazlıkta kalacak diye Türkiye gıda ithalatına mahkûm edildi.

Bu örnekleri daha çok artırabiliriz.

Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumu Bahar Çalıştayı önümüzdeki hafta başlıyor. 

Sosyalizmde nasıl yaşayacağımızı cesur bir şekilde tartışacağız. Tartışmaları bütün halkımıza açıyoruz. Tartışma yazılı geribildirim çağlayanı ile ilerleyecek.

Sosyalizm güzel, akıllı, neşeli ve büyük olacak.

Evet ne diyorduk, bu düzen değişmeli!