"Şimdi gel de o eski sözü, biraz değiştirerek, akıllara getirme: 'Tekeller de tekelciler de onları koruyup kollayanlar da kâğıttan kaplanlardır.'"

Boşuna söylenmemiş

Eskiden beri söylenirdi, söylerdik. Faşizm vahşettir, vahşetin siyasal olanıdır; insanları, özellikle de emekçileri ve onlardan yana olanları vurur, ezer, öldürür. Doğrudur da, hepsi bu kadar değil. Geçen yüzyılda kendisi ezilip süpürüldükten sonra, açık açık, adıyla sanıyla ortaya çıkıp işini görmekten vazgeçmek zorunda kalmıştır. Onun yerine demokrasinin içine gömülerek orada yaşamını sürdürmeyi, gerektiğinde sahne alıp ortalığı düzledikten sonra sahne arkasına çekilmeyi, böylece bir demokratik faşizm yaratmayı başarmıştır. Hatta, faşizm ve faşist sözcükleri bile günlük kullanımdan kaldırılmış; öyle bir ad altında yerine getirilecek işlevleri üstlenen partiler, örgütler, topluluklar, kişiler tarafından hakaret sayılmaya başlamıştır. Hakaret sayılmıştır; çünkü yeni ya da güncel faşistler, emekçi insanlığın belleğindeki korkunç izlerin silinmediğini, silinmek bir yana, yanlarına daha az kalıcı olmayan başka izlerin eklendiğini az çok fark etmişlerdir. “Red ve inkâr” yoluna sapmaları bundandır. 

Bunları böyle bağımsız bir akımın ve onun sürdürücülerinin işiymiş gibi yazıp gidiyoruz ama, gerçeğin öyle olmadığını hemen ekleyerek bu gidişi durdurmak zorundayız; çünkü durum bundan çok farklıdır. Faşizm kapitalizmin ürünüdür, ürünlerinden biridir; onun egemen sınıfından bağımsız bir varoluşu yoktur.

Yazının başlığında hatırlatılan da budur aslında. Eskiden beri söylenen, her ağzını açanın söylediği değil de, geçen haftaki yazımızın başlığındaki deyimle, ağzından çıkanı kulağı işitenlerin söylemeye çalıştıkları budur. Başka kulaklarca ne kadar duyulduğu ise ayrı bir konudur.

Evet, öyle denirdi, derdik: Kapitalizmle derdin yoksa, onunla mutluysan, hiç faşizmden ve faşistlerden söz etme.

Üstelik, burada atlanırsa sorunun kavranmasını güçleştirecek bir gerçeklik daha vardı: Belki de kimileyin bizim ağzımızda bıktırıcı bir tekerlemeye dönüşen “emperyalizm aşamasındaki kapitalizm”di bu. Emperyalizm ise, her şeyden önce, tekellerin egemenliği demekti. Ulusal ve küresel düzeyde egemen olan tekeller için kendi çıkarlarından daha önemli, daha korunması ve geliştirilmesi gereken hiçbir şey yoktu. 

Ancak, tekeller, dev tekeller, uluslararası ya da ulus-ötesi tekeller denince, genel olarak bu sınıfın tekeller dışındaki katmanları da çözümlemenin kapsamı içine giriyor, çözümlemenin kapsamına girenin mücadelenin neresinde olacağı da dışarıda kalamıyordu. Faşizm karşıtlığında tekel dışı burjuva katmanlarının konumlanışı sorusu yahut sorunu gündeme geliyordu. Geliyor ve düşmanı olabildiğince küçültmek türü bir doğal eğilimin etkisiyle, büyük tekellerle kavgada onların dışındaki egemen sınıf katmanlarının da kapsanmasının bir gereklilik olduğu düşünülüyordu. Oysa, bu ikincilerin, öncelikle ekonomik, sonra da sık sık politik olarak tekellerle büyük ölçüde çıkar birliği yahut yakınlığı içinde bulundukları, hatta basbayağı bütünleştikleri (entegre oldukları) gözlenebiliyordu. Örneğin, Türkiye İşçi Partisi’nin yetmişli yılların ikinci yarısındaki karşı plan çalışmasında, en azından ekonominin önde gelen sektörlerinde, bu durumu açıkça gösterebilmiştik.  

Kapitalist sınıfın tekeller dışındaki katmanlarının tekel karşıtı mücadeleye kazanılmasının onların gücünü azaltmak bakımından etkisi yok mudur? Hiç yoktur denemez herhalde. Ama burada da birkaç açıdan bakmak gerekir. Bir kez, bunun olabilirliği oldukça ayrıksı durumlarla sınırlıdır ve kalıcılığı da uzun süreli olmaz. İkincisi, böyle bir katılım için çaba göstermek, mücadelenin hedeflerini, biçimlerini ve kararlılığını olumsuz yönde etkiler; hiç değilse etkileme potansiyelini taşır. Bunlarla bağlantılı olarak üçüncüsü ise tekel dışı burjuva katmanları için artı değer üreten işçi sınıfı kesimlerinin tekelci işletmelerin emekçileri ile birlikte mücadele etmelerini engelleyici, tümüyle imkânsızlaştırmasa bile, önemli ölçüde güçleştirici etkilere yol açabilir.

Tekellerin yalnız ekonomik sorunlarla ilgilendiklerini, o alanda at koşturduklarını sanmak da doğru değil ayrıca. Hayır, toplumsal hayatın bütün alanlarını etkileme, yönlendirme, baskı altına alma peşinde koşarlar. Bizim topraklarımızda tekel ya da tekelci kapitalist deyince ilk akla gelen kişilerden biri, geçen gün iktidar ortağı partinin bir numarasını ziyaret etti. Neler konuştukları açıklanmadı. Sadece saçma sapan denebilecek eski bir hesabın yeniden açıldığı konusunda dünyanın dedikodusunun yapıldığı günler yaşandı. Uzun sürmüş iktidar koalisyonuna ilişkin iç hesaplaşmalarla, aba altından sopa göstermelerle ilgili, en azından bazılarının gerçeklerle az çok uyumlu göründüğü bitip tükenmek bilmeyen “analizler” yapıldı. 

Asıl önemli olansa, milyonları ardından sürükleme iddiasını taşımakla birlikte korumalarıyla dolaşma aşamasındaki bir tekelci kapitalistin “buralar ve her yer benden sorulur” edasıyla soyunduğu gövde gösterisi ve o gösterinin “sportmenlik”le bağdaşmayan küçük bir iteklemeyle yerle yeksan olmasıydı. Oysa, aynı milyonların tribünlerdeki temsilcileri, daha aylar önce “hükümet istifa” sloganlarıyla ortalığı inletiyorlardı. Derken, içlerinden “tespit edilebilenler” için soruşturma başlatıldığı haberleri çıktı.

Şimdi gel de o eski sözü, biraz değiştirerek, akıllara getirme: “Tekeller de tekelciler de onları koruyup kollayanlar da kâğıttan kaplanlardır.”

Bitirirken yinelemekte yarar var: Kapitalizmden, ama öyle vahşi, az gelişmiş, çarpık ve benzeri aşağılayıcı olduğu düşünülen sıfatlarla anılan değil, düpedüz kapitalizmin kendisinden, emperyalizm aşamasındaki kapitalizmden söz etmek istemeyen, faşizmi de ağzına almasın. İkisi birlikte hüküm sürerler çünkü.