Mülksüzleştirenleri mülksüzleştireceğiz. Rahatız çünkü patronlara hak olan işçi sınıfına da haktır. Zalimlere hak olan mazlumlara da haktır. Hakkımızı istiyoruz. Alacağız!

Biz yoksullaşırken

Meclis'te görüşülen “vergi paketinin” ilk imzacısı olan ve paketi, “az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi” diye tanıtan AKP Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve ailesine ait şirketlerin son yıllarda hiç vergi ödemediği anlaşıldı. Ök’ün eşinin üzerine kayıtlı aile şirketi 2019’dan bu yana, ağabeyiyle kurduğu şirket ise son üç yılda hiç vergi ödememiş. Tasarıda imzası olan Iğdır Milletvekili Cantürk Alagöz ve Bursa Milletvekili Refik Özen’e ait şirketler de üç yıldır vergi ödemiyormuş. 2024’te de ödemeyeceklerinden emin olabilirsiniz. AKP’liler ve AKP’ye yaslanan patronlar vergiden muaftır.

Dört bin vergi denetmenini sahaya salacaklarmış falan. Salsan ne salmasan ne. Hukuk yok ki. O denetmenlerden herhangi biri bu AKP’lilerin şirketinin önünden bile geçemez örneğin. Emin olabilirsiniz, zenginlerin hiçbiri vergi ödemeyecek. Onlar vermek için değil almak için var.

Peki kimden alacaklar vergiyi? Soyup soğana çevirdikleri yoksul halkımızdan. Kime verecekler topladıktan sonra? Halkımızı soyan zenginlere. 

Demek ki çok çalıştılar, az yediler, biriktirdiler, zengin oldular yalanının sonuna geldik. Çalmadan, el koymadan, yıkmadan zengin olmak imkansızdır. Devlete çökeceksiniz, sonra devletin arkasına saklanarak halkın mallarına çökeceksiniz, çalacaksınız, çaldıklarınızın vergisini ödemeyeceksiniz, istifleyeceksiniz, zengin olacaksınız…

El koyma, biricik sermaye birikim yöntemidir. Zenginliğin kökeninde örgütlü gasp var. 

***

Gelelim büyüklere; Ford Otosan 2023 yılında binde 4 oranında vergi ödedi. Yüzde 4 değil, binde 4! Arçelik yüzde 1,6, Otokar yüzde 2,7, Tüpraş yüzde 12,2. 2022 yılında 250 milyon dolar ciro yapan Patiswiss çikolata ne kadar vergi vermiş olabilir? 40 bin lira. Garantici müteahhitlerden yalnızca 7’si vergi ödedi, 37’si zarar beyan etti. Yani hiç vergi ödemedi. İşleri halkı soyup bir avuç para babasına aktarmak çünkü. O Tüpraş'ı falan da halktan çaldılar, halkın malıdır...

***

Bakın o vergi paketinde bir de en düşük emekli maaşının 12 bin 500 liraya çıkarılması var. Neden gerek duydular buna? Çünkü iki-üç yıldır emekliye yaptıkları zamlar en düşük emekli maaşını 10 bin liraya çıkaramadı. O en düşükler 10 bin lirayı geçsin diye açıkladıkları zam oranın üstüne o oranda “seyyanen” bir zam daha yapmak zorunda kaldılar. Zam falan değil aslında, sıfırı bire tamamlama girişimi. Yoksa zam dedikleri sıfıra eşitlenecek. 

Şöyle düşünün; ülkede bir “asgari ücret” var. Bu bir insanın ailesi ile birlikte karnını doyurabilmesi için gereken en az ücret demek. En azın yarısını ücret diye belirlediler. Emeklinin aşılmaz 10 bin lira duvarı işte budur. Asgarinin asgarisidir 10 bin lira. 

Utanıyorum yazarken; AKP Ankara İl Başkan Yardımcısı ile Anayasa Mahkemesine atanan yeni üye Bodrum’da baş başa yemek yediler. Çıkışta 168 bin lira hesap ödediler. Yuvarlayıp 170 desek 17 emekliye bir ay boyunca geçinsin diye verdikleri paraya denk geliyor bu. 17 emekliyi bir öğünde yiyip arkalarına bakmadan çekip gittiler. Bu eşitsizlik falan değil, bu insanlığa karşı tarihin gördüğü en ağır saldırı. Yağmalıyorlar insanlığımızı…

***

Yanlış anlaşılmasın, sadece ülkemizde değil kapitalizmin yürürlükte olduğu her yerde böyle bu. Kapitalizm dedikleri bir el koyma düzeni. Yoksulların nesi varsa el koyup mülkiyetlerine geçirdiler. Sonra yoksullaştırdıklarını ücretli kölelere dönüştürdüler. Ücretli emekçiyi köleden ayıran tek şey kendisinin değil üretici yeteneğinin satılık bir mal olmasıdır. Kölenin kendisi bir maldır, emekçinin emek gücü. Sovyetler yıkılıp, her türlü örgütlülük tuz buz olunca fiilen eski kölelere benzemeye başladı işçi sınıfı da. Böbreğini, ciğerini satanlar var aralarında. Parça parça satın alıyorlar varlığını. Bitimsiz mesailer icat ettiler o arada. Emekçinin boş zamanının üretim sürecine eklediler. Örgütsüz işçi köleden ayrılamaz vaziyette.

Dünyayı mülksüzleştirdiler böyle böyle. “Tekelcilik” elle tutulur gözle görülür somut bir olgu artık. Şöyle özetleyeyim; yeryüzünde 2 bin 781 milyarderin toplam serveti 14.2 trilyon dolar. Dünyadaki en zengin 14 kişi, yaklaşık 2 trilyon dolar servete sahip. Ardından gelen 12 kişinin 900 milyar doları var. Bu rakamın nereden nereye geldiğini şuradan anlayabilirsiniz; çok değil 10 yıl önce sayıları bin 645 kişiydi ve servetleri 6.4 trilyon dolar civarındaydı. Hem sayıları hem de servetleri katlanarak arttı özetle. 

Anlaşılabilir rakamlar değil bunlar, biliyorum. En zengin 14 kişinin serveti ile kıyaslayın diye not ediyorum. Dünyanın en büyük 10 ekonomisinin milli gelirleri şöyle; ABD 25,5 trilyon dolar, Çin 18 trilyon dolar, Japonya ve Almanya 4 trilyon dolar, Hindistan, İngiltere ve Fransa 3 trilyon dolar. Şöyle düşünün; en zengin 14 kişinin serveti Fransa’nın bir yıllık milli geliri kadar. Hepi topu üç bin kişi ABD ve Çin’in milli gelirlerine yakın bir servetin sahibi. Bir yanda 1,5 milyar insan, diğer yende üç bin kişi…Bu öyle bir hal ki birkaç kişi ve aile dünyayı mülkiyetine geçirmiş durumda. Tabii bunun karşılığı milyarca insanın derin bir yoksulluğun içine itilmesi. 

***

Biz yoksullaşıyoruz, onlar zenginleşiyor. Biz açsak onlar doymadıkları için. Biz açıktayız çünkü bütün damlar onların. Büyük insanlık ailesi tekelleşmiş mülkiyetin ağırlığı altında ezilip yok olmak üzere. 

Peki ne yapacağız? Yıkacağız ve el koyacağız, bildiğimiz bu. Kralların, sultanların, çarların mülklerine el koyarak vatan yaptık bu toprakları. Paris’te işçiler kenti ele geçirdiklerinde ilk işleri el koymaktı. Komün, bir el koyma girişimidir. Moskova’da devrim bir el koyma işidir. Aldık ve halka verdik, mülk halkın olunca cumhuriyet şart oldu. Özetle son üç yüzyıllık tarihimizdir.   

Tabii savaş devam ediyor. Bizim el koyduklarımızı onlar da geri alıyorlar adım adım. Özelleştirme ile, piyasa ile, devlet aracılığıyla varlıklarımızı yağmalıyorlar. Yıkıyorlar ve el koyuyorlar. 

Biz de yıkacağız ve el koyacağız diyoruz. Çok rahatız. Mülksüzleştirenleri mülksüzleştireceğiz. Rahatız çünkü patronlara hak olan işçi sınıfına da haktır. Zalimlere hak olan mazlumlara da haktır. Hakkımızı istiyoruz. Alacağız!