Bize sırf seçim yetmez biliyoruz, bir de devrim gerekir. Umuda ama akıllı bir umuda ihtiyacımız var özetle. 

Biz şezlongda uzanırken

Yıl 2014. Tayyip Erdoğan ilk kez cumhurbaşkanı adayı. MHP henüz muhalefette, Kılıçdaroğlu bu partiye bir tür koalisyon ortağı gibi davranıyor. Oturup anlaştılar, Tayyip Erdoğan karşısında adayları Ekmeleddin İhsanoğlu adında adı sanı duyulmamış bir zat olacaktı.

CHP’liler şaşkındı. Aradılar, sordular, bakındılar; bilinen tek işi “İslam İşbirliği Teşkilatı” yöneticiliği. Haliyle aday yapılmasına bir gerekçe bulamadılar. Kılıçdaroğlu’na vahiy gelmediyse eğer, aday yapılmasının başka bir nedeni olmalıydı. Sorunun cevabı Kılıçdaroğlu’nun MHP’den devşirdiği danışmanındaydı. Danışman Rasim Bölücek, Muhsin Yazıcıoğlu ekibindendi. 12 Eylül faşizmi kapıyı çalmadan önce sokaklarda solcu avlamaya birlikte çıkıyorlardı. Bir ara BBP ile çalıştı, sonra işleri büyütüp MHP’ye geçti, partinin propaganda işleriyle falan ilgilendi. Başarılı olmuş olacak ki MHP ile olan kan bağını CHP’ye taşımayı başardı. Mansur Yavaş’ı Kılıçdaroğlu ile o tanıştırdı. 2015 Ağustosundaki AKP-CHP koalisyon görüşmelerine Kılıçdaroğlu’nu temsilen o katıldı. O görüşmelerden bir şey çıkmayınca AKP iktidarı için kapı yeniden aralanmış oldu. Halbuki AKP düştü düşecek sanılıyordu. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu öneren ve “Ekmek için Ekmeleddin” sloganını icat eden de oydu. İki AKP zaferinin görünmez kahramanıdır. 

Kılıçdaroğlu ikna olmuştu olmasına ama Ekmeleddin Bey laik tabanın asla sindiremeyeceği bir kişilikti. MHP’ye yakın olmasının ötesinde bildiğiniz bir siyasal cinciydi. CHP seçmeni iki badem bıyık arasında seçim yapmak zorunda bırakılınca ayak sürüme emareleri ortaya çıktı. Birçoğu yaz ortasında yapılan seçim için tatilini yarıda kesmemeyi tercih etti. CHP Genel Başkanı bu pembe götlü “şezlong solcularına” çok sinirlendi haliyle, ilk defa kürsüyü yumruklayarak konuşuyordu. “Masalarda oturup 'Ben oy kullanmayacağım' diye ahkam kesmek demokrasiye uymaz. Bir gün gelir sizin tatil yapmanız da engellenir” dedi, “Adam gibi tıpış tıpış sandığa gideceksiniz, demokrasinin gereğini yapacaksınız” diye sürdürdü. 

Tıpış tıpış gidenler oldu tabii fakat “Ekmeleddin için kılımı kıpırdatmam, isterse Tayyip seçilsin” diyenler de hatırı sayılır oranlardaydı. Ekmeleddin’in kazanacağına kesin gözüyle bakılıyordu, Tayyip Erdoğan ilk turda sıkıntısız ipi göğüsledi. 

“Ekmek için Ekmeleddin” şeyinin mucidi danışman Rasim Bölücek hakkında “Fetöcü” olduğu gerekçesiyle dava açıldı sonra. O günden sonra adını bir daha duyan olmadı. Kılıçdaroğlu, yaşattığı hezimete rağmen, Ekmek için Ekmeleddin’in peşini bırakmadı, CHP’den milletvekili adayı yapmak istedi. Ancak Ekmeleddin uzak durdu, ekmeğini MHP’nin kapısında aramayı tercih etti. Çünkü CHP’yi solcu sanıyor, haliyle nefret ediyordu. 

***

2018’deki seçim yine Haziran günlerine denk gelmişti. Kemal Kılıçdaroğlu bu kez tanınmış bir siyasal cincide karar kıldı, Abdullah Gül’ü aday yapmak istiyordu. Şezlongcular yine homurdanmaya başlayınca “Yulaf için Abdullah” faciasına ramak kala gönülsüzce vazgeçti. Artık sandığa tıpış tıpış gidilmediğini öğrenmişti, bir rıza yaratmaya ihtiyaç vardı. 

Aklına CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce geldi. Partide ara sıra çıkıntılık yapıyordu, hırsı yeteneklerinden fazlaydı. Bir taşla iki kuş vurabilirdi aday yapılarak. Kazanırsa ne âlâ, kazanmazsa sen sağ ben selamet. Yeni icadını açıklamak için kürsüye çıktı, bu kez şezlongçuları ikna edecek adayı bulmuştu. “Gel bakalım Muharrem” dedi kameralar önünde. Kibar Bay Kemal’den beklenmeyecek bir hareketti bu.  Muharrem İnce, “Seçime 51 gün kala 'gel bakalım Muharrem' dedi. Ne yapalım gittik. Bir cumhurbaşkanı adayı 'gel bakalım Muharrem' diye çağırılır mı? Çağırılmaz ve o da biliyor bunu. Plan yok, program yok, fotoğrafın bile yok daha ortada” dedi o anı anlatırken. Yediği tokadın acısını unutmamıştı. 

Buna rağmen kabul etti, çalıştı, 65 ilde 107 miting yaptı. Maltepe’deki final mitingi cumhuriyet tarihinin en kalabalık mitinglerinden biri oldu. Kalabalık “Türkiye'ye Güvence, Muharrem İnce” diye bağırıyordu.

O seçimde “güvence” çoktu fakat, Meral Akşener ve Selahattin Demirtaş da adaydı. Buna rağmen İnce’nin sonunda şeytanın bacağını kıracağından emindi herkes. Tayyip Erdoğan oy farkını arttırarak o seçimi de kazandı. Muhalefet adaylarının üçünün toplamı yüzde 50’ye yaklaşamıyordu. İnce de “gel bakalım Muharrem”in öcünü seçim gecesi daha sonuçlar kesinleşmeden “adam kazandı” diyerek aldı. Ne var ki faturanın kendisine çıkarılacağını hesap edememişti. “Adam kazandı” lafı bir teslimiyet emaresi olarak üzerine yapışıp kaldı, siyasi macerasının sonunu bu söz getirdi. O da son çare CHP'den istifa edip kendi partisini kurdu. O sözünü hatırlattılar taze parti genel başkanı olarak, “adam 20 yıldır kaybediyordu sanki” dedi, “20 seçim kaybetmişler, 'adam kazandı' lafını bana bıraktılar” diye ekledi. Haklıydı. 

***

Bıraksalar seçimlerden üçüncüsü de Haziran’a denk gelecekti. Tayyip Erdoğan erken davranıp Mayıs’a çekti seçimi. Hacılar hacca gidiyormuş Haziran’a denk gelen o tarihte. Böylece dine göre ayarlamış oldular seçim tarihini de. Fakat tatilcilerin de şezlonga koştuğunu unuttular o telaşla. Bu sayede ana muhalefetin şezlong denklemini çözdüğü bir seçime gireceğiz nihayet. Bir önemi kalmadı zaten, bu kez şezlong solcularının homurdanmayacağı bir muhalefet adayı da bulundu. Ne ekmek ne güvence, herkes sevindi Bay Kemal’in görünce…

Fakat yine içi rahat değil şezlongçuların. Kılıçdaroğlu’nun kurduğu altılı masanın ayakları gıcırdayıp duruyor. Koca ayak Meral Akşener gitti geldi ama yüzüne bir ihanet ifadesi takılı kaldı. Her an yan çizebilir anlamına geliyor bu. Yarın “kalktım masadan, cumhura vardım” dese kimse şaşırmaz. Çünkü masayı bir arada tutan ilkeler değil, kişisel hırslar, çıkarlar. Ekmeleddin’di, Muharrem’di derken 10 yılı uçtu gitti ülkenin. Bu sefer de olmazsa beş yıl daha konacak üstüne. Tayyibist rejim oturdu o sırada, “10 yılda 10 milyon cihatçı yarattık her yaştan” marşının tınıları duyuluyor uzaktan. 

***

Bay Kemal’e sevinelim sevinmesine ama masaya bakınca sevinci kursağında kalıyor insanın. Öyle bir masa ki bu, altıda ikisi kaçkın AKP, altıda biri iyi MHP, altıda biri light Refah Partisi, altıda biri gazı kaçmış Demokrat Parti. Geriye kaldı tartışmalı altıda bir, o da yeni şekil CHP’dir. Umut dediğimiz işte o altıda birden ibaret. 

Diyelim ki kazandınız seçimi, Tayyip tası tarağı topladı gitti. “Şu tarikatlardan kurtulalım artık” deseniz masada tarikat müritleri çoğunlukta. Laikliği hatırlatsak Temel Karamolla yıkar masayı, sola meyletsek Mehmet Ağar yetiştirmesi Gültekin Uysal. Bağımsızlık desek Ahmet Davutoğlu ayaklanır, devletçilik desek Ali Bebecan kopar. Faşizme laf söylesek iyi MHP pusuya yatmış bekliyor. Fethullah’a sövsek hepsi Bay Kemalci oldu. “Yetmez ama Evetçi” bile aklandı, sıyrıldı suçlarından, CHP militanı cemi cümlesi. Peki HDP? Fesuphanallah, Demirtaş’tan daha önde Kılıçdar. 

Peki bu durumda ne çıkar bu masadan?

Şöyle özetleyeyim; Son yerel seçimlerde AKP’den kurtarılan İstanbul ilçelerinden birinde oturuyorum. O seçime kadar mahalle komiteleri ayaktaydı, her hafta başka bir mevzu etrafında toparlanılır, zaman zaman eyleme de dökülürdü iş. “Ensar” eylemi oldu bir iki defa hatırı sayılır bir kalabalıkla. O eylemlerin enerjisiyle düştü AKP. Seçimin ertesi günü yaklaşık 10 bin kişi yürüdü sevinç çığlıklarıyla. Sonra her şey bir anda bitti. İlk önce mahalledeki örgütlülük dağıldı, eylem bir yana toplandığı görülmedi bir daha mahallelinin. AKP’li müteahhittin yerine bir CHP’li müteahhit oturdu, değişen tek şey bu oldu. Geldi, yıllardır o koltukta oturuyor, AKP’li selefinin “basın ve halkla ilişkiler müdürü” bile değişmedi, her şey seçimden önce olduğu gibi duruyor. Bu arada AKP’li dönemde yerleşemeyen tarikatlar mahalleye yerleşti. Unutulmasın, deprem açısından en riskli bölgeler arasında sayılıyor ilçe. Yapılmış bir çalışma, bir hazırlık bilmiyorum, duymadım. Her yanda sınırsız bir inşaat manyaklığı kesintisiz sürüyor. Yani kurtuluş bir müteahhittin tasallutundan diğerine geçmek şeklinde oldu bizde. Haliyle çok sevinemedik Bay Kemal’in adaylığına. 

Adımı da ekleyerek, “Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sevinmeyen solcular listesi” yapıldığından yazdım bunları. Niye sevinmeyelim, seviniyoruz biz de. Şezlongta yan gelip yatan biz değiliz. Hatta, olura 15 Mayıs’ta Tayyipsiz hava sahasına uyanırsak, biz de katılırız yürüyen halkımızın arasına. Ama ikinci gün sevinç biter, acı gerçekler çalar kapıyı. Bir de bakmışsınız Tayyibist rejim-düzen dimdik ayakta, aynı tas aynı hamam. 

Biz de kurtulmak istiyoruz yani, biz de istiyoruz “çok şükür bugünü de gördüm, ölsem gam yemem gayrı” demeyi. Ama öyle kolay değil o işler. Bize sırf seçim yetmez biliyoruz, bir de devrim gerekir. Umuda ama akıllı bir umuda ihtiyacımız var özetle. 

Ekmeleddinsiz, Abdullahsız, Muharremsiz gidiyoruz geleceğimize. Bu iyi. Seviniyoruz mecbur, mırıldanıyoruz duyabileceğiniz şekilde: Ne ekmek ne güvence, herkes sevindi Bay Kemal’in görünce…