İstiyoruz ki birileri çıksın ve kurtarsın bizi bu felaketten. Çok insani ve anlaşılır bir arzu. Oysa gerçekler, Korona’nın gölgesinde kalsa da birer gerçek olarak var olmayı sürdürüyor. Salgın günlerinde de eşit olmayacağız.

Bir virüs insanlığı eşitlemeye yeter mi?

Cumhurbaşkanı için yapımına başlanan yazlık sarayın inşaatı devam ediyormuş. Salgın nedeniyle emekçilerin önemli bir kısmı işinden oldu, ailesinin karnını doyurma derdinde, sağlık çalışanları için yeterli koruyucu malzeme bile yok! Tüm bunlar için bulunamayan para, yazlık saray için var ve biliyoruz ki başka şeyler için de var.

Salgın bazılarımızı etkilemiyor olsa gerek ki sokağa çıkma yasağı onlara gelmiyor. İşçiler devam ediyor toplu taşımaya binmeye, kalabalık yemekhanelerde yemeye ve sağlıksız koşullarda çalışmaya…Çalışma şansı olmayanlar ise başının çaresine bakmaya zorlanıyor. 

Daha bir kaç gün önce gençlerin de risk altında olduğunu ve bulaştırıcılıklarının yüksekliği nedeniyle evlerinde oturmaları gerektiğini söyledi Sağlık Bakanı. İçişleri Bakanlığı’ndan  genelge hiç gecikmedi: Kamuda, özel sektörde ve mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan 18-20 yaş arası gençler için geçerli değildi yasak!

Ölümlerin binlerle rapor edildiği bu günlerde gözden kaçıyor olabilir: Sadece Mart ayında; 46 kadına şiddet uygulanmış, 83 kadın bedenini satmaya zorlanmış, 23 çocuk istismar edilmiş, 25 kadın öldürülmüş. Korona yaşamımızı tamamen ele geçirmiş gibi görünse de, bu ülkede salgını düşünmeye vakit bulamayan çok insan var. Tüm dünyada her yıl sadece açlık nedeniyle milyonlar ölüyor. 

Salgını bu kadar yönetilemez hale getiren kapitalist düzen, yine en çok yoksulları etkilemeye devam ediyor. Kimileri üç beş ailenin rahat sığabileceği evlerinden “sıkılma” hallerini reklam ederken, yoksul halk salgının tam ortasında ekmek derdinde. Yine de birileri çıkıp “Korona salgını hepimizi eşitledi” diyebiliyor. İşin kötüsü, emekçi sınıftan olup evde kalabilenler ya da en azından bu süreçte aç kalmayacak kadar geliri olanlar da bu söyleme ikna oluyor. 

Bir virüsün çıkıp iyi-kötü, zengin-yoksul, kadın-erkek, Batılı-Doğulu tüm insanlığı eşitlemesini bekliyoruz. Beklemekle kalmıyor, inanıyoruz çünkü inanmak istiyoruz. Tıpkı balkonlarımıza çıkıp alkışlayınca sağlık çalışanlarının tüm dertlerinin biteceğini düşlemek gibi. Tıpkı Sağlık Bakanı’nın aslında süreci farklı yönetmek istediğine inanmak istediğimiz gibi…

İstiyoruz ki birileri çıksın ve kurtarsın bizi bu felaketten. Çok insani ve anlaşılır bir arzu. Hele dünyanın “dev güçleri”nin bile ölümler karşısında çaresiz kaldığına tanık olurken. İnsanlar yapayalnız ölürken, sevdiklerinin cenazelerini bile teslim alamazken. Bu kadarı hiç kimse için kolay değil…

Oysa gerçekler, Korona’nın gölgesinde kalsa da birer gerçek olarak var olmayı sürdürüyor. Salgın günlerinde de eşit olmayacağız. Onlar çok daha sağlıklı koşullarda yaşamaya, korunmaya devam edecekler. İyi beslenecekler, uykularını alacaklar, geniş ve ferah evlerinde egzersizlerini yapacaklar. Yarın ne yiyeceklerini düşünmeyecekler. Çocukları için endişelenmeyecekler.  Şüpheli bir durumda hemen test yaptırabilecek ve yardım alabilecekler. 

Zenginler için can sıkıntısı demek olan sokağa çıkma yasağı, emekçiler için daha fazla yoksulluk demek. Yoksulların kerpiçten evleri çöker, yoksulların çocukları kendi evlerinin altında can verirler, dün Diyarbakır’da olduğu gibi… Sokağa çıkma yasağı yoksullar için aç kalmak, üşümek ve hatta ölmek demektir. 

Bu virüs sayesinde yönetenler, patronlar büyük dersler alıp, yola gelmeyecekler. Tıpkı dün olduğu ve salgın boyunca sürmekte olduğu gibi, salgın bittiğinde de kendi çıkarları için ne gerekiyorsa onu yapacaklar. Her şey kaldığı yerden devam edecek. İnsanlığı eşitleyecek olan tek şey, ezilmekte olan çoğunluğun ayağa kalkışıdır. Korona, belki buna vesile olabilir, kim bilir?