'Cerrahi maske üreten bir fabrikam olsaydı...

Hakikaten her şey çok güzel olmuş olurdu.'

Bir fabrikam olsaydı

Bir fabrikam olsaydı, mesela cerrahi maske üreten bir fabrikam!

Ah, neler yapmazdım...

İşçilerimle birlikte AKP zorbalığına karşı demokratik irademi savunurdum. 2019 yerel seçimlerinde seçilmiş başkanı alavere dalavere yeniden seçime girmeye zorladıklarında, "her şey çok güzel olacak" diyerek bildiriler dağıtırdık. Patronuyla birlikte bildiri dağıtmak... Böyle bir patronu olmak. "Bizim patron çok demokrattır. Üç ay boyunca geceleri birlikte çıktık fabrikadan. Her şey çok güzel olacak bildirilerini dağıttık." Bunu demenin keyfini yaşatırdım işçilerime, bu keyfin kıymetini bilmeyenlerle de... Yollarımızı ayırırdık elbette. Ama tazminatını verir, bir kuruşunu içerde bırakmazdım. Doğru, tazminat diyorum ama bir fabrikam olsaydı zaten birkaç ustabaşı ve kalifiye işçi dışında öyle uzun süre tutmazdım işçilerimi. İş değiştirmek iyidir. Gezsinler, deneyimleri artsın. 6 ay bile uzun süre. Benim için de iyi...

Cerrahi maske üreten bir fabrikam olsaydı...

Hakikaten her şey çok güzel olmuş olurdu.

Salgından önce işler kesat gittiğinde "biliyorsunuz durumu, sizin de ekmek tekneniz. Bir süre özveride bulunacağız artık" diyerek ücretsiz izine ayırırdım işçileri. Ama kalanlarla da iş disiplinimizi muhafaza ederek çalışırdık. "O kadar adamı ücretsiz izine ayırdınız ama biz kalanlar geceliyoruz. Günde 12 saat çalışıyoruz" diyen de olmazdı. Sonuçta işbilir adam olurdum. Gece fabrikayı ben kapatır, mesaiden çıkan işçilere candan bir kafa selamı vererek, benim de onlar kadar çalıştığımı gösterirdim.

Salgında işler açılırdı sonra. Gelsin fazla mesailer. Fazla mesai dediysem dinazorluğun alemi yok. Yani sektör ortalamasının üstünde ücret veriyorum, bir de fazla mesai ödeyecek halim yok. Yine hep beraber çalışır, salgın koşullarında işini kaybetmiş milyonlarca işçinin haline bakıp "iyi gidiyoruz iyi" diye sevinirdik. "İşler kesatken, gözünü kırpmadan ücretsiz izine ayırıyordun şimdi biraz yeni işçi alsan da 3 vardiya çalışsa fabrika biz de çoluğumuzu çocuğumuzu görsek" diyene "ben de göremiyorum çoluğu çocuğu vallahi. Zor zamanlardayız, yarın ne olacağı belli olmaz. O kadar adamı işe alıp sonra piyasa kapandığında kapının önüne mi koyayım" derdim. "Bari ücretleri biraz artırsak" diyeni de "sor bakiyim piyasada bu parayı veren var mı? Ben solcuyum, huyum kurusun, yarı aptal sayılırım yani. Yine veriyorum bu kadarını" diye sustururdum. "İyi de patron, bari en azından şu kısa çalışma ödeneği hikayesini bıraksan, yarın biz işsiz kaldığımızda işsizlik ödeneğimizden kesilecekmiş diyorlar" diyene "yahu herkes böyle yapıyor. Ne yapalım, birakalım AKP'liler mi alsın ödenekleri mödenekleri" derdim.

Bir fabrikam olsaydı...

Maske yapıp satıyor olsaydım...

Halkın sağlığı elbette önceliğim olurdu. Misal, biz maske üretiyoruz vatandaş hastalanmasın, salgından korunsun diye.

Ama bakıyorum bir kenarda çöp dağları birikiyor. Neymiş çöpçüler bizim sosyal demokrat belediyenin verdiği parayı beğenmiyormuş. Yanlış anlaşılmasın, kimseyi yaptığı iş yüzünden küçümsemem. Yani bir fabrikam olsaydı, "kimseyi yaptığı iş için küçümsemem. Emek en yüce değerdir arkadaşım" derdim ama söylemeden de edemezdim, "yani bizim şu Kadir usta 50 yaşında adam, usta makineci onun aldığı parayı düşününce... Ayıptır yahu!" derdim mesela.

Bir fabrikam olsaydı, bir gece gencoları toplardım. "Arkadaşlar, var mı böyle bi şey? AKP'li belediyelerde tık çıkmıyor, ne grev var ne bir şey. Bu adamlar resmen AKP'ye çalışıyorlar. Bak çöp dağları birikti. Erdoğan'ın eli kulağında. Başlayacak 'Cehape zihniyeti yine çöp dağları vıdı vıdı' diye. Var mısınız, şu caddenin çöplerini biz toplayalım? Mesaiyi erken bitirerek ha! Ben de yoruldum, 2 saat erken çıkalım, şu çöplere bir el atalım."

Bir fabrikam olsaydı...

Bu yaptığımı partiye uğradığımda anlatırdım. Tam o sırada il başkanı arardı mesela beni.

"Buyur ablam!" diye açardım telefonu.

"Hocam sen ne yaptın? Tamam bu grevler gerçekten çok uzadı ve bir şeyler yapılması lazım. Biz de uzlaştırmaya çalışıyoruz. Bak Genel-İş'ten arkadaşlar burada. Onlarla konuşuyorum şimdi" derdi bana.

"Abla allah aşkına neyi konuşuyorsunuz? Bu çöpçüler, afedersin, AKP'nin değirmenine su taşıyor" derdim.

"Yahu iyi de... Yasa var, hak var, hukuk var. Grev olan yerde sen fabrikandan çıkardığın işçilerle grevdeki işçinin işini yaparsan olmaz ki... Biraz sabır. Vatandaş da görüyor olanı biteni. Böyle şeyler yaparak yok yere tepki alacaksın" diye yanıtlardı.

"Ne tepkiymiş abla o! Biz günümüzü gecemize katıp seçim çalışması yaptık da bu AKP ajanları afedersin, böyle sabotajlarla bize çelme taksınlar diye mi?" derdim.

"Emek en yüce değerdir arkadaşım" derdi.

"Vallahi öyle. Emek en yüce değerdir başkanım" diye yanıt verirdim.

"Bir kusurumuz olduysa bağışla başkanım. Belediyenin açıklamasını görünce ben de etkilendim. 'Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir' diye yazmışlar. Kim yazdıysa helal olsun. Önce insan başkanım. Büyükşehir madem halkın sağlığı için kolları sıvıyor, biz de sıvayalım dedik başkanım.

"Sıvadın, sıvadın" derdi başkan. Gülüşürdük.

Neyse ki fabrikam yok!