Selanik'ten sürgün edilenlerin, aradan geçen 90 yıllık sürenin ardından kupon arazi değerine ulaşan evleri ve arazilerine Diyanet Vakfı’nın göz diktiği ortaya çıktı.

Bir çökme hikayesi...

Bugün bu yazıda Türkiye'nin dört bir yanında benzeri yaşanan hikayelerden birine, biraz da içinde barındırdığı ironiye binaen yer vereceğim.

Müslüman oldukları için memleketlerinden sürülüp, “O bizim kavuşmalarımız a yârim mahşere kaldı” sözleriyle anılarını ve yüreklerinin yarısını geride bırakan, 'Bir fırtına tuttu bizi' türküsünü ağlayamadan söyleyemeyen Selanik göçmenlerinin yaşadığı evlerde şimdi bir kez daha sürgün hazırlığı yapılıyor. 

1927 yılında Yunanistan'la imzalanan mübadele anlaşması ile 456 bin kişi Türkiye'ye gelmişti. (Hatırlatmak isterim ki mübadele din temelliydi.) Bu Selanik göçmenlerinin 8300'ü Adana'ya gönderilmiş, Köprülü Mahallesinde iskan edilmişlerdi. 

İşte Adana'nın şehir merkezinde bir yanı göl, bir yanı nehir ve diğer yanı sulama kanalıyla çevrili 29 hektarlık kupon arazi niteliğindeki bu mahalle, hiçbir somut gerekçesi olmadığı halde 2013 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Afet Riskli Alan ilan edildi ve imar yetkisi belediyelerden alınarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devredildi.

Bir kısmına Selanik göçmenlerinin, diğer kısmına ise 1960'lı yılların sonunda yerden bitercesine açılan tekstil fabrikalarında iş bulmak için köylerini terk ederek kente göçenlerin yerleştiği bu mahalleye yıllardır çivi dahi çaktırılmamasının nedeni ise böylece belli olmuş oldu.

Selanik'ten Müslüman oldukları için sürgün edilenlerin, aradan geçen 90 yıllık sürenin ardından kupon arazi değerine ulaşan evleri ve arazilerine Devletin Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın Mütevelli Heyet Başkanı olduğu Vakfının göz diktiği ortaya çıktı. İlk saldırı şimdilik bertaraf edilse de tehlike devam ediyor.

Çantadan çıkan tavşanı eski AKP Milletvekili Mehmet Metiner olan hikayenin özeti ise şöyle;

Adana/Köprülü mahallesi hiçbir afet riski taşımamasına rağmen 02.09.2013 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla afet riskli bölge ilan edildi. 

Bu tarihten sonra Diyanet Vakfı'na ait KOCAŞ A.Ş, Filedelfiya ve Türkmall şirketleri Adana'da bir irtibat ofisi açtı. Bu ofis, aynı tarihe denk düşen günlerde ilgili mahallede kentsel dönüşümde toplu hareket edilmesi gerekçesiyle kurulan ya da kurdurulan dernek yönetimi ile birlikte hareket etmeye başladı.

Bazı hisse sahiplerinden, firmalarla görüşmeler yapmak için noter aracılığıyla yetki belgesi toplayan dernek, Filedelfiya şirketi ile proje yapımı için sözleşme imzaladı.

Dernek yönetiminin, Diyanet Vakfı’na ait Filedelfya şirketi ile proje yapma anlaşması imzalaması üzerine, dolandırılacaklarını düşünen mahalle sakinleri dernekten istifa edip, tek tek de notere giderek de verdikleri yetki belgelerini iptal ettiriyorlar.

Hikayenin buradan sonrası ise daha da ilginçleşiyor;

O dönem AKP Milletvekili de olan ve şimdilerde Adana'ya gelerek şirket adına mahallede AKP'li Yüreğir belediye yetkilileriyle birlikte dolaşarak hisse sahipleriyle görüşmeler yapan Mehmet Metiner'in, mahallenin riskli alan ilan edilerek bütün yetkilerin Ankara'da toplanmasında bir katkısı oldu mu bilinmiyor.

Henüz netlik kazanmayan bir diğer konu da Metiner'in Diyanet İşleri Vakfına ait KOMAŞ A.Ş ve Filedelfiya inşaat şirketleri ile ne tür bir ilişkisi olduğu. 

Ama kesin olarak bilinen şey ise, ne derneğin ne de sözleşme imzaladığı sözü edilen inşaat şirketlerinin hiçbir temsil yetkisi yok. 

Bakanlığın (Yüreğir Belediyesinin katkılarıyla) hazırlatıp 23.09.2021 tarihinde askıya çıkardığı uygulama planında, yüzde 43'lere ulaşan doğrudan ortaklık payı (DOP) kesintisi infiale yol açtı. 1 aylık itiraz süresi içinde neredeyse bütün hisse sahiplerinin itiraz ettiği uygulama planının akıbetinin ne olacağı ise meçhul.

İşleri çirkinleşme aşamasına taşıyacak kritik nokta ise, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın, Diyanet Vakfı’na ait inşaat şirketini resmi muhatap kabul ederek, anlaşma imzalaması ya da imzalayacak olması ihtimali. Bu ihtimal bardağı taşıran son damla olacaktır. 

Mütevelli Heyeti Başkanlığını Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın yaptığı vakfın internet sitesinde ana amacı “Yeryüzünde iyiliğin egemen olması için insanlara ve bu yolda çaba sarf eden kurumlara maddi ve manevi destek olmak” şeklinde açıklanmış. Ancak görülüyor ki bir gözleri de;

Kozanlı köylülerin, Kadirli ve Andırınlı sakaların, Niğdeli bahçe işçilerinin alın teriyle temeli kazılıp, sıvasız evlerde yaşayan binlerce insanın ve sadece Müslüman oldukları için vatanlarından sürülen Selanik göçmenlerinin paha biçilmez değere ulaşan arsalarının üzerinde.

Buradan iki uyarı/çağrı yaparak konuyu şimdilik bağlıyorum;

1- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, hiçbir maddi temeli olmadan afet riskli ilan edilen bölgenin kendi dinamiği ile dönüşmesi için, plan yapma yetkisini, yeniden yerel yönetimlere devretmeli.  

2- Diyanet İşleri Başkanlığı, din, iman diyerek yoksul vatandaşların mülklerine çökme gayretinden uzak durmalı.

Aksi halde olacakları buradan söyleyeyim; Bu haksızlık ve zulüm iki sonuç doğuracaktır.

1- Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Bursa ve İzmir'e dağılmış ve şimdi on milyonlara ulaşan göçmenler, Diyanet'in rant ve zenginleşme hırsıyla, Adana'daki akrabalarının yuvalarını yıkıp, değerli arazilerinin ellerinden alınarak bir kez daha sürgün edilme girişimine karşı sessiz kalmayacak.

2- Bu çökme girişimi, evinin her bir tuğlasında alın teri olan ülkemizdeki bütün yoksulları harekete geçirebilecek, Köprülü mahallesi ve Adana ölçeğinin çok üstünde bir mücadelenin ilk çığlığına dönüşebilir.