Göçmen sorunu, emek sorunudur. Sömürenlerle sömürülenler arasında kapitalizm var olduğundan bu yana olan kavga devam ettikçe göçmenlik de bir sorun olarak var olmaya devam etmek zorundadır.

'Ben bir insanım!'

Başlıkta yer alan ifade 17 yaşındaki Suriyeli bir gencin sokak röportajındaki sözlerine ait.

İki gün önce sosyal medyaya düşen videoda Üsküdar meydanında çevresine toplanmış insanların kendisine yönelik nefret içerikli sözlerine “Kimim ben? Ben bir insanım! Ben dilenci değilim, hem okuyorum hem çalışıyorum" diyerek isyan etmişti. 

Yapılan sokak röportajında çevresinde toplananlara karşı kendisini anlatmaya çalışan Suriyeli genç, öğrenci olduğunu ve bir yandan da çalıştığını belirtiyordu. 

Irkçı bir partinin yeniden yükselttiği göçmen karşıtlığı, sosyal demokratların ve düzen içi bütün unsurların kaşımasıyla daha geniş çevrede bir alan kazandı. 

17 yaşında bir gencin kendinden onlarca yaş büyük insanların ırkçı söylemlerine maruz kalması elbette düzen siyasetinin ülkeyi getirdiği durumu özetliyor. Göçmen karşıtlığının toplumun tüm kesimleri tarafından bu kadar pervasızca dile getiriliyor olması ise en çok sermaye sınıfına yarıyor elbette.

Başta CHP olmak üzere düzen muhalefetinin tüm aktörleri, Millet İttifakı’nın politikaları ülkede göçmen karşıtlığının yaygınlaşmasını besliyor. Yoksulluğun üzerinin örtülmesinin en önemli yolu onu yaratan sınıfı gizlemektir.

Türkiye'de yoksulluk, işsizlik gerçek bir sorun halinde ilerlerken, eşitsizlikler yayılırken, sermaye sınıfı bu düzenin sorgulanmasını engelleyecek politikaların güçlendirilmesi için çalışıyor. Bunun için de milliyetçilik önemli bir araç olarak ellerinin altında duruyor.

Göçmen karşıtlığının emekçileri bölmede, eşitsizliklerin üzerini örtmede patronların kullandığı bir unsur olduğu unutulmamalıdır. Göçmen karşıtlığı patronlarla işçileri birleştirmektedir. Göçmen karşıtlığı kapitalizmin bir politikasıdır. Patronların sömürüyü gizlemek için kullandığı bulunmaz bir fırsattır göçmen karşıtlığı.

İş yerinde ucuza çalıştırmak, maaşlarını ödememek, sigortasını yapmamak için göçmen emeğini sömürür. Tüm bunlar karşısında büyük bir ikiyüzlülükle göçmen düşmanlığını da arttırır. Yerli yabancı ayrımı yapmaksızın işçilerin haklarını çalar.

Henüz göçmen tartışmaları bu kadar öne çıkmadan önce Ekim 2020'de Patronların Ensesindeyiz Ağı’na (PE) gelen bir ihbar bu sömürünün arka planını özetlemek açısından önemli bir örnek sunuyor.

Türkiye’de uluslararası bir döviz bürosunun acentesinde çalışan Muhammet Sami adında bir göçmen emekçi yaşadığı haksızlıkları PE’ye anlatmıştı. Şuan 25 yaşında ve 7 Yıl önce Suriye savaşından kaçarak çocuğu için Türkiye'ye gelmiş. 

Suriyeli olduğu için iş bulmakta zorlandığını, 6 ay sigortasız çalıştırıldığını, kasa açığı çıktığı gerekçesiyle iş arkadaşıyla kendisinin maaşından kesintiler yapıldığını, haftanın 6 günü yoğun tempoyla çalıştırıldığını, mülteci olduğu için patron tarafından tehdit edildiğini gönderdiği e-postaya yazmıştı. 

Sami ile gönderdiği ihbar üzerine yapılan görüşmede bir mücadele hattı çıkarıldı. Yaşadığı haksızlığı teşhir etmek için bir haber ve ardından röportaj yapıldı. Sami yaşadıkları karşısında bunalmış ve artık sessiz kalmak istemediği için bu duruma karşı mücadele etmeye karar vermişti. Yapılan röportajı başka göçmen işçiler de okuyabilsin, Sami'nin mücadelesi diğer göçmen işçilere de motivasyon olsun istemiştik. Bunun üzerine röportajı kendisi Arapça'ya çevirdi.

Sami'nin ve sokak röportajında izlediğimiz 17 yaşındaki gencin yaşadıkları ne tek başına kendilerinin, ne de sadece göçmenlerin sorunlarıdır. Tüm dünyada işçiler sermaye sınıfı tarafından derin bir sömürü çarkının içindedir.

Göç olgusu, kapitalizmin bir sonucudur. Yerli ve yabancı burjuvazi hedefleri doğrultusunda bağımsız ülkelerin kaynaklarını sömürmek ister. Bu doğrultuda emperyalist savaşlar çıkarır. Rusya-Ukrayna savaşında Ukraynalı göçmenlerin yaşadıklarıyla, Suriyelilerin yaşadıkları bu açıdan benzerdir.

Yüz milyonlarca göçmen emekçinin bugün ülkelerinden uzakta yaşam mücadelesi veriyor olmasının nedeni budur.

Emperyalizm dünya ölçeğinde göçü daha da artırıyor. Savaşlar, ülkelerdeki iç karışıklıklar, darbeler gibi olguların yanında işsizlik, yoksulluk, belirsizlik göçü artıran nedenler olarak duruyor. 

Dünya'da hiçbir dönem yoktur ki göçmen/mülteci sorunu çözülmüş olsun. Kapitalizm göçmen sorununun nedenidir. Sermaye sınıfı her iki durumu da kendi açısından kazanıma çevirir. Bir taraftan egemen bir ülkeye ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda müdahale ederek hegemonya tesis etmeye çalışırken, diğer taraftan ülkesinin kapılarını göçmenlere açarak göçmen emeği sömürüsü yapıyor.

Bugün 17 yaşında göçmen bir gencin yaşadıklarıyla Türkiyeli bir gencin yaşadıkları çok benzerdir. Her ikisi de okuma çağındayken düzenin çarklarına girmiştir.

Dünyada göçmen emekçilerle yerli emekçilerin çıkarları ortaktır.

Bir kez daha altını çizelim. Göçmen sorunu, emek sorunudur. Sömürenlerle sömürülenler arasında kapitalizm var olduğundan bu yana olan kavga devam ettikçe göçmenlik de bir sorun olarak var olmaya devam etmek zorundadır. Bu kavgaya son verecek olan da işçilerin birliği ve mücadelesidir.