AKP’nin ilk yıllarını liberallerin ve düzen içi muhalefetin normal görmesine neden olan 2004 Anayasa değişikliklerinde AKP iddialı, sermayeyse keyifli.

Beklentilerle oyalamak

Geçen haftaki, AKP iktidarının cafcaflı sözcük dizeleriyle yazdığı 2021 İnsan Hakları Eylem Planının, on sekiz yıldır bozduklarının, parçaladıklarının, gasp ettiklerinin kanıtı olduğuna; emekçi halkın hak ve özgürlüğünü değil, sermayenin gericiliği de kullanarak emekçiyi ezme hak ve özgürlüğünü tanımladığına ilişkin yazıma 2004 yılından aktarmayla devam edeceğim. Önce kısa bir anımsatmayla…

AKP’nin Abdullah Gül başbakanlığında kurulan ilk hükümeti döneminde (18.11.2002’de 58. Hükümet) Recep Tayyip Erdoğan Anayasa gereği seçilme yeterliliği bulunmadığından milletvekili değildi. 02.12.2002’de Yüksek Seçim Kurulunun tartışmalı kararıyla Siirt ili seçimi için yenilenme kararı alındı. Ardından 27.12.2002’de Anayasanın “milletvekili seçilme yeterliliği”ne ilişkin 76. maddesi değiştirildi ve bu değişiklikle Erdoğan’ın milletvekili seçilme yasağı kapsam dışı bırakıldı. Aynı değişiklikte bir ilin TBMM’de üyesinin kalmaması halinde o ilde ara seçim yapılma yolu da açıldı. 09.03.2003 günü yapılan Siirt ara seçiminde Erdoğan milletvekili seçildi ve Abdullah Gül Hükümetinin 11.03.2003 günü istifası sonucu 14.03.2003’de 59. Hükümeti kurdu.

Bu sürecin konumuz bakımından önemi Anayasayı istediği zaman istediği gibi değiştiren, istediği zaman istediği gibi uygulayan ya da uygulamayan AKP iktidarının Anayasadan yararlanması yönünden ilk örnek olması. Tabii bu ilk örnekte AKP’nin yalnız olmadığını, CHP ortaklığı ve desteğini anımsatmadan geçmek olmaz.

AKP, 2002 Anayasa değişikliğinden sonra 2003’de iki değişiklik girişiminde bulunuyor. 04.04.2003 ve 29.07.2003 günlü, devlet ormanlarının gerçek ya da tüzelkişilerce işletilmesi ve orman niteliğini yitirmiş alanların kullanımıyla ilgili bu iki Anayasa değişikliği girişimi de Mecliste kanunlaştığı halde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından geri gönderiliyor. Bu konu bir daha gündeme gelmiyor. Önümüzdeki Anayasa değişikliklerinde ormanlara el atmayı gündeme alınacak maddeler arasına yerleştirebiliriz.

Yukarıda değindiğimiz ilk Anayasa değişikliği ve iki değişiklik girişiminden sonra AKP’nin çok önemser gözüktüğü Anayasa değişikliği 7.5.2004 tarihini taşıyor ki burada da parlamento içi uzlaşma söz konusu. AKP milletvekillerinin imzasıyla verilen Anayasa değişikliği teklifinin kanunlaşmasında kullanılan 471 oyun 457’si kabul yönünde.

AKP’nin ilk yıllarını liberallerin ve düzen içi muhalefetin normal görmesine neden olan 2004 Anayasa değişikliklerinde AKP iddialı, sermayeyse keyifli. Genel Gerekçede:

“Avrupa Birliğine üye adayı olan Ülkemizin Kopenhag Siyasi Kriterleri bağlamında yerine getirmesi gereken hususlar ile yasal düzenlemeler 24 Temmuz 2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Program"da belirlenmiş bulunmaktadır. Bir taraftan hayat hakkının, demokratik toplumun temel değeri olduğunu ve ölüm cezasının kaldırılmasının, bu hakkın korunması ve tüm insanların doğuştan gelen onurunun bütünüyle tanınması için elzem olduğunu vurgulayan ve Ülkemizce de imzalanan İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesi'ne Ek 13 No'lu Protokol gereğince ölüm cezasının kaldırılmış olması; diğer yandan, dünyada gelişen yeni demokratik açılımlara uyum sağlanması ve bu açılıma uygun bir şekilde temel hak ve hürriyetlerin, evrensel düzeyde kabul edilmiş standart ve normlar ile Avrupa Birliği kriterleri seviyesine çıkarılması amacıyla kanunlarımızda düzenlemeler yapılması ihtiyacı temel yasamız olan Anayasada da değişiklikler yapma zorunluluğu doğurmuştur” deniliyor.

Değişiklikler arasında yalnızca ölüm cezalarıyla ilgili hükümlerin Anayasanın ilgili maddelerinden çıkarılması yok. Kanun önünde eşitlik maddesine “kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir” eklemesi yapılıyor. Devlete de bu eşitliğin yaşama geçirilmesi yükümlülüğü getiriliyor. Ayrıca, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalarla kanunlar arasında uyuşmazlık çıkması durumunda uluslararası anlaşma hükümlerinin esas alınacağı öngörülüyor; Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) de kaldırılıyor.

Şimdi her okuyucu bu değişiklikleri düşünüp o günlerden bu günlere karşılığının boş olduğunu hemen bulabilir. DGM’ler kaldırıldı ama özel yetkili mahkemeler kurulmadı mı? Temel hak ve özgürlükler kimlere uygulanıp kimlere uygulanmıyor? Kanunlarla yapılan gasplarda uluslararası anlaşmalar nerede, kimlerce esas alınıyor? Ölüm cezasını geri getireceğiz diye kimler nutuk atıyor?

Kadınların eşitlikten değil, eşitsizlikten aldıkları pay her geçen gün artmıyor mu? Laiklik yok edilip dinsel özgürlük diye diye kadınlar dinsel davranış kalıplarına tutsak edilmiyor mu? Kadına karşı şiddetle mücadele 2021’in Eylem Planında hâlâ temel sorunlar arasında sayılmıyor mu? Kadınlar her gün herkesin gözleri önünde katledilmiyor mu? 2004’den bu yana kadınlarla ilgili hangi veriler olumlu? Emekçilere yönelik eşitsizliğin içinden kadınlara yönelik eşitsizlik fışkırmıyor mu?

Avrupa Birliği ve Kopenhag Kriterleri güzellemeleriyle oyalama, kandırma aynen devam ediyor. İkisi de burjuva demokrasisinin, piyasanın, liberalizmin, dinsel özgürlük görüntüsü altında sermaye destekçisi gericiliğin kurum ve kuralları olarak sömürülenleri uzlaştırma ve uyumlaştırma peşinde. İkisi de sınıfsal karşıtlığı ve mücadeleyi kapitalizmin siyasi ve ekonomik istikrarı uğruna kırmak peşinde.

2004 Anayasa değişiklikleri tipik kandırma örneklerden biri olarak satırlarda duruyor. Başları sıkışınca AB uyumu, Kopenhag Kriterleri öne sürülüyor. 2004 değişikliklerinin kadın-erkek eşitliği eklemesinin gerekçesinde belirtikleri, “tüm bireylerin insan haklarından ve temel hürriyetlerden hukuken ve fiilen tam olarak yararlanmasının teminat altına alınması beklentisi” bugün de aynen sürüyor ve yine bir beklenti olarak Eylem Planının konusu olmaya devam ediyor. Kural koyucu yaklaşımla kandırmaya devam ediyorlar.

2004 değişiklik teklifini inceleyen TBMM Adalet Komisyonu bu kandırmayı; “Türkiye'nin varmak istediği bir hedef vardır. Amacımız buna daha da yaklaşmaktır. Bugün TBMM’de temsil edilen siyasi partilerin hepsinin hedefleri arasında Avrupa Birliği'ne girmek bulunmaktadır. Milletimiz de bu çabaları desteklemektedir. İçinde bulunulan yıl bir kader yılıdır. Konjonktürel olarak gelse de bu tür düzenlemeler bu nedenle özü itibariyle doğru ve gereklidir. İşin bir ayağı yasal düzenlemeler diğeri ise uygulamadır ve bu alanda zorluk yaşanmaktadır. Bunların aşılması için çalışılmaktadır” sözcükleriyle safça da olsa söylemiş.

Uygulamada zorluk yaşanıyormuş… Ne zorluğu? “Her şey sermaye için” diye diye “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” yolundalar.

“Nerden nereye” değil aslında; etnik ve dinsel gericilikle özdeşleşen ikiyüzlü siyasetin, kapitalizmin gerçeği bu…