'Artık solun onun bunun kuyruğuna takılmayacağı bir dönem açıldı. Eski hastalıklara bağışıklık edindiğimiz bir dönem. Sosyalist iktidar hedefinin karartılamayacağı bir dönem.'

Başkan manipülasyonu

Bir süredir dozu artan söylem dikkatinizi çekmiştir. Niçin, neden bilinmez, ama önceleri cumhurbaşkanı seçiminde Erdoğan’ın birinci turda yenilgiye uğratılmasının “çok iyi olacağı” yolundaki görüş, artık “aman ha, ikinci turda kazanır” gerekçesiyle takviye ediliyor. 

Birkaç açıklama yok değil aslında. Erdoğan’ın taraflardan biri olacağı ikinci turda hile olasılığının yüksek olacağı söylendi örneğin. Neden birincide değil de ikincide, bilmiyorum. Oyların sayımına ilişkin bilmediğimiz ilginç bir teknolojik faktör mü var? Varsa neden açıklanmıyor? Söylense belki ikna olacağız… Zira daha 2002 seçimlerini kazanmasının öncesinden beri biz AKP’nin büyük bir tehlikeyi temsil ettiğini söyleyip duruyoruz. Biz ne zamanında siyasal İslam’a fren anlamına gelen TCK 163’ün demokrasi niyetine kalkmasını savunmak gibi bir gaflete düştük, ne türbanın neleri örttüğünü anlatmaktan geri durduk. Memleketin “felaketin eşiğinde” olduğunu ortaya atmış bir hareket olarak, bu kâbusun sürmesini önlemek için elimizden gelen ne varsa yapacağımız açıktır…

Hile demişken, bugüne kadar atı alanın Üsküdar’ı geçmek için ikinci tur beklemediğini eklemek durumundayım. Bu fiilen sadece 2019 İBB seçiminde yaşandı. Orada da herhangi bir numara sökmedi.

Bir diğer gerekçe olarak, madem deniyor, iki aday kaldığında Saray’dan şikâyetçi olan herkes Erdoğan’ın karşısındaki adaya oy verecek, niye ikinci tura kalacağı baştan belli olan CHP adayına ilk seferde oy verilmesin? 

Bu açıkçası çok zayıf bir gerekçedir. Bir kere, yakın tarihimizde Ekmeleddin vakası birden fazla yaşanmıştır. Seçimden sonra MHP’li yani Erdoğancı olan bu zat bir yana, Muharrem İnce’nin başkan seçilmediğine bugün üzülen kaldı mı acaba? İstanbul söz konusu olduğunda Sarıgül vakası da hatırlanmalı! Yoksa o örnek için de, koca kent “bas geç” zevzekliğiyle otopark mafyasına teslim edilmediği için mi Mustafa Bey'in şimdiki hallere düştüğü sanılıyor! 

Ha, bu örneklerin önlenmesi solda sicili temiz olanlar sayesinde gerçekleşmedi. Öyle olsaydı sosyalizmin iz bırakan adayları olurdu; olmadı… Demek ki daha kötüsü, Türkiye’ye “Erdoğan’ı arattırma” ihtimali bile olan bu tiplerden “Allah korudu!”

Oysa AKP rejimine karşı demokrasi isteyenlerin, iki turlu seçimin bu açıdan sunduğu olanaklara daha özenle yaklaşmaları beklenir. Düşünsenize bu sistemde siyasal yelpazenin bütün renkleri sahne alma imkânıyla buluşuyor. Bana sorarsanız demokrasi bu değil, ama böyle düşünenlerin şimdi gelecek yıl yapılacak seçimde renksizlik istemesi bayağı büyük bir çelişki oluşturmaz mı? 

Yeri gelmişken, içinde yaşadığımız düzende, paranın baskıladığı koşullarda “demokrasi” en fazla halkın siyasete örgütlü katılmasıyla ölçülebilir. Aslında Türkiye’yi bilmem kaçıncı Ekmeleddin vakasından koruyacak olan da, hile girişimlerini geri püskürtecek olan da örgütlü halktan başkası değildir. Elbette ülkenin önümüzdeki birkaç ayda ulaşabileceği düzeyin emekçilerin iktidara yürümesiyle damgalanması düşük olasılık olarak görülebilir. Ama diğeri mümkün: Sosyalizm öyle bir siyasal içerik ortaya koyar ve mümkünse buna uygun bir aday çıkartır ki, AKP’nin yerini almaya niyetlenenler kendilerine gelmek zorunda kalırlar. 

Sandıklara sahip çıkmak bir ilkeyse, düzen partilerinde bunun esamesinin okunmadığını da bilmeliyiz. Bunlar birbirine çelme takmak için her tür sahtekârlığa göz yumarlar. Tecrübeyle sabittir. Bugün siyasetin ısınmasında her biri AKP karşıtı geçinen burjuva muhalefet parti ve odaklarının ayak oyunları büyük rol oynamaktadır. Öyle ki, bunca itiş kakıştan sonra çok adaylı bir seçime gidilmesi hiç de sürpriz olmayacaktır.

Bu durumda “biricik derdiniz solun aday çıkartmasını önlemek miydi?” diye sorma hakkımız doğar.

Bu hakkımız saklı dursun; şimdilik olayın merkezinin başka yerde olduğunu saptamalıyız. Mesele HDP’nin CHP merkezli bloğu açıktan olmasa da destekleyebilmesi için uygun ortam oluşturulmasıdır. Kürt seçmen tabanının bağımsız bir tavır ve ayrı bir adaya yönelmesinin muhalefet açısından risk oluşturduğu düşünülüyor. Ne de olsa ayrı tutum “ha AKP ha CHP” algısını besleyecek ve ikinci turda oyların muhalefette bütünleşmesi zorlaşabilecektir. Bu nedenle son zamanlarda Kürt illerinde HDP’nin gücünden ziyade AKP’nin çöküşüne ve CHP’nin alan tutmasına işaret eden anketlerin, doğruluğu-yanlışlığı bir yana, “muhalefetin tek adayı” kampanyasının parçası olduğunu söyleyebilirim.  

Kuşkusuz cumhurbaşkanı seçiminde aday göstermeme eğiliminde olan sosyalist kesimleri tümüyle buraya koymak yanlış olur. Kimileri “Erdoğan’a karşı tek aday” sloganının mutlak bir hegemonya oluşturacağından endişe duyuyor olabilir. Bu elbette hafife alınmaması gereken bir olasılık. Ancak solun her durumda bugünkü görevi ortalığı, ağzına ne emperyalizmi, ne laikliği, ne de paranın saltanatını alabilen “muhaliflere” bırakmamaktır. Bu görev ne ölçüde yerine getirilirse sağlıklı ve devrimci bir seçim politikasını hayata geçirmek de o kadar mümkün olur. Devrimci sosyalist hareketin seçim sandığına sığması mümkün olmayan etkili ve örgütleyici bir siyasal çağrıyla kendini ayırt etmesi de öyle…

Kadim sorunun tepemizden ayrılmadan sırasını beklediğinin farkındayım: Sosyalistler Erdoğan’ın karşısındaki alternatif isme oy vermeli mi, vermemeli mi? 

Nâzım Hikmet’i tekraren, gericilerin ana rahmine düşmesini milletimizin en talihsiz gecesi sayanlar olarak bugünün baş gericisini uğurlamaktan geri durmayacağımız açıktır. Ancak bunun için Kılıçdaroğlu’nun laikliği telaffuzdan taktik icabı geri durduğunu, aslında NATO’culuğun başkalarını küstürmemek için çekilen bir karttan ibaret olduğunu, hakikaten beşli çetenin dışındaki sermaye çevrelerinin de gidişattan mağdur olduklarını, ABD ziyaretiyle uluslararası demokrasi güçleriyle bağ kurulabileceğini söylemek gerekmez. Bu gidişle olsa olsa solculuk adına CHP’ye olmadık sıfatlar yakıştırılan bir seçim sezonuna daha girilir. 

Ama dedik ya, artık solun onun bunun kuyruğuna takılmayacağı bir dönem açıldı. Eski hastalıklara bağışıklık edindiğimiz bir dönem. Sosyalist iktidar hedefinin karartılamayacağı bir dönem.