Barınma sorunu gibi diğer bütün sorunlar, dünyaya emeğin penceresinden bakanlar tarafından çözülebilir.

Barınma sorununda çözüm hemen devletleştirme

Ülkemizde artan hayat pahalılığının göstergeleri sürekli değişiyor. Market masrafları üzerinden ilerleyen örnekler, akaryakıt fiyatlarına, oradan elektriğe, suya, doğalgaza şeklinde devam ediyor. Bunlar arasında sürekli artan kiralar başı çekiyor.

Sorunu “kiralar” olarak tarif edince kira zam oranlarının enflasyon altında olması veya “düşük faizli” krediler verilmesi gibi çözümleri çıkıyor karşımıza. 

Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, kira düzenlemesinde 1 Temmuz 2023'e kadar yenilenecek kira sözleşmelerinde artışın bir önceki yılın yüzde 25'ini geçemeyeceğini söyledi. AKP'nin kira meselesine çözüm bulacağız diyerek topladığı Bakanlar Kurulu’ndan çıkan sonuçlardan birisi bu oldu.

Kuşkusuz enflasyonun sürekli artması kiraları arttırıyor ancak mesele bir barınma sorunudur. Bugün kiralar üzerinden yapılan tartışmalar meselenin sadece bir boyutunu oluşturmaktadır. AKP'nin ve inşaat patronlarının düzeninde kiraların düşmesi gibi bir beklenti tek başına yeterli olamaz. Barınma hakkı, herkesin sağlıklı konutlarda yaşamasının devlet tarafından güvence altına alınmasıdır. Dolayısıyla bugün yürütülen tartışmalarda iktidarın politikalarına karşı muhalefet cephesinden yapılan tartışmalarda bu bütünlük içerisinde yapılmalıdır.

AKP'li yıllarla birlikte sağlık ve eğitim hak olmaktan çıkarak parayla satılır hale geldi. Sağlık ve eğitimin daha ucuz olması üzerinden yapılacak tartışmaların ne kadar gerçekliği yoksa bugün konut meselesinde de olamaz. Tüm bu başlıklar temel haklar olarak değerlendirilmelidir. 

Türkiye toplumunda bu konularda AKP iktidarından bir beklenti içine giren insanların sayısı düşüyor. Ancak bugün iktidara alternatif olarak ortaya çıkan başta CHP olmak üzere bütün düzen muhalefeti çözümü bu oranlar üzerinden arıyor. Kredi faizleri veya kiralara yapılacak zam oranı özünde bir farklılık sunmuyor. Konut sorununun özüne bakmadan düzen içinde hiçbir sorun çözülemez, aksine daha fazla derinleşerek devam eder. 

2019 yılının Eylül ayı itibariyle Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi'nde kayıtlı konut sayısı 38,4 milyon olarak açıklanmıştı. O günden bugüne yeni konutlar yapılmaya, yeni yapı ruhsatları çıkmaya devam etti. İnşaat Mühendisleri Odası, birkaç gün önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı'nın verilerine yer verdiği açıklamasında sadece İstanbul'da 400-700 bin arasında boş ev olduğunun tahmin edildiğini belirtti. Bu verilerde de görüldüğü üzere Türkiye’de bütün yurttaşlara yetecek kadar konut var. Ancak bu düzen sokakta kalan insanların boş konutlara bakmak zorunda kaldığı aptal bir düzendir.

Bugün konut veya barınma sorunun kaynağında piyasacılık durmaktadır. Müteahhitlerin, beton ve demir patronlarının, bankerlerin cephesinden bakılarak yapılan her değerlendirme bu sorunun kaynağını pekiştirmektedir. Sağlık, eğitim, barınma gibi temel bütün yaşamsal hakların sağlanmasının tek yolu radikal bir müdahaleyle olabilir. Devletleştirerek.

Türkiye'de eşitsizlikler çığ gibi büyürken daha derin eşitsizlikler beraberinde geliyor. Düşük faizli kredi paketleriyle, konut yapmak isteyenlere hazine arazilerini açmak inşaat sektörüne can vermektir. Konut üretimi halkın ihtiyaçları baz alınarak yalnızca devlet tarafından yapıldığında bir sorunu çözebilir.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati yine geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada " Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Yüksek faiz artışı yapardık. O zaman üretim dururdu. Kur korumalı TL’ye geçerek bir yandan doları frenledik. Diğer yandan üretimi ve büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor." diyerek milyonlarca emekçinin gözden çıkarıldığını belirten ifadeler kullandı. Türkiye'de en önemli sorun yoksulluk, hayat pahalılığı, düşük ücretler, faturalar, kiralardır. AKP bir patron partisi olarak büyümeyi tercih etmiş olabilir ancak patronların büyümesi milyonlarca emekçinin daha da yoksullaşmasının nedenidir.

Ülke kaynakları sadece bir sınıf için değil bütün halkın çıkarları için kullanılmalıdır. Bu varlıkları elinde bulunduran sermaye sınıfı emekçilerin temel insan haklarını sömürmek üzerine kullanıyor. 

Konut sorununun çözümünde inşaat sektörünün devletleştirilmesi dışındaki bütün çözüm arayışları, yaşanan krizi patronlar lehine kullanmak anlamına gelmektedir. İktidar halka rağmen bu krizden büyüyerek çıkışı gözüne kestirmişken, düzen muhalefeti de yoksulluğa dair tek kelime etmemektedir. Bu tablodan ciddi, gerçekçi, halka umut olan bir çözüm çıkmaz. 

Çok net: İnşaat, sağlık, eğitim, enerji, maden gibi sektörler hemen devletleştirilmelidir!  

Barınma sorunu gibi diğer bütün sorunlar, dünyaya emeğin penceresinden bakanlar tarafından çözülebilir.

Türkiye'nin kaynakları bir avuç sömürücünün geleceği için büyük bir yok oluşa gidiyor. Bu yok oluşa dur demek için halkın örgütlü gücüne ihtiyaç var. Bu yok oluş köhnemiş patron düzenine son vermekle durdurulabilir.