Avrupa’da yaşanan enerji krizinin bedelinin her koşulda ve çeşitli boyutlarıyla emekçilere ödetileceği artık iyice netleşti.

Avrupa’nın kışı

Avrupa'ya kış geliyor. Hem de kara ve karanlık bir kış. Rusya’nın gaz musluklarını kapatıp açma tehdidine karşı tüm Avrupa yaz başından beri Eylül’den itibaren başlarına gelecek enerji krizine hazırlanıyor. Çok eskilerde bir musluk reklamı vardı, hatırlayanınız olacaktır. Reklamda yeni armatür markasını yüzünde o tipik alaycı yandan gülümsemesiyle Şener Şen sunuyordu: “ tak dediler taktım, açıyorum kapıyorum. Aç kapa, aç kapa, aç kapa…” 

İşte Rusya’nın enerji muslukları başına oturmuş hali bende o reklamı çağrıştırıyor. Her neyse konumuz o değil. Emperyalist güçler, savaş çığlıkları ile tepişirken olan yurttaşlara oluyor. Kış aylarının yaklaşması ile birlikte, bu aç kapa oyununun bedelini emekçiler ödüyor.
Yaz başında, sevgili Avrupalılar bisiklete binin, muslukları açık bırakmayın, lüzumsuzsa ampulü söndürün gibi önlemlerle geçiştirilen enerji krizi gerçek yüzünü göstermeye başladı.

Erdoğan geçen gün “ektiklerini biçiyorlar” dedi, hafif ve kötü bir tanımlama oldu. “Eden bulur” da diyebilirdi, yine tam olmazdı. Öte yandan kışın karanlığı, savaşın ateşiyle birleştiğinde Eylül ayı başında Avrupa sokakları yurttaşların eylemleri ve protestolarıyla inlemeye de başladı. 

Eylül başında Prag’ta 70 bin kişi, enerji faturalarına karşı ve temel yaşamsal haklarını savunmak için karşı sokağa çıktı. Ellerindeki pankartlarda Avrupa Birliğinin sermaye iktidarına ve NATO’nun arsız saldırganlığına karşı sloganlar vardı. Sonra Eylül’ün ilerleyen haftalarında Avusturya’da Almanya’da ve Fransa’da da benzeri eylemlerde binlerce insan toplandı. Londra sokaklarında bir vatandaş, yetmişinden sonra Kral koltuğuna kurulan Charles’a, “evimizi ısıtacak halimiz yok senin geçiş töreninin masrafını ödüyoruz” diye bağırıyordu. Tümü de tam doğru taraftan doğru yerden sokaktaydılar. Devamı da gelecektir.

12 Eylül’de, Avrupa Komisyonu enerji krizine karşı bir reçete açıkladı. Reçetenin en belirgin iki başlığı, gaz dışı kaynaklardan elektrik üreten enerji şirketlerine uygulanması planlanan tavan gelir kısıtlaması ile, tüm üye ülkelerde enerji talebinin genelde hedef olarak en az yüzde 10, yoğun saatlerde ise zorunluluk olarak yüzde 5 azaltılması.

Komisyonun reçetesi ne uluslararası camiada ne de AB içerisinde pek olumlu heyecan yaratmamış görünüyor. Bizim tarafta ise, öfkeyi körükleyeceğe benziyor.

AB bakanları kafa kafaya verip reçete çıkarmaya çalışırken, Avrupa’da 7 milyondan fazla imalat, maden ve enerji sektörü emekçisinin üst örgütü IndustriAll sendikası bir açıklama yayınladı. Açıklamada öncelikle, enerji krizi sonucunda fırlayan enflasyon yüzünden alım güçleri düşen, gelirleri azalan ve temel enerji gereksinimlerini karşılayamaz hale gelen emekçileri daha da yoksullaştırıcı kararların karşısında olacakları vurgulanıyordu. 

Diğer yandan açıklamanın bunlardan daha endişe verici olan kısmında, patronların Avrupa Komisyonu'nun enerji talebi azaltma yaptırımı karşısında ilk etapta üretimi daraltma, yavaşlatma ya da tümden durdurma yolunu tercih ederek tüm bedeli emekçilere ödetmeye yönelebilecekleri uyarısı yapılıyordu. Sendikalar, pandemi yılları döneminde benzeri bir krizin, onlarca milyon emekçiyi etkilediğini gördüklerini ve bu sefer varolan işlere sahip çıkmaya niyetli olduklarını açıklıyorlardı.1

Bu kaygılarda ve uyarılarda sonuna kadar haklılar. Nitekim, Avrupa enerji krizinde yaz başından itibaren özellikle enerji bağımlı imalat sektöründe geçen yıla göre şimdiden yüzde ikiden fazla daralma açıklandı. Bir New York Times haberine göre Avrupa metal üreticileri, feryad ü figan kemer sıkma açıklaması yaptılar.2

Hem de öyle boynu bükük küçük üreticiler falan da değil, Almanya’dan Avrupa’nın en büyük çelik üreticisi Arcelor Mittal fırınlarını rölantiye aldığını açıkladı; Norveçten küresel alüminyum devi Alcoa üçte bir oranında daralmaya gidiyoruz dedi; Hollanda’dan dünyanın en büyük civa üreticisi Nyrstar, ikinci bir duyuruya kadar üretimi durdurduklarını açıkladı.

Sadece metal de değil elbette, örneğin Almanya’nın en büyük imalatçılarından tuvalet kağıdı üreticisi Hakle, bu “tarihsel enerji krizi” sebebiyle iflasın eşiğinde olduğunu açıkladı. Bir kaç gün önce Avrupa tekstil imalatçıları birliği de metaldakine benzer bir açıklama yaptı3. Üstelik tekstil patronlarının açıklamasında sadece daralma ya da üretimi durdurma değil, sektörde “iş kayıplarının” olacağı da net biçimde vurgulanıyordu.

Sözün özü, Avrupa’da yaşanan enerji krizinin bedelinin her koşulda ve çeşitli boyutlarıyla emekçilere ödetileceği artık iyice netleşti. Hem yoksullaşma, hem temel yaşamsal ihtiyaçlara erişememe, hem de iş kayıpları ve işsizlik tehdidi, Avrupa işçi sınıfı ve emekçi halklar için bu kışın karanlığının boyutlarını tanımlıyor.

Peki Avrupa’ya kış geliyor da bizim buralar bahara mı hazırlanıyor? Elbette değil. Bakmayın siz Erdoğan’ın Avrupa düşünsün bizim için hava hoş dediğine. Bizim de önümüz kış, yoksulluğuyla, hayat pahalılığı ile, barınma, ısınma, ulaşım sorunuyla geliyor kapkara kış buralara da.

Biz yine de kendi aklımızı gönlümüzü karartmayalım. Güzel demiş Aşık, “ne de olsa kışın sonu bahardır”, kendi baharımızı yeşerteceğimize olan inançla bizi bekleyen yıla umutla bakalım.