Alan kazanıyor veren kazanıyor demeyin, verenler aslında bütüne bakınca bizleri bu yardımlara mecbur bırakıyor. 

Askıda bu kez eğitim var

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi daha önceden başlattığı Askıda Fatura uygulamasına yeni bir alan daha ekledi. Askıda Fatura sayfasında Aile Destek, Anne Çocuk gibi destek paketlerinin yanına Eğitim Destek Paketi de eklendi. Bunu da bir nevi Askıda Eğitim olarak adlandırabiliriz. Zira İmamoğlu Bey de ‘Askıda bu kez eğitim var’ diyerek paylaşmış. Paketin içeriği de şöyle: ihtiyaç sahibi öğrencinin İstanbul Kart’ına 250 TL ekleniyor. Bu destek ise tek seferde 250 TL yardımda bulunabilecek kişilerin kredi kartından çekiliyor.

Yeni başlayan bu uygulamada destek bekleyen neredeyse 4 bin üniversiteli var, yardım ulaşan da bin küsur kişi. Paylaşıma yapılan yorumlara bakacak olursak yalnızca İmamoğlu ya da CHP’li belediye yaptığı için müthiş bir uygulama olarak görenler de var, yalnızca AKP’li olduğu için karşı çıkanlar da. 

Askıda yardımlaşma aslında ilk kez gerçekleşmiyor. Ortaya çıkışı Osmanlı dönemine dayanıyor. Askıya bırakılan ekmeklerle alanla verenin karşılaşmadığı, ezilip büzülmenin, küçük düşmenin ya da düşürmenin olmadığı bir yardımlaşma biçimi halinde gelişmiş o dönemde bu uygulama. Daha yakın tarihlerde İtalya da kullanmış, askıda kahve ile. Askıda kahve güncel uygulamalarda bir çeşitlenmeyi de ifade etmeye başlamış ve genç girişimcilere ilham olmuş. Askıya bırakılan şeyler daha da çeşitlenebilir olmuş bu sayede. Askıya bırakılan konser bileti, kitap, kahve, yemek insanları cezbederken staj olanakları bile askıdan yakalanır olmuş.

Nasıl mı?

Bizim neslin çoğunluğu askıda ekmekten önce askıda bilet, kitap, kıyafetler aracılığıyla tanıştı. Üniversiteliliğini yaşayamayan gençler için geliştirilmiş bir sosyal yardım projesinden bahsediyorum aslında. Devlet tiyatrolarına ödenek verilmediğinden kapandığı ve özel tiyatroların ücretlerinin bir hayli yüksek olduğu bir dönemde tiyatroya hiç gidemeyen gençlere askıda birkaç bilet, kitap fiyatlarının aylık gelirlerimizle aşırı orantısız olduğu bugünlerde askıya bırakanın seçtiği kitaplara uygulama aracılığıyla ulaşma projesi. Böyle tepeden konuştuğuma bakmayın, arada sırada askıda beni de cezbeden şeyler olmadı değil. 

Bu projenin ismi ‘Askıda Ne Var’. Zamanında sosyal medya platformu olan Twitter’da karşıma çıkmıştı bu uygulama. Anasayfamda önüme askıdan ne düştüğünü hatırlamıyorum ama örnek olsun askıdaki yalnızca bir kişiye gidecek olan konser biletini yüzlerce gencin paylaştığı türden şeylerdi. ‘Umut fakirin ekmeği’ diyerek paylaşanlara siz de denk gelmişsinizdir. 

Neyse o sıralar pek rahatsız olmamıştım bu uygulamadan. Tatlı tatlı heyecanlar gibi gelmişti. Çok sonra anladım bir markanın sponsor olmasının oldukça kârlı bir şey olduğunu. Hem sosyal sorumluluk projesinde yer alarak markaya pozitif değer atfedilmesini sağladığını, hem de en azından o mecra için buna ücret ödemesine gerek kalmadığını. Satmak istenen ürün her neyse zaten birisi onu satın alıyor ve askıya bırakıyor. Ya da reklam ücreti vermek yerine askıya o firma kendisi bırakıyor. Örneğin son çıkan kitabın reklamı yapılmış oluyor. Alan kazanıyor veren kazanıyor demeyin, verenler aslında bütüne bakınca bizleri bu yardımlara mecbur bırakıyor. 

Çekilişlere katılanlarda da, tek bir ürünü ya da bileti alıp askıya bırakanlarda da art niyet aramıyorum; sermaye sınıfının her seferinde başka biçimlerde büyük kârlar sağlamasına ‘şaşıyorum’.

Mesela bu sivil toplum kuruluşunu destekleyen Sabancı’ların özelleştirmeler yoluyla hem iktidar ortağı olduğunu, hem de bizi yoksullaştırırken sadakaya muhtaç bırakanlardan olduğunu hatırlatmak gerekiyor. 

Pandeminin geniş kesimler için işsizlik ve yoksullaşma anlamına geldiği bugünlerde Sabancı Holding, 2020’nin üç çeyreğini 2019’un üç çeyreğine göre net kârını yüzde 69 artırarak 3.8 milyar liraya ulaştırdığını açıklamış. 

Benzer şekilde Koç Holding de 2020 Ocak Eylül dönemini, geçen yılın aynı dönemine net kârını yüzde 94 artırmış ve 8 milyar 481 milyon TL’ye yükseltmiş. 

İktisatçı değilim, sayıların büyüklüğünden de etkilenmiyorum, hatta hayalimde canlandıramıyorum. Yalnızca gündelik yaşamımızdaki kısıtların yıldan yıla arttığını görürken, karşı cenahta önemli büyümeler olduğunu gece gündüz yazan iktisatçılardan takip ediyorum.

Askıda Eğitim’den başlamıştım bu yazıya, oradan devam edeyim. 

Askıda Ne Var’dan sonra arada bir de Askıda Ekmek vardı. Tarafların birbirine milliyetçilik dersi verdiği günlerdi. Tartışmanın ana doğrultusunun yoksullaşma olmasını gerektiğini söyleyenler, gelir adaletsizliğinin geldiği hale işaret etmeye çalışanlar olsa da, kimin daha milliyetçi olduğu çok daha önemliydi herhalde… 

Halbuki gün geçtikçe yoksullaşan halk, kuru ekmeğe talim ediliyordu. Ara ara kötüye giden ekonomiye de değiniyorlardı ama yoksulluğun topyekün ortadan kalkması sanki hiç ihtimal dahilinde bile değildi. Hatta son günlerde askıda aşıyı bile dillendirenler oldu. Herkesin ücretsiz aşı olmasını talep etmek pek gerçekçi gelmiyor herhalde. 

İnsanların iyi niyetle desteklediği ya da çaresizlikle destek aldığı bu uygulamaların yanısıra sürmekte olan düzeni sorgulamak gerekiyor. Benim penceremden bakınca askıda ekmek, aşı, eğitim, bilet, kitap… Aralarında farkın olmadığını düşünüyorum. 

Yoksulluğun nihai çözümü yerine Robin Hood’a başvuruluyor. Sermaye sınıfının yanından dolanıp, zenginden alıp fakire veriliyor. Halbuki uçurum o kadar büyük ki taşıma suyla değirmenin nereye kadar döneceği benim de zihnimde dönüp duruyor.