Meclisin işlevinin azalmasını, hükümetlerin daha fazla yetkiyle hareket etmesini, denetim, kural ve kısıtlamaların gevşetilmesini en fazla sermaye sınıfı istedi.

Aman o vanaya dokunma!

Her olumsuzluğun altında sermaye sınıfı aradığımız için çok eleştiriliyoruz.

Oysa tek adam var. Saray rejimi kurulmuş. Yandaşlar ceplerini doldurmuş. Kokaini pudra şekeri niyetine tüketen parti kadroları memleketin orasına burasına yerleştirilmiş. "Patron patron" deyip şimdi hedef saptırmanın ne alemi var?

Böyle söylüyorlar.

***

Erdoğan Merkez Bankası başkanını gece yarısı görevden aldı, sabah çarşı karıştı. AKP’li yöneticiler peş peşe “aman yanlış anlaşılmasın, piyasaya müdahale etmeyeceğiz” demeçleri verdi. Ayasofya imamı bile topa girdi. Muhalefetin gözü kur grafiğinde, dolar her on kuruş yükseldiğinde “tek adam” dedi, “damat nerde” diye sordu, Saray'daki danışmanları topa tuttu.

Ama kimse sermaye sınıfının adını ağzına almadı. TÜSİAD başkanının, açıklanan ekonomi reform paketi hakkında daha bir hafta önce düzdüğü methiyeleri kimse konuşmadı. 

Fiyat istikrarının sağlanması, yatırım ikliminin geliştirilmesi, teşvikler ve rekabet ortamını güçlendirecek adımlar… 

Kendilerine vaat edilenleri tek tek sıralayan Kaslowski muhalefetin beğenmediği paketi pek beğenmişti.

Bir de… Zaten birlikte hazırlamamışlar mıydı?

***

Başkanlık sistemi Erdoğan ve ekibinin kişisel hırslarının ürünü müdür, yoksa sermaye sınıfının tercihleri sonucu mu?

Meclisin işlevinin azalmasını, hükümetlerin daha fazla yetkiyle hareket etmesini, denetim, kural ve kısıtlamaların gevşetilmesini en fazla sermaye sınıfı istedi.

Patronlar bunlara “işlerin hızlanması” diyor. Hızlı işten çok kazanıyorlar.

Erdoğan’la mı başladı? 

Hayır.

Başkanlık sisteminin bu ülkeye ilk öneren yine TÜSİAD’tır. Turgut Özal ile konuşmaya başladılar, AKP’nin meclis iktidarında yaklaştılar, Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaparak gerçekleştirdiler.

Hadi biz bunları söyleyerek memleketin esas sorunundan uzaklaşıyor, siyaseti mevcut iktidardan kurtulma hedefinden saptırıyoruz. Peki tersini savunanlar TÜSİAD başkanının memlekette olup bitenlere Ayasofya imamı kadar bile etkisi olmadığını mı düşünüyor?

Anlatanın kendisinin bile inanmadığı siyaset masalı bunlar.

***

Kaz Dağları’nın yağmacı şirketi Alamasgold’un Genel Müdürü hafta başında bir haber kanalına röportaj verdi. İzlerken gözünüzü kapasanız sesindeki kibri duyar, kulağınızı tıkasanız mimiklerini görür, her durumda memleketteki sermaye sınıfı gerçeğiyle yüzleşirsiniz.

Anlatıyor… Tüm izinler 2019 yılında tamamlanmış. Ruhsatlar, teşvikler, çevre raporları… Aşağıda 4 ton altın var, onu çıkaracak. Sonra bir 16 ton daha. Malın müşterisi zaten hazır, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası. Çıkar sat, parayı kasaya koy, rezerv bitince üstünü kapat git.

Su ve vicdan nöbeti, halk tepkisi derken Bakanlık demiş ki şu kamuoyundaki olumsuz algıyı toparlayalım birlikte. Hiç dert etmiyor. Nasılsa aşağıdaki mal 60 yıllığına benim diyor, 3 ay daha bekleriz ne olacak diye ekliyor.

Halkın zenginliğini nasıl da babasının malı zannediyor!

***

Patronların dediği oluyor.

Döviz iniyor, onlar kazanıyor. Çıkıyor, yine onlar kazanıyor.

Borçları birikiyor... Yapılandırma çıkıyor.

Esneklik istiyorlar. Pat, torbada geliyor.

Ücretsiz izin güzel oldu diyorlar. Şak uzuyor.

Teşvikler sürsün diyorlar. Yenileri ekleniyor.

Biz de memlekette taş taş üstünde bırakmayan bu sınıfı işaret edince gündem saptırmış oluyoruz.

Tek adam, Saray rejimi… Evet, musluk yalama olmuş, sürekli su kaçırıp ortalığı berbat ediyor.

İyi de vana ne olacak?

Aman ona dokunma!

Hadi canım sende…