"Sermayeye teslim olup onun istikrarı için 'yeni' dedikleri bir devlet örgütlenmesiyle halkın önüne çıkarken, emekçileri de aynı teslimiyetin içine atmaya kalkışıyorlar."

Altılı anlaşma oyunu: Ön yüzü ve arkası

Sermaye sınıfı ve yaygın medya arasındaki ilişki, arada ne kadar toplumcu habercilik örnekleri çıkarsa çıksın, vitrinlik görünümleri öne çıkarıyor, dikkatleri de aynı güncelle söndürüyor. Araştırmacı gazetecilik de kimi gerçekçi çalışmalar dışında bu genel durumdan etkileniyor.

AKP ve MHP haberleri, Erdoğan açıklamaları, altı liderin buluşmaları, olası seçim ve cumhurbaşkanı adaylık tartışmaları magazinsel olaylar silsilesiyle öylesine baskın ki sömürü ve yaşam gerçekleri hep geride bırakılıyor. Somut durum analizleri, sınıfsal değerlendirmeler dar alanlara sıkıştırılıyor. Öne çıkarılanlar siyasi partilerin ideolojik ve siyasal yapılarını, ekonomi politikalarını, programlarını da saklamaya yarıyor.

Bu durumdan mutlu olanların başında “mutabakat metni”nin altılısı yer alıyor. Metin, “güçlendirilmiş parlamenter sistem” söylemiyle o kadar önde ki altılının her birinin düzen içi programını perdelediği gibi metnin biçimsel ve seçilmiş içeriğinin değerlendirilmesinin de önünü kesiyor. Bir başka ilginçlik, altı liderin ya da partinin yaptığı kimi işlerin başkaları yapıyormuş gibi göz ardı edilmesi. İki ayrı kişilik varmış gibi, partilerle altılı ayrıymış gibi bir tavır söz konusu, partiler gerçek, altılı maskeli…

Piyasa, özel sektör, özelleştirme ortak alanları. Din özgürlüğüne sıkıştırılarak yok edilmiş laiklik ortamı ortak alanları. En temel ihtiyaçların piyasa koşullarıyla karşılanması ortak alanları. Karanlığın ve bunalımın, yoksulluğun ve pahalılığın, eşitsizlik ve adaletsizliğin nedenini “tek adam rejimi”ne bağlamakta, kapitalizmin ekonomi politiğinin kılına dokundurtmamakta, emeğin ve emekçinin meta olarak devamında mahirler. Eğitimin, sağlığın, güvenliğin, enerjinin, barınmanın piyasanın elinde olmasında sorunları yok.

Kimi alanlarda öne sürdükleri farklılıklar var ama birbirlerinin zaaflarını görmeme konusunda ortaklar. Özetle farklı siyasi partilerle aynı siyaseti sürdürme konusunda kaygıları yok. Sosyallikten yarım ağız söz ediyorlar ama büyük sermayeyle sarmaş dolaş…

Kamu hizmeti ve yararını piyasayla birlikte düşünüyorlar. Merkez ya da yerel, bütünsel olarak devlet hizmetine kâr/zarar ile bakıyorlar. Mutabakat metninin özü, devletin “özel”e, piyasaya uyarlanması. Demokrasi ve hukuk devletini sık kullanıyorlar, Cumhuriyetin birikimlerinden söz ediyorlar ama aynı Cumhuriyetin “laik” niteliğini yok sayıyorlar.

Kapitalizmin ekonomi politiğinden eşitlik çıkmayacağını görmezden gelerek, eşitlik özgürlük diyalektiğine bakmadan, özgürlükten söz ediyorlar. İnsanın insanı sömürmesinin özgürlüğü için toplumun özgür gelişiminin önünde engel oluşturanlardan gerçek özgürlük beklenir mi?

Sömürücü düzenin içine yerleştirilen dinsellik ve milliyetçilik, toplumculuğun ayrımcı, kapitalizmin de uyumlaştırıcı unsurları… Uzlaşma dedikleri de, sömürülenlerin sömürenlerle uzlaşması.

Din özgürlüğünü öne çıkarırken içlerindeki ağırlık İslam dininde ve dinin siyasete, devlete, hukuka, toplumsal yaşam tarzına el atmasında endişeleri yok. Olan varsa susmak zorunda, altılının tutmamasına katlanamazlar. Laiklik olmadan bilim ve aydınlanma nasıl olacak?

Sermayeyle içli dışlı tarikat ve cemaatlere, onların hukuksal görünümlü şirket, vakıf ve derneklerine de söz edilmiyor. “Medrese düzeninin” çağa uyarlanmış hali için parlamentoda bir ret oyu dahi çıkarmayanlar güçlendirilmiş parlamentodan sermaye yararı dışında neler çıkacağının emarelerini gösterdi.

Özünde sermayenin aklı olan birlikteliğin belgesi “mutabakat metni”. “Türk-İslam” anlayışıyla beslenen düzenin istikrarı için yanılsamalı demokrasiyi ve adaletsiz seçimi sürüyorlar halkın önüne; seçimi bekleyin diyerek.

Sermayeye teslim olup onun istikrarı için “yeni” dedikleri bir devlet örgütlenmesiyle halkın önüne çıkarken, emekçileri de aynı teslimiyetin içine atmaya kalkışıyorlar. Sorun yalnızca yönetme değil, bütünüyle kapitalizmin ihtiyacı ve analiz edip sorgulamayan, sömürü tutsağı suskun yığınlar…

Altılı buluşmayı, “lider görüntüleriyle”, “mevcudu yıkma” ve “güçlü parlamenter rejimi getirme” başlıklarıyla okuyup önemseyenlerin, biçimsel bir “mutabakat metni”ne ve sandığa sıkışıp kalanların görmesi gereken gerçek o siyasi partilerinin programlarında, kapitalist/emperyalist düzenin istikrarı için yaptıklarında ya da yapmadıklarında açık ve anlaşılabilir şekilde gözler önünde. Her şeyin, besleyicileri dinsel, etnik, sosyal, siyasal, kültürel gericilik olan sermaye için seferber edildiği bir düzen nöbet değişikliğiyle sürdürülmek isteniyor.

Mutabakat metninden de belli; anayasal gelişme tezlerini bir yana bırakarak, 1921 Anayasasının varoluş koşullarındaki kurtuluş ve kuruluşa sığınarak, sermayenin istikrarı programına uygun bir anayasa düşüncesindeler ve güçlendirilmiş parlamenter rejimleri de aynı istikrar için çalışacak.

Karanlıktan karanlıkla çıkılmaz.

Sömürüyü, yoksulluğu, pahalılığı, hak gasplarını, özgürlük ihlallerini, eşitsizliği, adaletsizliği yanılsamalarla saklamaya kalkışanlar emekçi halkın gerçek yaşam mücadelesinin, “Sosyalizm Programı” ve “Toplumcu Anayasa” ile örülen örgütlü sınıfsal mücadelenin önünde eriyip gidecekler.