Açılışta görüldüğü gibi deneme uçuşu yapan uçak toprağa çakılıyor, ama Albay Austin mucizevi bir şekilde kurtuluyordu.

Altı Milyon Dolarlık Adam

Bilmiyorum söylemeye hacet var mı, tahmin etmek zor değil. Bana göre şanstı; televizyonun hayatıma girişiyle ilkokula kaydedilmem aynı yıla rastlamıştı ve o beş yıl boyunca (hatta ortaokul ve lise yıllarını da buna dahil edebilirim) televizyon dizileri derslerden daha fazla ilgimi çekiyordu. 

Haftanın beş günü siyah-beyaz yayın vardı. Beş saatlik yayın, akşam yedide başlıyor, tam gece yarısı İstiklal Marşı ile kapanıyordu. O kadar doyumsuz bir biçimde izliyorduk ki, yayının bitip karıncalanmasına kadar ekranın başından ayrılamıyorduk. 

Ben ve Şempaze, Shirley’nin Dünyası, Susam Sokağı, Uzay Yolu, Tatlı Cadı, Kaçak, Görevimiz Tehlike, Sirk Dünyası, çizgi filmlerden de Sevimli Hayalet Casper; hepsi hayatımız sonraki dönemlerinde sepya hatıralar olarak hatıra defterlerimize yazılırken, ortaokula geçmiş ve o vakte kadar beni en çok (Uzay Yolu’nun pabucunu dama atacak kadar) hayrete düşüren bir dizi filmle tanışmıştım. Büyüklerimizin ağzından sıklıkla duyduğumuz “kaç paralık adamsın” lafının espri dolu yanıtıydı bu dizinin adı: Altı Milyon Dolarlık Adam (The Six Millon Dollar Man). 

Büyüdüğümüzde bizden küçük kuşakların aklına altı milyon dolar dediğimizde sadece pahalı futbolcu isimleri geliyor olsa da, bu para bizim için sadece, altı milyon dolara mal olmuş biyonik adam Steve Austin ile ölçülebilen bir miktardı.

***

Dizinin Oliver Nelson’ın müziğiyle güçlendirilmiş üç dakikayı aşan etkileyici jeneriğindeki konuşma: “Steve Austin, astronot... ölmek üzere olan bir adam, ama beyler teknolojimiz onu kurtarabilir. Dünyanın ilk biyonik adamını yapma kabiliyetine sahibiz. Eskisinden daha iyi, daha güçlü, daha hızlı. Bunun için 6 milyon dolara ihtiyacımız var!” diyordu. 

Açılışta görüldüğü gibi deneme uçuşu yapan uçak toprağa çakılıyor, ama Albay Austin mucizevi bir şekilde kurtuluyordu. Dr. Rudy Wells (Martin E. Brooks), ölmekte olan astronotu yapay nükleer güçle çalışan uzuvlar, süper telefoto göz ve vücudun kurtarılamayacak kadar ağır hasar gördüğü diğer noktaları biyonik implantlarla yeniden inşa edecek teknolojiye sahipti ama maliyeti altı milyon dolardı. 

Bu işin maliyetini OSI (Bilimsel İstihbarat Dairesi) direktörü Oscar Goldman (Richard Anderson) üstlenmiş, Austin’in parçalanmış vücudu, modern bilimin mucizeleriyle gizlice yeniden inşa edilmişti. Austin ise OSI’ye borcunu son derece gizli ve tehlikeli görevleri yerine getirerek ödüyordu. 

Başlangıçta Austin yeni sibernetik benliğinden mutsuzdu, intihara teşebbüs etmiş, ancak bir hemşire tarafından kurtarılmıştı. Austin, artık saatte 60 mili aşan hızlarda koşabiliyor, arabaları kolaylıkla devirebiliyor, uzak mesafeden düşmanı tespit edebiliyordu. Dört sezon (yani 99 bölüm) boyunca acımasız bir Sovyet uzay aracıyla, düşman tarafından serbest bırakılan korkunç kadın robotlarla, hatta Koca Ayak ile mücadele etmişti. 

***

Bu dizi Martin Caidin’in (Biyonik Adam olarak bilinen) 1972 tarihli Cyborg adlı bilim-kurgu romanından uyarlanmıştı. Önce bir saatlik film çekilmiş, çok beğenilince 1974 yılında televizyon dizisine çevrilmişti.

Dizide her sezon oyuncu kadrosunda ve bölümlerin tarzında önemli değişiklikler görülüyordu. Tek sabit kalan şey, bir sezonda bıyık bırakması haricinde, Altı Milyon Dolarlık Adam’ın cansiperane mücadelesiydi.

İkinci sezonda Austin, biyonik dünyada yalnız olmadığını keşfetmişti, bir yerlerde dolaşan tehlikeli, kontrolden çıkmış yedi milyon dolarlık bir adam vardı. Aradaki bir milyon dolarlık farka rağmen Austin rakibine galebe çalmayı becermişti. 

Kız arkadaşı olmuştu, adı Jaime; ancak iki bölüm sonunda beyindeki kan pıhtısı nedeniyle ölmüştü. Ancak halkın buna tepkisi o kadar güçlüydü ki, yapımcılar üçüncü sezonun başında biyonik kadını hayata döndürmüştü. Jaime o kadar popüler olmuştu ki, yapımcılar 1976’da Biyonik Kadın (The Bionic Woman) adlı bir seri çekmeye başlamışlardı.

Sonra hipofiz rahatsızlığı olan ve korkunç bir canavara benzeyen, ağacı kucaklayıp kökünden söken bir Koca Ayak çıkmıştı. Halk bu kıllı adamı o kadar çok sevmişti ki, yapımcılar onu da birkaç bölüm sonra diziye döndürmüşlerdi. Derken 1978’de Altı Milyon Dolarlık Adam ve Biyonik Kadın, sahip olduğu büyük popülariteye rağmen anlaşılmaz biçimde bitirilmişti. 

***

Altı Milyon Dolarlık Adam’a karşı duygularım hayranlıkla gıcık olmak arasında tuhaf bir yere sıkışmıştı. Aslında gıcık olma kısmının altında kıskançlık yatıyordu, zira Lee Majors o dönemde, hepimizi kendisine aşık etmiş bulunan (yanları arkaya doğru fönlenmiş saçlarıyla memleketimizdeki her kuaförün vitrinini süsleyen) Charlie’nin Melekleri dizisindeki efsane sarışın Farrah Fawcett’ın kocasıydı. Evlilikleri ancak Prens Charles ve Lady Di’nin düğünü ile mukayese edilebilecek bir ihtişama sahipti. Müzik endüstrisi disko müziği ile çalkalanırken, uzun boyu, bronz teni, kaslı vücuduyla Lee Majors da televizyon endüstrisinin en baskın markalarından biriydi. 12 inç boyundaki oyuncak biblosu, bizim ülkemize uğramasa da Amerika’da çılgınlar gibi satıyordu. Steve Austin, dolayısıyla Lee Majors yetmişlerin popüler kültürü ikonu olmuştu. Yıllar sonra Amerikan sinema endüstrisinin büyük iş yapan filmlerinden, karakterlerinden Robocop’un öncülüydü. 

Bırakın altı milyon doları, yetmişli yıllarda bir milyon dolar bile ne kadar çok ifade ediyordu. Dünyayı yönetenlerin silahlarından biri olan bu para birimi, hele bizim gibi emperyalizme (hem ekonomik hem kültürel olarak) göbeğinden bağlı ülkeler için önünde ceket iliklenecek bir meblağdı. 

Geriye dönüp baktığımda çocukluk yıllarıma ait bu dizide halen nahif bir şeyler bulsam da, günümüzde olup bitenleri yaşarken, gözümüze ne kadar iyimser bir gelecek projeksiyonu sıktıklarını düşünmeden edemiyorum.


Murat Beşer ([email protected])