Bu stratejik değişikliğin erken sonuçları ise ekonomik durgunluk ve emekçi sınıfların hareketlenmesi olarak gözüküyor.

Alman sermayesinde akıl yarılması!

Alman sermaye sınıfının Ukrayna savaşında yaşadığı akıl yarılmasını daha önce ele almıştık. 9 Alman sermayesi Rusya’dan elde ettiği ucuz enerjiye, imalat sanayisi ve sanayi ürünlerinin ihracatına dayanarak emperyalist rekabette kendini var ediyor ve silahlanma yarışına girmiyordu.

Almanya; ABD ve İngiltere’nin müdahalesi ile Ukrayna savaşının başında bir anda bu stratejiyi değiştirdi. Rusya’dan gelen ucuz enerji kaynaklarından yoksun kalmayı göze kaldı, buna karşılık hızla silahlanmaya başladı.

Bu ani stratejik değişikliği Soğuk Savaş Almanya’sını inşa eden ABD’nin Almanya içindeki gücü kadar Alman sermayesine vaat edilen Doğuya doğru genişleme fırsatına da bağlamıştık.

Bu stratejik değişikliğin erken sonuçları ise ekonomik durgunluk ve emekçi sınıfların hareketlenmesi olarak gözüküyor.

Bu yazıda ise Alman sermayesinin Pasifikte yaşadığı akıl yarılmasına göz atacağız.

2023’te Pasifik’teki emperyalist gerilimin artacağını şimdiden söyleyebiliriz. Buna ilişkin birçok belirtiden en bariz olanı Japonya’nın hızla silahlanması veya silahlandırılması olarak duruyor.

1940’ta dünyanın yeniden pay edilmesini isteyen ama Sovyetler Birliği’ne karşı koçbaşı gibi kullanılan Almanya, İtalya ve Japonya Mihver İttifakını oluşturmuştu. Yenilgi sonrası Japonya ve Almanya sanayileşen ama silahla yayılmayı öncelemeyen iki emperyalist devlet olarak günümüze kadar geldiler.

Seksen yıl sonra Alman ve Japon sermayesi tarihte bir kez daha silahla belirlenecek bir dünya haritası için bir araya gelmiş gözüküyor. Geçen ay Savunma Bakanları arasında yapılan toplantıda askeri anlaşmaları başlatma kararı aldılar.

2021’de Almanya uzun yıllar sonra Pasifik’e bir savaş gemisi gönderdi, Avusturalya’daki bir manevraya savaş uçakları ile katıldı. İngiltere ve İtalya ile çok yeni silah geliştirme anlaşması imzalayan Japonya ise İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez savaş uçaklarını Filipinlere askeri işbirliği için gönderdi.

Alman Başbakanı Scholz ilk yurtdışı ziyaretini Japonya’ya yaparken Japonya 40 milyar Dolar askeri harcama ile ABD ve Çin’den sonra dünyada üçüncü en büyük askeri bütçeye sahip devlet olmaya doğru gidiyor.

Bunlar Pasifik’te yaklaşan bir savaşın ayak sesleri…

Buraya kadar yazdıklarımız, uluslarından bağımsız olarak bütün emekçi sınıflara karşı düşmanlığa ve akıl eksikliğine işaret etmesine rağmen bir akıl yarılması olarak alınamaz. Aksine emperyalist akıl içinde bir tutarlılığı var: Dünyanın güce göre yeniden pay edilmesini isteyen ve ABD’nin hegemonyasına karşı bayrak açan Çin’deki sermaye birikiminin değersizleştirilmesi gerekiyor. Akıl yarılması da Alman sermayesi için burada başlıyor,

20. yüzyılın başında olduğu gibi emperyalist yayılma sömürgeciliğe değil, sermaye ihracatı ve diğer ülkelerdeki ihraç edilen bu sermayenin yarattığı siyasi etkileme gücüne dayanıyor. Hatta sermaye ihraç edilen ülkeler sadece alttakiler değil, emperyalist hegemonyanın tepesindeki devletler de olabiliyor.

Şimdi yarılmayı daha kolay kavramak için aşağıdaki Alman sermaye ihracatını gösteren iki şekle bakalım.

Şekil 1:

Alman tekelleri 1975’ten bu yana ilişki kurduğu Çin Halk Cumhuriyeti’ne giderek artarak sermaye ihraç etti. Harita Çin’in hangi bölgelerinde Alman yatırımlarının yoğunlaştığını gösteriyor.

Haritada şunu açıkça görüyoruz, Alman sermayesi Çin’e karşı sefere çıkarken aslında kendisine karşı da savaşıyor. Değersizleştirilmek istenen sermayenin bir bölümü Alman sermayesi çünkü.

Ayrıca Almanya nasıl Rusya’dan ucuz enerji alarak emperyalist rekabette gücünü artırıyorsa Çin’den de sanayisi için ucuz ara ürün alıyor. Çin’e yatırım demek ucuz emek gücünün çok az bir sınırlamaya tabi olarak sömürülmesi anlamına geliyor.

Dolayısı ile aslında Çin’e karşı bir askeri ittifakın parçası olmak kendi bacağına kurşun sıkmak demek. Ayrıca giderek Çin halkının tüketime yönlendirildiğini düşünürsek büyük bir pazarın kaybedilme olasılığını da eklemek gerekiyor.

Şekil 2:

Yukarıdaki grafik 2015’ten 2020’ye Avrupa otomotiv tekellerinin Çin’e olan yatırımlarını milyar dolar cinsinden gösteriyor. Özellikle Alman tekelleri olan BWM ve Volkswagen’in yoğun ve istikrarlı bir yatırım içinde olduğu anlaşılıyor.

Yine yukarıdaki grafik Alman otomotiv tekellerinin Çin’e yaptıkları sermaye yatırımlarını gösteriyor. Almanya’nın hızla hazırlıklarına dâhil olduğu bir Pasifik savaşının aslında kendisine karşı da bir savaş olduğu anlaşılıyor.

Bu akıl yarılması geçen haftalarda Olaf Scholz’un birçok Alman otomotiv, kimya ve telekomünikasyon tekellerinin patronları ile yaptığı Çin ziyaretinde daha çok kendini gösterdi. Çin ile ekonomik ilişkilerin sürmesi için adeta Alman patronlar bir gövde gösterisi yapmış oldu.

Batı emperyalizmi içindeki bu akıl yarılmalarını hayret ve ilgiyle izlemeye devam ediyoruz.

Yerleşik düzendeki bu kafa bozukluğu emekçi sınıfların lehinedir eninde sonunda.

Çünkü devrimin ayak sesleri anlamına da gelir.