'...Keyifli ve hoşsohbet bir adamdı. En arızalı konularda bile neşesini kaybetmemeye çalışır, mutlaka kendine has, kelime oyunlarıyla bezeli esprilerden birkaçını patlatırdı...'

Akşama kadar çalar bir manga…

Yetmişli yıllarda birlikte oldukları-çaldıkları günlerde Cahit Berkay konserler ve provalar esnasında (hatta buluşma anlarında) hep şu tekerleme ile takılırdı davulcuları Ayzer Danga’ya:

“Ayzer Danga, Ayzer Danga…
Akşama kadar çalar bir manga…
Danga da danga, danga da danga…”

Son satırda Ayzer trampet vuruşlarıyla hecenin ritmine eşlik ederek parçaya girer, çalmaya başlarlardı. Dönemin kalabalık çalma tarzından bir davulcu olarak (Engin Yörükoğlu ve Sefa Ulaştır gibi) Ayzer de etkilenmişti; ne de olsa hepsi power rock trio’ları kendilerine örnek alıyorlardı. Bol zil, bol atak, bol solo (dönemin tabiriyle çin-çan solo); dolu dolu çalıyordu.

Keyifli ve hoşsohbet bir adamdı. En arızalı konularda bile neşesini kaybetmemeye çalışır, mutlaka kendine has, kelime oyunlarıyla bezeli esprilerden birkaçını patlatırdı. Her esprisinden sonra da ince ince kahkahalar salardı. Daha iyi anlaşılması açısından örneklemek gerekirse; benzer üslup bir zamanlar birlikte çalıştığı Özdemir Erdoğan’da vardır.

Delişmen ve avangart espriler yapar, bunlara taklit ve ses kullanma maharetini de katardı. Sık sık tiyatro oynarcasına yaptığı komikliklerden biri Ermeni bir ev kadının ile Arnavut satıcı arasındaki diyalogdu:

- “Zerzevatçı! Pırasa var mı?”
- “Var abla”
- “Kaç kuruş?”
- “30 kuruş”
- “15 olmaaaz?”
- “O zaman soğan ye!!!”

Sesini bazen öylesine inceltirdi ki, tonlar arasından fark edilmesi zor geçişlerle olayı usta bir meddah gibi hiç olmadığı kadar komik bir hale sokarak tasvir ederdi.

***

Seyirci karşısında ve sahne çıkış anında çok heyecanlanırdı Ayzer. Kalabalık ortamlara girildiği zamanda nüksederdi korkuya yakın bu duygu. Sahneye çıkarlarken Taner’in yanına sokulur “sert ve dik bakacaksın seyirciye, o senden korksun” derdi. Ses Dergisi’nin 1971 yılında verdiği o meşhur posteri hepiniz anımsarsınız; önde Zeki Müren, Ajda Pekkan, Emel Sayın, Barış Manço, Cem Karaca oturuyor, arkada dizilmiş Moğollar elemanları... İşte o fotoğrafın çekileceği anda da Taner Öngür’ün kulağına aynı şeyleri fısıldamıştı. Aslında bir çeşit telkindi, bu yolla heyecanını yatıştırmaya çalışıyordu ama sahneye çıktıktan sonra da Arap atı gibi açılıyordu.

Cem Karaca ile çalıyorlardı üç kafadar, İzmir Fuarı’nda. Hepsi kızarmış tavuk eşliğinde bira seviyor ama Ayzer çok daha düşkündü, bilhassa içme kısmına. Sahne saati yaklaşırken ortadan kaybolunca, Taner’in kardeşi (memleketin ilk rock topluluğu rodisi) Yener Öngür rodileriydi, çocuk tavukçuya bile gitti baktı ama bir türlü bulamıyorlardı. Nihayetinde sahneden üç-beş basamak merdivenle inilen tuvalette haceti görür pozisyonda sızmış bir halde bulmuşlardı. Çok içmişti ama dürtükleyince cin gibi gözlerini açmış, sahneye fırladığı gibi çalmaya başlamıştı.  

***

İstanbul-Pendik çocuğuydu Ayzer. Eski ahşap konaklardan birinde 13 Şubat 1947 tarihinde doğmuş, burada büyümüştü. Savaş sonrası dönemin yokluklarını derinden yaşamış bir kuşağın mensubuydu. Bir sonraki zaman diliminde müzik ve eğlence mekanlarına rağbet artınca o da anafora kapılarak heveslenmiş, müzisyenlik hayallerine dalmıştı. Kendi imkanlarıyla davul yapıp, kendi kendini yetiştirmişti. Konağın çatı katına kurduğu davulunda gece gündüz takılır, çalışırdı. Yanından tabii kanyağı eksik olmazdı, bir de duvardaki Moğollar ve Cem Karaca konser afişlerini hiç indirmemişti. Abilerinden birinin Pendik’te oyuncakçı dükkânı vardı. Ayzer oraya bayılır, orada çok mutlu olurdu. Davul çalışmadığı zamanlarda soluğu orada alırdı, zira orada içindeki çocuk ortaya çıkardı. Bu dükkân sonradan butik olmuş, abisinden yıllar sonra aynı sokağın köşesinde Ayzer de bir butik açmıştı.

Murat Ses topluluktan ayrıldıktan sonra Ayzer-Taner-Cahit üç kafadar olmuşlar, Levent’te ortak bir ev tutmuşlardı; hayatlarının en çılgın, serseri ve belki de en havai zamanları birlikte bu evde yaşadıkları günlerdi. Örneğin Cahit o günlerden şöyle bir görüntü hatırlıyor; Ayzer’in altında Amerikan donu, üstünde herif atleti, başında motosiklet kaskı, elinde de alto saksofon çalmaya uğraşıyor. Tabi hepsinde kafa bi dünya…

Cem Karaca da geliyordu, gündüz Moğollar için provalar yapıyorlardı. Ama hava kararınca bizim üç kafadar önce Kulüp 12, ardından Babadilla Kulüp falan derken feneri bir pavyonda söndürüyorlardı.

***

Ayzer’in ilk topluluğu Siyah Örümcekler ile The Shadows şarkılarını sinemalarda, film öncesi kendi yorumlarıyla çalıyorlardı. Kısa bir süre sonra Mavi Işıklar’a katılınca gerçek bir profesyonel olmuş; topluluk içerisinde müzikal anlayışını geliştirmiş, zenginleştirmişti.

Ayzer, müzik tarihimizin altmışlı ve yetmişli yıllarında önemli topluluk ve albümlerde yer almıştı. Askerlik sonrası (Engin Yörükoğlu Fransa’dan dönmeyince) yeni bir davulcu arayışına giren Moğollar ile yolu kesişmişti. İlerleyen zamanlarda Taner Öngür ile giriştikleri yurtdışında yaşama teşebbüsü, ardından memlekete dönerek Moğollar’a dahil oluşları müziğimiz için belki de büyük bir şans olmuştu. Zorbeyler, Erkin Koray, Edip Akbayram ve Dostlar, Kardaşlar, Selda Bağcan, Kerem Güney gibi isimlerle çalmış; müzikal kariyerinin devamında doksanların ortasında eşinin isteği üzerine (eşinin kardeşleri burada yaşıyordu) Antalya’ya yerleşmiş, daha sakin bir yaşamı tercih etmişti. Zaten o hep içinde bulunmaktan tedirgin olduğu kalabalıklar ona göre değildi. Ayzer eski kafadarlardan da, müzikten de kopmuştu, birbirlerinden nadiren haber alıyorlardı ama ne zaman görüşseler bıraktıkları yerden aynı sıcaklıkla devam ediyorlardı. Ancak Antalya’nın Memur Evleri denen merkez semtlerinden birinde eşi ve oğlu Onur ile mutluydu. Dinleyiciler onu yıllar sonra Moğollar’ın 50. yıl konserinde sahnede görmüştü.

Ayzer Danga, 27 Ağustos günü 74 yaşında hayata veda etti. Ardında iyi insanlara has güzel anılar ve unutulmaz albümlerde tınlayan hoş bir seda bıraktı.

([email protected])

Erkin Koray - Cemalim