Kısacası, bunların hepsi bilinçli yapılıyor. Yanlışlık falan yok. Kimileri sermayenin genel çıkarlarına, kimileri ise yandaş diye adlandırılanlara yarıyor.

AKP'nin yanlış politikaları yüzünden!

Ülkenin çökmüşlüğünü “AKP’nin yanlış politikalarına” bağlamak doğru değil: sermaye sınıfını aklamış oluruz. Yanlış olduğunu düşündüğümüz çok sayıda örnek bulabiliriz ama ters akıntılarla oyalanmamalı; nehrin akış yönüne bakmalıyız.

Ekonomik ve toplumsal çözümlemelerimizi, emperyalizm gerçeğini dışarıda tutarak yapamayız. Sermaye sınıfının ne çevre duyarlılığı ne de insanların daha iyi daha güzel yaşaması gibi dertleri vardır. Sadece kendisinin ve kârının güvencede olmasıyla ilgilenir. Politikacılarından beklentisi, bu görevin ucuz ve sorun çıkarmadan gerçekleştirilmesinden ibarettir. Vatandaşı aç bıraktılar diye eleştirirsek haksızlık ederiz. Sermaye düzeninde bütün iktidarlar sermayenin kar güdüsünü beslemeye kurgulanmıştır. Yeteneğini yitirenin yerine yenileri gelir. Bizde de öyle oluyor. Boş yere yenisini beklemeyelim. Pek bir şey değişmeyeceğini deneyimlerimizden biliyoruz. Sermayenin illüzyonlarına aldanmayalım: gerçekçi olalım ve nehirde başıboş sürüklenmemenin yollarını arayalım.

Türkiye, 50 yıl öncesinde tarım ülkesiydi. Temel gereksinmelerimizi karşılıyor olmakla övünürdük. Bir yandan da gözümüzü sanayileşmeye dikmiştik. Avrupa’nın manavı, kasabı, bakkalı olmamızı öğütleyen sözleri duymak istemezdik. Zaman içinde tarım teknolojisi gelişti, sermaye-yoğun üretim yapılabilir oldu. Tarımda kapitalistleşme arttıkça çiftçiliğin önemi azaldı ve onlara; üretmekten vazgeç, geçinebilmen için harçlık veririm denildi. Özal bu yönteme fiyakalı bir ad bulmuştu; “doğrudan gelir desteği.”

Bu işler Özal’ın aklıyla açıklanamaz elbet. Ülkenin emperyalizme daha sıkı bağlarla iliştirilebilmesine hazırlık çalışmaları yıllar aldı. AB, IMF ve Dünya Bankası, ücreti mukabilinde, bürokrasiyi eğitti; “özel güzeldir” özdeyişini benimseyen kuşaklar yetiştirilmesine katkı verdi. Ekonomi, toplumsal yapı, sosyal devlet anlayışı ve devlet örgütü, emperyalizmin çıkarları doğrultusunda güncellendi.

Yeni düzende köylü emeğine gereksinme yok. AKP bir yasa çıkarıp köylere mahalle statüsü vererek gereğini yaptı. Resmi verilere göre Şubat/2022’de nüfusun sadece %6,8’i köylerde yaşıyor. Mahalle yapılan köylerde tarımsal üretim bitirildi. Çoğunda yasal olarak da yasak. Tarım toprakları üzerine villalar, çok katlı konutlar yapıldı. Yerleşim yerinde koyun/inek yetiştirmeye kalkışanların kapısına kolluk güçleriyle dayanıyorlar. Çiftçiler, elektrik borcunu ödeyemediği için tarlasını sulayamıyor. Üstelik suyu bile parayla satın alıyor. En temel besinlerimizi ithal etmek zorunda bırakıldık. Bütün bunların yanlışlıkla yapıldığını söylemek aymazlıktır.

Köylü, geleceğini kent merkezlerinde arıyor. Bir bölümü tarikatların, mafyanın ağına düştü. Sermayenin neden umurunda olsun? Emeğin ucuzlatılmasında çok işe yarıyorlar. Daha da önemlisi, gerektiğinde kullanılmak üzere hazırlanan, aydınlanmadan nefret eden kadrolar, buralardan devşiriliyor.

Ülke, bölgenin kasabı, manavı, bakkalı olamadığı gibi, kendi halkını beslemekten aciz. Küçük tüketim bile tekellerin elinde. Onların gözünde 85 milyonluk nüfuslu kocaman bir pazar olmanın ötesinde anlam taşımıyoruz.

Sanayileştik demelerine de bakmayın; Ülkenin her karışı, uluslararası tekellerin av sahasında. Döviz getirsinler diye diledikleri topraklar, ülkenin bütün zenginlikleri hizmetlerine sunuluyor. Çevre sorunlu üretimlerini bizim gibi ülkelerde gerçekleştiriyorlar. Sermaye nerede daha çok kâr görüyorsa orada yatırım yapar. Bu, her zaman yatırım yapılan ülkelerin sanayileştiği anlamına gelmez: bağımlılık ilişkilerinin arttığını düşünürüz.

Ülkede yıllardır Tayyip Erdoğan’ın; “faiz neden, enflasyon sonuçtur” sözlerinin yanlışlığı tartışılıyor. Bilmezliğinden öyle söylüyor olamaz. Kadrosu geniş, yanlış olduğunu söyleyip uyarırlar. Biz bu sözlerin eşliğinde yapılan uygulamalara ve sonuçlarına bakalım: Merkez Bankası politika faizini artırmıyor ama piyasada oluşan faizler giderek yükseliyor. Beklenmeyen bir olay mıydı? Döviz uçtu, ülkenin bütün kaynakları yabancılar için çok ucuzladı. Haraç mezat satılıyoruz.

Kur korumalı mevduat gibi garip yöntemlerle Türk lirası kullanılmasının özendirilemeyeceği, ekonominin dolara daha sıkı bağlanacağı bilinmez bir şey miydi? Türkiye Bankalar Birliği başkanı 22 Nisan 2022 günü itibariyle kur korumalı mevduat hesabının 782 milyar liraya ulaştığını; Merkez Bankası net rezervinin kur korumalı mevduat ile 9 milyar dolar arttığını söylüyor. Günümüzdeki kurdan hesaplarsak yaklaşık 50-55 milyar dolayında dolar bozdurulduğu anlaşılıyor. Başkan 9 milyar dolarının Merkez Bankasında olduğunu söyledi. Kalanı nerededir acaba?

Kısacası, bunların hepsi bilinçli yapılıyor. Yanlışlık falan yok. Kimileri sermayenin genel çıkarlarına, kimileri ise yandaş diye adlandırılanlara yarıyor.

Fark eder mi?

Şu gerçeklere baktığımızda fark olmadığını görüyoruz: Borsa İstanbul BİST 100 endeksi altında işlem gören şirketlerin net kârı 2021 yılında bir önceki yıla oranla %143 artarak 240 milyar liraya dayandı. 2022’nin ilk çeyreğinde bir önceki döneme oranla bankalar, %370; Koç Holding %218 daha çok kâr elde etti.

Yandaş ve yanlış yapıyorlar sözlerini biraz daha ihtiyatla kullansak iyi olacak…