İslam ülkelerinde bilimin hiç de gelişme kaydetmediği ve parlak olmadığı dönemler var. Konunun ele alınışında bir akıl eksikliği hemen göze çarpıyor.
Lise yıllarında TÜBİTAK’tan sorumlu Başbakan yardımcılığı yapan Necmettin Erbakan’ı dinlemiştim. İslam bilimini övüyor, sadece sıfırın icadının patenti alınsaydı, Müslümanların refah içinde olacağını söylüyordu. Bir “İslam bilimi” söylemi ve övgüsü çok yaygın olarak kullanıldı. Örneğin, Konya Bilim Merkezi’nde İslam bilginleri sergisi insanın düşünmesine izin vermeyecek şekilde ziyaretçinin üzerine boca ediliyor.
Oysa İslam ülkelerinde bilimin hiç de gelişme kaydetmediği ve parlak olmadığı dönemler var. Konunun ele alınışında bir akıl eksikliği hemen göze çarpıyor.
Tarihselci yöntemin kategorileri ile geçmişi incelemediğimiz sürece akıl eksilmeye devam edecektir.
Belirli bir tarihsel dönemde ilk olarak hangi dinin geçerli olduğuna değil, tanımlı dönemin üretim ilişkilerine bakarsınız. Mülkiyet biçimleri, hangi sınıfların nasıl sömürüldüğü, ticaret, mal üretimi ve para ekonomisinin ne kadar yer kapladığı, üretilenin nasıl bölüşüldüğü, hangi sınıfların yönetici olduğu üretim ilişkilerini belirler. Sonra bu üretim ilişkilerinin varlığını kalıcılaştırmak üzere üst yapı kurumları oluşur.
Siyaset, felsefe, bilim, din, devlet ve kurumları, zor aygıtları vb. temelin üzerinde yükselen üst yapı kurumlarıdır. Tabi ki üst yapı da üretim ilişkileri üzerinde etkiye sahiptir, hatta tarihin bunalımlı dönemlerinde ikisi arasında gerilimler ortaya çıkar.
Verili bir tarihsel dönem temel olan üretim ilişkileri ve üzerinde yükselen üst yapının birlikte bir bütün oluşturduğu üretim tarzı kavramıyla soyutlanır. Dolayısıyla hiçbir tarihsel dönem üst yapısındaki din ile adlandırılmaz. İslam dönemi değil, üretim tarzları vardır.
Şimdi kısa yazının izin verdiği kadar sürece üretim tarzları açısından bakalım.
M.S. 747 Emevi Devleti yerine Abbasi Devletinin kurulması basit bir hanedan değişikliği değil, toplumsal kalkışmayı örgütleyen bir siyasi bir devrimin sonucudur. Emevi dönemindeki fetihler Doğu ve Batı arasında Fırat’ı bir sınır olmaktan çıkarmış, Akdeniz ticareti, Hindistan ve Çin’den gelen ticaret yolları ile birleşmiştir. Ticaretle zenginleşen kentler büyümüş Arap aristokrasisinin yanında soya dayanmayan, hatta Arap kökenli olmayan tüccarlar ve bankerler sınıfı ortaya çıkmıştır.
Yoksul sınıfları da arkasına alan devrim silahlı bir mücadele sonrasında muzaffer olur. Başkent ticaret yollarının kesiştiği Bağdat’a taşınır. Devrime katılan yoksul sınıfların radikalliği ise önderleriyle birlikte tasfiye edilir.
Avrupa merkezcilik ayrı bir akıl eksikliği yayar, sanki bütün burjuva devrimleri Avrupa’da olmaktadır. Biçimsel farklılıklarına rağmen pekâlâ Abbasi Devrimi erken bir burjuva devriminin birçok özelliğini taşımaktadır.
Roma’daki gibi binlerce kölenin çalıştırıldığı büyük çiftlikler bu dönemin önemli bir özelliğiydi. Her bir çiftlikte 5 bin kadar hatta daha fazla köle çok ağır koşullarda çalıştırılıyordu. Tarımda kullanılan köleler Afrika’dan temin ediliyor ve büyük ölçekli bir insan ticareti ortaya çıkıyordu.
Her büyük tüccarın bir bankası vardı ve şubeleri bütün ticaret yollarına yayılmış olurdu. Bağdat’ta yazılan bir çek Fas’ta bozdurulabiliyordu. Kentler daha da büyüdü, kentleri tıpkı İtalyan Rönesans’ında olduğu gibi dokuma atölyeleri kapladı.
Bu dönem feodal olmayan, aksine feodalizme karşı devrimle kurulan köle emeğine, meta üretimine ve sermaye birikimine dayalı farklı bir üretim tarzıydı. Tarihteki benzerleri gibi aydınlanmaya, bilimin gelişmesine açıktı.
Gerçekten birçok aydınlanma döneminin başında olduğu gibi Bağdat’ta bir tercüme okulu kuruldu. Çin’de icat edilen kâğıt Irak’ta üretilmeye başlandı ve sanki matbaanın icadı gibi bir etki yarattı. Antik dönemdekiyle kıyaslanabilecek yüz binlerce kitap içerdiğinden bahsedilen kütüphaneler ve üniversiteler kuruldu. Sadece önceki çağların bilimi anlaşılmadı, çok özgün katkılar yapıldı ve sayısız bilim insanı tarihe mal oldu.
İslamiyet burada baskıcı olmayan bir üst yapı kurumu olarak rol oynadı. Razi (865-925) gibi materyalist bilim insanları ortaya çıktı ve hoş görüldü.
Ayrıca bu dönemde tıpkı Spartaküs İsyanı gibi büyük bir köle ayaklanması olan Zenc İsyanına (869-883) tanıklık edildi. On yılı aşkın bir süre ikili bir iktidar yaratan isyan dünya emekçi sınıflar tarihine yazıldı, bu üretim tarzında temel sınıfların burjuvazi ve köleler olduğunu bize gösterdi.
Ancak tarihin nefes alış verişine benzettiğimiz süreç burada da işledi. Bir süre sonra Çin’deki olaylar, Moğol istilası, ticari yolların kesintiye uğraması, Abbasi devletinin küçük nüfuz alanlarına bölünmesi, bu coğrafyada feodal ağırlıklı bir üretim tarzının kurulmasına neden oldu.
Tarihin nefes alışverişi tabi ki devam etti, tekrar ticarete ve sermaye birikimine izin veren aralanmalar oldu ancak üretim ilişkileri toprak sahipliği ve köylünün sömürüsüne döndü esas olarak.
Feodalizm çoğu kez kendiliğinden oluşmaz ve inşa edilir. Toprak mülkünün tasarruf hakkını askerlere, soylulara dağıtan bir sistem kuruldu. Köylünün artı ürününe el koymaya dayalı bu sistem kendine yeterli haliyle piyasayı ve para ekonomisini daraltan bir etki oluşturdu. Sünnilik ise çok daha otoriter bir uygulamayla köylünün ürününü teslim etmesi için bir rıza düzeni yaratmak için kullanıldı. Bu koşullarda bilimin gelişmesi ve öncülük etmesi mümkün olmadı.
1908 ve 1923 Devrimleri de burjuva devrimi karakterindeydiler, hanedandan iktidarı alma sürecinde bilime yaslandılar ve laik bir sistem oluşturmaya gayret ettiler. Modern Türkiye’nin kurulmasında çok önemli bir zemin oluşturdular.
Peki, şimdi günümüz Türkiye’sindeki İslamcılığa ne demeli?
Artık başka bir üretim tarzındayız. Emperyalizm çağında tekelci sermayenin toplumu adeta yağmalayarak oluşturduğu sermaye birikimine ve toplumun büyük çoğunluğuna dayattığı derin sömürüyü meşrulaştırmak için İslamiyet’ten yararlanmasına tanıklık ediyoruz.
Üç dönem, üç üretim tarzı, İslamiyet’in üç farklı şekilde üst yapı kurumu olarak kullanılması.
Büyük bir akılsızlıkla devinen günümüz dünyasında emekçi sınıfların en çok gereksinim duydukları şey akılla dünyayı kavramaları gibi gözüküyor.