Bireyi özgürleştirecek eğitim-öğretim süreçlerine işlerlik kazandırılmadıkça, feodal anlayışlardan kurtulup çağdaş değerleri benimsemenin mümkün olamayacağını görmek gerekiyor.

Ahlak!

Google’a girip ‘ahlak nedir’ diye yazınca, ilk sayfanın başlarında şu bilgiler yer alıyor:

Sözlük başlığı altında:”1) insanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışların tümü; 2) kişide huy olarak bilinen nitelik; iyi ve güzel olan nitelikler.”

Ahlak-Vikipedi başlığında: “Ahlak ya da sağtöre, kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı (sayılması gerektiği) ile ilgilenir. Terim genellikle kültürel, dini, dünyevi ve felsefi topluluklar tarafından, insanların (öznel olarak) çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır.”

Ahlak-TDV İslam Ansiklopedisi başlığı altında: “İnsanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan mânevî nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli davranışlar bütünü; bunlarla ilgili ilim dalı.”

Türk Dil Kurumu (TDK) sayfasında: “1. Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre; 2. Huylar.”

Ahlak dendiğinde, ahlak felsefesi gibi derin konulara girmeden ilk akla gelen sözcüklerden biri erdem oluyor. TDK erdem sözcüğünü, “Ahlakın övdüğü iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı, fazilet” olarak tanımlıyor. Tarihsel süreçte de, peygamberlerin dile getirdiği semavi dinlerden çok önce, zamanın günlük yaşamının sağlıklı olmasına yönelik olarak erdem ve ahlak kavramlarının gündeme geldiği görülüyor. Örneğin Mısır tanrılarından Osiris, milattan önce (MÖ) 3000’li yıllarda erdemli oluşunu şöyle açıklıyor: “Hiç kimseye kötülük etmedim. Yakınlarımı bahtsızlığa sürüklemedim. Gerçek evinde alçaklık etmedim. Kimseyi gücünün dışında çalıştırmadım. Benim yüzümden kimse korku duymadı, yoksulluk ve acı çekmedi, bahtsız olmadı. Tanrıların kötü gördükleri şeyleri hiçbir zaman yapmadım. Kimseyi aç bırakmadım. Kimseye gözyaşı döktürmedim. Kimseyi öldürmedim. Kimsenin kahpece öldürülmesini emretmedim. Kimseye yalan söylemedim. Hiç bir utandırıcı davranışta bulunmadım.”  (akt. Hançerlioğlu, 1976: 35)

Toplumsal yaşamı düzenleyen ve bir bakıma ahlaklı davranışları önceleyen yasalardan biri Sümerlerin MÖ 2050-2100 yıllarında çıkardığı ‘Ur-Nammu Kanunları’ oluyor. Bu yasaya göre, cinayet işleyen ile soygunculuk yapana ölüm cezası veriliyor.  

Çin’de, MÖ 5-6. yüzyılda ortaya çıkan Budacı ahlak anlayışında öldürmemek, çalmamak, fuhuş yapmamak, yalan söylememek ve alkollü içkiler içmemek öne çıkıyor (Yücel,1998). Konfüçyüs (MÖ 551-479) de, insanın erdemli olmasını, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmamasını öneriyor (Binbaşıoğlu, 1982). 

Eski Yunan’da da ölçülülük ve erdem kavramları öne çıkıyor.  Örneğin Miletli Thales, “ölçülü ol, kötü yoldan zengin olma, ana-babana ne etmişsen çocuklarından onu bekle, kendini dizginleyememek kadar kötü şey yoktur” diyor (akt. Hançerlioğlu, 1976: 63-64).  Aristo (MÖ 384-322) ve Eflatun (MÖ 428-347) da, erdemli ve bilgili insan yetiştirilmesini öneriyor. 

Ortaçağda ise, var olan ahlaki değerlere semavi dinlerin getirdiği dini ahlak değerleri ekleniyor. Örneğin Müslümanlıkta ahlak daha çok helal-haram anlayışıyla ilişkilendiriliyor.

Feodal toplumdan sanayi toplumuna geçiş sürecinde de, toplumların gelişmişlik düzeyine ve üretim ilişkilerine bağlı olarak toplumsal ahlak anlayışında da değişiklikler oluyor. Örneğin dinlerde ve feodal toplumlarda olağan karşılanan cariyelik ve kölelik, sanayi toplumunda yasaklanıyor. Feodal toplumlarda dini ahlakla bağdaşmayan eşcinsellik, bilgi toplumlarında bir ahlak sorunu olmuyor, eşcinsellerin resmen evlenmelerine izin veriliyor. Bir başka deyişle ahlak anlayışı, bireysel özgürlüklerle, halk egemenliğiyle, laiklikle, hukuksallıkla, insan-hayvan çocuk haklarıyla birebir ilişkili olarak çağdaşlaşıyor. Tarihsel süreçte bilimsel ahlak, siyasal ahlak, …  gibi yeni ahlak anlayışları da güncel yaşamın önemli bir parçası oluyor.   

Çağdaş toplumlarda, genelde, 

  • Bilimsel çalışmasında intihal (bir başkasının çalışmasından aşırma) yaptığı ortaya çıkan kişi, bürokrat da olsa, bakan da olsa, cumhurbaşkanı da olsa, anında görevinden istifa ediyor.
  • Kendi bakanlığında toplumsal bir sorun ortaya çıktığında, örneğin herhangi bir konuda yalan söylediğinde, Çorlu tren kazası gibi olay yaşandığında, Ankara Gar katliamı gibi bir vahşet yaşandığında, yürekleri sızlatan bir yanlışlık yapıldığında, … ilgili bakan anında istifa ediyor.  
  • Siyasetçiler, rakipleri için ölçülü dil kullanıyor. 
  • Bir partiden meclise giren kişi istifa ettiğinde, geçmişte atıp tuttuğu bir partiye geçmesi hoş karşılanmıyor.  

Ahlak konusunda günümüzde yaşanan temel sorun, eğitim sistemlerinden kaynaklanıyor. Eğitim-öğretim süreçleri, kişinin gerçekleri öğrenmesini, kendi egemenliğinin ayrımına varmasını ve özgürleşip olgunlaşmasını hedeflemediğinde, feodal anlayışlardan kurtulmak kolay olmuyor. Bu tür süreçlerden geçen kişi, bir şekilde kendini özgürleştirip olgunlaştırma fırsatı bulamamışsa, başkalarının özgürlüğünü, insan haklarını, toplumsal cinsiyet eşitliğini benimsemesi zorlaşıyor. Bir güce bağımlı hale gelmesi ve örneğin şeyhinin her dediğine inanması ya da eline fırsat geçtiğinde, doğayı, çocuğu, kadını, insanın emeğini ve aklını sömürmesi kolaylaşıyor. 

Bireyi özgürleştirecek eğitim-öğretim süreçlerine işlerlik kazandırılmadıkça, feodal anlayışlardan kurtulup çağdaş değerleri benimsemenin mümkün olamayacağını görmek gerekiyor.   

[email protected]

Kaynakça

 

Binbaşıoğlu, C. (1982). Eğitim düşüncesi tarihi. Ankara: Binbaşıoğlu Yayınevi.

Hançerlioğlu, O. (1976). Başlangıçtan bugüne kadar erdem açısından düşünce tarihi. İstanbul: Varlık Yayınları.

Yücel, H. A. (1998). İyi vatandaş, iyi insan (ilk basım 1956). İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.