Eğer Biden Erdoğan’a Suriye’de belli yerlere operasyon için onay verirse (ki bu sadece Biden’ın onayına bağlı bir durum değil) bayram sonrasında göreceğiz.

5’ten büyük, 1’den küçük

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçmişte “dünya beşten büyüktür” söylemini sık sık kullandı. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine Türkiye’nin vetosunu kaldıran memorandum ile görüldü ki AKP için dünya birden (ABD’den) küçükmüş. Biden dayattı ve Erdoğan’a istediğini kabul ettirdi.

Böyle olması da bekleniyordu zaten. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmasının en yakın muhatabı Rusya bile farklı bir sonuç beklemiyordu. Öyle de oldu.

Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’ya “PKK’nın terör örgütü olduğunu kabul ettirmesi ve örgüte karşı mücadele sözünü alması” kazanım olarak değerlendirenler, dolayısıyla Türkiye’nin istediğini elde ettiğini savunanlar da var.

Ancak “anlaşmanın” usul ve içerik bakımından bazı soruları beraberinde getirdiği apaçık ortada.

Birincisi bu yapılan bir “anlaşma” değil bir “memorandum” yani “muhtıra – mutabakat zaptı.”

Dolayısıyla “bağlayıcılığı” yok. Yani Türkiye yarın bu anlaşmanın maddelerinde belirtilen hususlar konusunda “hani verdiğiniz sözler?” demenin ötesine geçemez.

Memorandumun maddeleri de zaten bağlayıcı olmayan bir dil ile yazılmış.

Maddelerden ikincisinde Washington anlaşmasına atıf var. Bu anlaşma NATO’nun kuruluş anlaşması. Dolayısıyla maddeleri bütün üyeleri bağlıyor. Bu bağlayıcılığın bu memorandum özelinde neden önemli olduğuna daha sonra bakalım.

Üçüncü maddenin Türkiye’nin tarifi ile yazıldığı belli: İttifakın temel unsurlarından biri üye devletlerin milli güvenliğinin yanı sıra uluslararası barış ve istikrara doğrudan tehdit oluşturan terörizmin tüm biçim ve tezahürleri ile tam dayanışma içinde ve işbirliğidir. Washington anlaşmasında “üye ülkelere karşı silahlı saldırı” geçiyor ama o zamanlar bu devletler düzeyinde addediliyordu sanırım. Türkiye’nin üçüncü maddede yaptığı vurgu tam da İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine itiraz etme sebebi ile ve gelecek maddelere giriş niteliğinde.

Daha sonra gelen dördüncü madde “müstakbel NATO üyeleri İsveç ve Finlandiya teröre karşı Türkiye’ye tam destek verirler ifadesi ile başlıyor. Hemen ardından gelen cümlede ise Türkiye’nin itiraz temellerinden birini oluşturan ve “terör örgütü” olarak tanımladığı ve PYD / YPG’ye ve hatta FETÖ’ye terör örgütü denmiyor. Müstakbel üyelerin bu örgütlere destek sağlamayacağı belirtiliyor sadece. Daha dikkat çekici olanı ise Türkiye’nin uluslararası arenada FETÖ diye bir örgüt olduğunu kabul ettirememiş olmasının bu metinde ortaya çıkmış olması. İfade tam olarak şöyle: “Türkiye’de FETÖ olarak tabir edilen örgüt”

Bu örgütlerin terör örgütü olarak tanımlanmasına ihtiyaç var mı ki sorunun yanıtı beşinci maddede: Finlandiya ve İsveç PKK’nın yasaklanmış bir terör örgütü olduğunu teyit eder.

Demek ki terör örgütü tanımlaması bu anlaşmada varmış ama bazı isimler ile birlikte geçirilmemiş. Hariciyemizin bu tür metinlerin yazımında yeterli tecrübeye sahip mensuplarının olduğunu biliyoruz. O halde altında başka sebepler aramak lazım galiba.

Aynı maddenin devamında yer alan (özetle) “Finlandiya ve İsveç PKK ve diğer terör örgütlerinin, uzantılarının faaliyetlerini engelleyeceklerini taahhüt ederler” deniliyor. Ama buradan “PKK terör örgütüdür, PYD PKK’nın uzantısıdır, o halde PYD terör örgütüdür” mantıksal sonucunu çıkarmalarını bekleyemeyiz sanırım. Onu bırakın Türkiye PYD’nin PKK’nın uzantısı olduğunu bile kabul ettirmekte zorlanıyor zaten.

Sonrasında Finlandiya ve İsveç’in terör ile ilgili yasalarda yaptıkları değişiklikler anlatılıyor. Yasa maddelerini bilmiyoruz ancak hukuk söz konusu olduğunda ve hele mesele aslında hukuki değil siyasi olduğunda bu iki ülke de de bizdeki gibi yorum kültürü vardır elbette. Bu durumda Türkiye’nin “terör/istmetresi” ile onlarınki uyuşmayabilir.

Devam maddeleri aynı minvalde.

Şimdi gelelim memorandumda iki kez atıf yapılan Washington anlaşmasına. Bu anlaşma sadece İsveç ve Finlandiya’yı mı bağlıyor? Kendi başkentinde imzalanan anlaşma memorandumun mimarı olduğu belirtilen ABD’nin, müttefiki Türkiye’nin sorun olarak gördükleri ile ilgili tutumu ne?

Belli ki PYD / YPG, FETÖ için terör örgütü tanımlaması belli ki ABD’nin “hatırına” yapılmamış.
Dahası Türkiye gerek ABD ile ikili görüşmelerinde gerekse diğer açıklamalarında bu örgütler için “terör örgütü” ifadesini yüksek ses ile dile getiriyordu. Ne oldu da şimdi aynı vurgu memorandumda yapılmadı?

Dahası Türkiye Fethullah Gülen’i “darbeye kalkıştığı için” ABD’den resmen istemişti, sahi ne oldu o mesele? Washington anlaşmasına yapılan gönderme, memorandumda Türkiye’nin yaptığı terör ve milli güvenliğe dair tarif ABD’yi bağlamıyor mu?

Dahası İsveç ve Finlandiya’nın destek veröeyeceğini taahhüt ettiği PYD / YPG’ye ABD bundan sonra yardıma devam etmeyecek mi?

Türkiye (Erdoğan) ABD’den (Biden’dan) ne alabildi de bu memorandumu imzaladı? Bunu muhtemelen bayramdan sonra göreceğiz. Eğer Biden Erdoğan’a Suriye’de belli yerlere operasyon için onay verirse (ki bu sadece Biden’ın onayına bağlı bir durum değil) bayram sonrasında göreceğiz. Bu olsa bile Türkiye’nin kopardığı önemli bir taviz olarak görülebilir mi? Erdoğan’ın siyasi istikbali de konuşuldu mu Biden ile? Bu elbette sadece ABD’ye bağlı bir durum değil, ancak ABD’nin yumuşaması Erdoğan’a güç verecektir.

Türkiye daha en baştan hamlelerini kendini kısıtlayacak şekilde oynadı. PKK, YPG, FETÖ… Kullanılabilecek başka enstürmanlar yok muydu? KKTC, Doğu Akdeniz, Yunanistan ile sorunlar, AB üyeliği, daha dün “kafa kağıdı” ile giriş izni verdiğimiz ama bizi konsolosluk kapılarında bekleten AB ile vize problemi, F-35’ler, F-16’lar, S-400’ler? Silah (uçak vs) akçeli, kârlı işler, bu konularda olumlu adımlar çıkabilir belki ama diğerleri de önemli değil mi?

Oyuna giriş örgütler ile olunca çıkışta elde edilen de bunlarla sınırlı kaldı. İktidar basını zafer masalları anlatmaya devam etsin. Onca diklendiğimiz ABD bir kez daha istediğini yaptırdı bu iktidara.

Şu “dünya beşten büyüktür” söylemini modifiye edecek olursak: Dünya beşten büyüktür ama bu iktidar için ABD’den küçüktür.