45 yıl önce TBB ile İdare arasındaki ilişkideki vesayete karşı çıkan Halit Çelenk aramızda olsaydı, eminim bir yolunu bulur, Ankara Adliyesi’nin önünde gider ve yıllardır savunduğu temel hak ve özgürlükleri savunan, bugün eskisinden çok daha ağır bir bağımlılık ve biat getiren bir yasaya karşı direniş bayrağını devralan meslektaşlarının arasına katılırdı…

45 yıl öncesinden bir yazı: 'Avukatların ve baroların bağımsızlığı'

Baroların bağımsızlığını yasal planda yok edecek, biat ettirilemeyen baroların yerine iktidar emrindeki baroların kurulmasının önünü açacak kanunların TBMM’den geçirilmesi için çalışmaların yapıldığı bugünlerde Baro başkanları ve avukatlar tüm engellemelere karşın alanlarda yasal haklarını kullanarak bu girişimi durdurmak için mücadele ediyorlar. Birçok toplumsal kesim gibi siyasal iktidar ve onun başı tarafından kendilerine biçilen dar elbiseyi giymeyi reddediyor ve direniyorlar. Boyun eğmeyeceklerini, savunmanın susturulamayacağını yüksek sesle dile getiriyorlar.

Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi iki avukat, Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal adil yargılanma talebiyle başlattıkları ve neredeyse 200 güne yaklaşan ölüm oruçlarını sürdürüyorlar.

Bu koşullarda Halit Çelenk’in kitaplarını karıştırıp yazılarını gözden geçirmenin öğretici olduğu kadar üzücü bir yanı da yok değil. İçinde yaşadığımız şu sınıflı toplum düzeninde, Çelenk’in tanımlamasıyla “insan haklarına dayalı hukuk” un bir nebze olsun yaşama geçirilebilmesi için sürdürülmüş yarım yüzyıllık bir hukuk mücadelesi gözlerinizin önünden akıp gidiyor. Bıkmadan ve usanmadan, yenilgiyi asla kabul etmeden, büyük bir çaba ve inançla verilen bir savaşımın tarihini okuyorsunuz.  

20.11.1975 tarihli bir yazının başlığı “Avukatların ve Baroların Bağımsızlığı”.  Halit Çelenk’in “Hukuksuz Demokrasi” isimli kitabında yer alıyor. 

Yazının amacı, başlıktan da anlaşılacağı gibi, avukatların bağımsızlığı ile baroların bağımsızlığı arasındaki ilişki. Yazar, o dönemin Avukatlık Yasası’nda var olan ve baroları ve onların üst kuruluşu TBB’ni Adalet Bakanlığı’na bağımlı hale getiren bazı hükümleri eleştiriyor. 

Yazının girişinde, yargının bağımsızlığını, savunmanın bağımsızlığından ayırmanın olanaksız olduğu, bağımlı ve sınırlandırılmış bir savunmanın yargıyı ve yargının bağımsızlığını yaralayacağı düşüncesi işleniyor. Çelenk Avukatlık Yasası’ndaki “Avukat görevini yerine getirmede bağımsızdır” maddesine ve 1961 Anayasası’ndaki güçler ayrılığına ve yargının bağımsızlığına dair maddelerine vurgu yapıyor.  61 Anayasası'ndaki ilgili maddelerde hâkimlerin bağımsız olduğu; Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdani kanatlarına göre hüküm verdikleri; hiçbir organ, makam ve mercii veya kişinin mahkemelere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı yazılmakta1. Bu alıntılar, Montesqieu ve J. Locke’un güçler ayrılığı ilkesi ve Prof. Dr. Münci Kapani’nin “Kamu Hürriyetleri” adlı kitabında savunduğu mahkemelerin siyasi organların etkisinden uzak kalmaları ve onlara karşı tam bir bağımsızlığa sahip olmalarının önemine dair savı ile destekleniyor. Kapani’ nin “Mahkemelerin, yasama ve yürütme organlarından ayrılmadığı ve hâkim teminatının gerçekleştirilmediği yerlerde, hürriyetlerin güvenlik altında olduğundan söz etmek de imkânsızdır” dediği tümceler de alıntılar arasında yer alıyor. 
                

Baro bağımsız ise avukat bağımsızdır

Çelenk, yazının devamında,  “savunma’ sız yargı bağımsız yargıya yabancıdır” diyerek avukatın bağımsızlığı olmadan yargının bağımsızlığından da söz edilemeyeceğini, avukatın bağımsızlığının ise bağlı olduğu meslek örgütünün yani baroların bağımsızlığından geçtiğini savlıyor. 

Ona göre, vesayet altındaki baro anlayışı “çağdışı bir tutumun ürünü”dür ve Avukatlık Yasası’nda eleştirilen hükümler ise açıkça baroların vesayet altında bulunduğunu ve bağımsız olmadıklarını göstermektedir2.  Bu bağlamda uluslararası hukuk kuruluşlarının, Prof. Faruk Erem gibi hukuk otoritelerinin görüşlerine de yer verir.  

Yine birçok yazısında olduğu gibi hukuk ve sınıf ilişkisine değinir. İnsanoğlunun hak ve özgürlük mücadelesinin sınıflı toplumla birlikte başladığını, bu toplumlarda siyasal iktidarı ele geçirenlerin, “dayandıkları sınıfların çıkarlarını korumak amacıyla yürütme, yasama ve yargı güçlerini tekellerine aldıklarını” söyler. İktidarda bulunanlar “emirleri, fermanları, yasaları kendileri düzenlemişler, kişileri yargılamışlar ve verdikleri kararları uygulayarak infaz işlerini de yürüte gelmişlerdir”3.  

Yazının son tümcesi şudur; 

“Baroların ve Barolar Birliği’nin ve giderek avukatın bağımsızlığını sağlamak, bağımsız yargının gerçekleşmesinde de önemli rol oynayacaktır. Bu amaca ulaşmak ve bu doğrultuda mücadele vermek, tüm meslektaşlarımızın öncül görevi olmalıdır.”4

Başta sözünü ettiğimiz yasaya karşı geçtiğimiz günlerde 52 baro başkanının yaptıkları ortak açıklama bu “öncül görev”in günümüzde de sürdüğünü göstermektedir;

Avukatlık Kanunu'nun 1. Maddesi olan “Yargının kurucu unsuru olan avukat, bağımsız savunmayı temsil eder” tümcesine değinilen açıklamada, Barolar “avukatın bağımsız ve özgür yanının koruyucusu, milyonlarca yurttaşın temel hak ve özgürlüklerinin yılmaz savunucuları, gücünü ve kamu kurumu niteliğini Anayasa'dan alan bir Cumhuriyet kurumu”  olarak tanımlanmakta ve bağımsız savunmayı temsil ettiklerine vurgu yapılmaktadır. Siyasal iktidarca çıkarılmak istenen yasa ise baroları “işlevsiz ve atıl” ve daha da önemlisi iktidara bağımlı kılacak, bağımsız ve özgür savunmaya ket vuracaktır. 

45 yıl önce TBB ile İdare arasındaki ilişkideki vesayete karşı çıkan Halit Çelenk aramızda olsaydı, eminim bir yolunu bulur, Ankara Adliyesi’nin önünde gider ve yıllardır savunduğu temel hak ve özgürlükleri savunan,  bugün eskisinden çok daha ağır bir bağımlılık ve biat getiren bir yasaya karşı direniş bayrağını devralan meslektaşlarının arasına katılırdı…

Selâm olsun savunmayı savunanlara!