'Eğer soygun var idiyse herkes oradaydı ve muhalefet partileri 20 yıl boyunca engel olmadı/olamadı. Sayılarının yetersizliği gerekçesine sığındılar.'

418 milyar dolarlık seçim bildirgesi...

Laikliğin, aydınlanmanın, emperyalizmin, kamuculuğun, dile getirilmediği bir seçim süreci yaşıyoruz. Şimdi sırası değil diyorlar. Yolsuzluklar ve AKP’lilerin konuşma biçemleri/üslupları tartışılıyor yalnızca. Belki de bilinçli yapılıyordur: AKP’liler, ellerinden geldiğince bu düzeye alan açıyor.

Günümüz muhalefeti seçim stratejisini, halkın cebinden çalınan 418 milyar doları geri getirme üzerine kurdu. Az para değil; Türkiye’nin 2022 yılı milli gelirinin yarısına yaklaşıyor. Bu denli büyük paranın getirilebilme ihtimali bile heyecan yaratıyor.

418 milyar doların nasıl hesaplandığını ve kimlerin cebine girdiğini bilmiyoruz. Soygun denildiğinde yalnızca beşli çete olarak kodlanan sermaye gruplarının adlarını işitiyoruz. Belki de beşli grup toplumu rahatlatmak amacıyla eleştiri oklarına özellikle açık bırakılıyor. Paraları bulup getirmeyi vaad edenler, ötekilerin bırakın adını söylemeyi, kim olduklarına ipucu olabilecek en ufak imadan bile kaçınılıyorlar.

Yerli-yabancı tekellerin cirit attığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Böyle bir ortamda, 3-5 holding ülkenin yarı gelirini cebine atamaz. Tekeller paylaşımda adil olunmadığını düşünürlerse kavga çıkarmaktan çekinmezler.

Zenginliklerimizi, emperyalist düzenin canavarlarına kaptırıyoruz. Bu süreçte elbette 5’li çetenin rolü var: siyaseti besliyorlar, uluslararası tekellerle ilişki kurma ve sürdürme işlevi görüyorlar. Ama asıl sorumlunun emperyalizme bağımlılık olduğunu unutmamalıyız.

Hesap sorabilmek ve ülkenin çalınan zenginliklerini getirebilmek için dürüst, iyi niyet gibi özellikler yetmez.

Önce kararlı olunmalıdır. Ülke zenginliklerini, halkın parasını, yerli-yabancı tekellerin elinden alabilmenin temel koşulu Emperyalizme karşı olmaktır. Ve bunu ancak halkın örgütlü gücünü arkasında hisseden siyasi partiler başarabilir. Emperyalizmin, Dünya Bankası; IMF, NATO gibi mali-askeri araçlarına karşı çıkamayanlar hesap soramaz.

Laiklikten, AKP istedi diye uzaklaşılmadı. Toplumun din kurallarına göre örgütlenmesi, emperyalizmin gerektiğinde ilk başvuracağı can simidi olarak kullanılmak üzere beslenip geliştiriliyor. Laiklik mücadelesini bir başka bahara öteleyenler emperyalizmden hesap soramaz.

İki yıl kadar oldu: CHP, yap-işlet-devret sözleşmelerinin parasını ödeyip devir alacaklarını söylemişti. Buna ilk TÜSİAD sermayesi karşı çıkmıştı. Özel mülkiyete karşı mısın? diye sormuşlardı. Tayyip Erdoğan ise derhal uluslararası tahkim kurallarını anımsatmıştı. Böylesine örgütlü bir güç karşısındayız.

Ülke soyuluyor: Evet!... Ama soygunun yasal ve idari altyapısı, Parlamentoda, CB ofislerinde, Belediye Meclislerinde hazırlanıyor. Eğer soygun var idiyse herkes oradaydı ve muhalefet partileri 20 yıl boyunca engel olmadı/olamadı. Sayılarının yetersizliği gerekçesine sığındılar.

Oysa iktidar olmalarına gerek yoktu; “direnme” burjuva demokrasilerinde bile haktır. Kararlı olsalardı soyguna karşı direniş örgütlemeye girişirlerdi. Bu yolu seçmediler. Halk 20 yıl boyunca iktidar olmaları için bekletildi. Özgürlük; laiklik; aydınlanma mücadelesi Meclislerin içlerine hapsedildi. Ve sorunlar her yıl daha da boyutlandı.

Bu ve benzeri olumsuzluklara çözüm üretmek bizim işimiz. Halkın potansiyel enerjisini harekete geçirmek, güçlendirmek, sinerji yaratmak zorundayız.

AKP’den kurtulmak özlemini yadsıyan sosyalist-komünist parti bulamazsınız. Aralarında özel nedenler öne sürerek kalmalarına kuluçkalık edenlerine de rastlanmaz. Toplumda sol bir dalga yükselmeye başladı. Başarılı ve etkili yönetilmesi gerekiyor.

Sosyalist Güç Birliği (SGB), yükselen dalganın daha etkili yönetilmesi amacıyla kuruldu. Komünist oylar, gerçek partilerinde toplanırsa, umutsuzluk bulutları dağılacak. Moral ortamında Emperyalizmin yenilmez bir güç olduğu boş inancı yıkılacak.

TKP’nin, seçim bildirgesinde; “2023’te yeniden” sözcüğü dikkat çekiyor. Yeniden kurulacak Cumhuriyet; “Laik, Bağımsız, Çağdaş, Özgürlükçü, Devletçi, Sanayileşmiş, sömürü ve eşitsizliğe son vermiş bir Türkiye” olacak.

Kulak vermeliyiz!...