Saldırılar başlıyor. Moskova’yla işbirliği yapmakla suçlanıyor. Gazetelere göre Sabiha Hanım’ın istediği rejim komünizmdir ve komünistler onu o kadar çok sevip desteklemektedir ki...

4 Aralık 1945 Tan baskını: ‘Hani bunun çekici’

4 Aralık 1945 tarihli Cumhuriyet gazetesi okuyucuların karşısına birinci sayfadan şu başlıkla çıkıyor:

“Bizim yoldaşlar nihayet maskelerini attılar!"

Devamını kendi üslubumla aktarıyorum:

Elinde Görüşler dergisi olduğu halde gazete ofisine bir delikanlı alı al, moru mor heyecanla giriyor. Dergiyi toplantı halinde olan yazarların oturduğu masanın üzerine atar gibi koyuyor. “Bakın” diyor. Bakıyorlar. Masada gazetenin sahibi ve başyazarı Yunus Nadi de var mıydı bilemiyoruz ama olanlar bakıyor. Uçan kuşun kanadından hile sezmek bu olmalı, delikanlı “Görüşler”in başlığını ters çeviriyor ve parmağını üzerine bastırıyor. Bastırınca da “G” harfinin esasında bir harf olmayıp basbayağı bildiğimiz orak olduğunu dehşetle görüyor orada bulunan hazirun. Ve böylelikle ve pek doğal olarak “Görüşler”in maskesi düşmüş oluyor. Heyecanını yenmekte zorlanan delikanlı bu defa merak unsurunu da katıp soruyor:

“Hani bunun çekici?”

Evet…Hadi bakalım “Bir kuş gördüm kanadını nallatır bunun cevabını verin şimdi?”

Cevabını veriyorlar: Tan gazetesi…

Tan 1936’da yayın hayatına başlamış bir gazete. İlk sahibi Ahmet Emin Yalman. Kısa bir süre sonra gazeteyi kardeşi Rıfat Yalman ve Zekeriya Sertel devralıyor. Yazarları arasında Zekeriya Sertel’in karısı Sabiha da bulunuyor ve “Görüş” adını verdiği köşesinde zaman zaman yazıyor. 1940’lara doğru olmalı, Rıfat Yalman gazeteyi tümüyle Zekeraya Sertel’e bırakıp çekilince evvelce yazı kadrosunda bulunan Burhan Felek, Refi Cevat Ulunay ve Refik Halit gibi sağcı muhafazakar yazarlar gazeteyi bırakıyor. Gazete karı-koca Sertellerin sahipliğinde savaş karşıtı, ilerici, sol eğilimli bir politika gütmeye ve bu doğrultuda yayın yapmaya başlıyor.

Savaş döneminde Türkiye’de matbuatın bir kısmı Alman yanlısı bir tutum izlerken, savaş sonrasında hemen tümü Sovyetler Birliği ve sosyalizm karşıtlığı üzerinden bir cephe kuruyor. Artık Üçüncü Büyük Savaş başlamıştır ve buna Soğuk Savaş diyoruz. Türkiye güttüğü siyaset ve matbuatının diliyle Amerika’nın başını çektiği anti-komünist Soğuk Savaş Cephesinin “uçbeyliğine”soyunuyor. İşte Tan bu noktada doğuyor. Gerici cephenin karşısında adeta tek başına yer tutuyor. Karı-koca Sertel’ler… Şimdi karı-koca dedim ya, doğruya doğru, Zekeriya biraz çekinik ve pısırık gibi ama karısı Sabiha kılıç gibi, yılmaz bir savaşçı ve yaman bir kadın…

Hatıralarının bir yerinde gazetesi Tan ile hükümet arasındaki kavganın, buna “meydan muharebesi” diyor, 6 Mayıs 1945 tarihinde yazmış olduğu bir yazıyla başladığını yazıyor Sabiha Sertel. Yazının başlığı, “Nihayet Dilimi Kesemedi.”

Sertel yazısında 1937 yılında bir Alman gazetecinin kendisine Goebbels’in selamını getirdiğini ve bir gün eline geçtiğinde dilini keseceğini belirttiğini yazıyor ve şunları ilave ediyor:

“Goebbels o zamanlar dilimi kesemedi fakat Ankara Caddesi’ndeki köpeklerini üzerime saldı.”

Sabiha Hanım böyle yazınca çileden çıkan Basın Birliği Başkanı Hakkı us “Babıâli köpeklerinin kimle olduğunu “soruyor. Bunun üzerine Sabiha, 26 Mayıs 1945 tarihli Tan’da Hakkı Us’a cevaben şunları yazıyor:

“1933 ‘ten itibaren Ankara Caddesi’ndeki gazetelerle,dergilerle, broşür ve kitaplarla bir faşizm propagandası başlamıştı. Bu propagandacılar faşizmin her taktiğini kullanarak Türk genel efkârını faşist Almanya ile beraber harbe sokmak için çalışmaya başladılar(…) Bana ‘ dönme’,’ Bolşevik dudusu,’vatan haini’ diye haykırdılar. Ben gazete sütunlarında mahkeme salonlarında bana bir köpek gibi saldıran faşistlere karşı konuştum. Fakat zatıâliniz sustunuz(…) O günlerde neredeydiniz? Ben de bir basın emekçisiyim.”

Meydan savaşıdır.

Hükümet ve özellikle de Başbakan Saraçoğlu’nu arkasına almış olan Tasvir, Vakit, Akşam,Tanin, Ulus, Cumhuriyet,Vatan gazeteleri aynı anda ve hep birlikte saldırıya geçiyorlar. Meydan savaşıdır. Sabiha Sertel kuşatılıyor. Henüz yenice yayın hayatına başlamış Görüşler dergisi ile Tan gazetesine savaş açılıyor.

Siyasetçisi, romancısı, şairi, gazetecisiyle deve dişi gibi adamlar; Hüseyin Cahit Yalçın, Burhan Felek, Refik Halit Koray, Cihan Baban, Nadir Nadi, Asım Us, Falih Rıfkı Atay, Peyami Safa, Orhan Seyfi Orhun, Ziyyad Ebuzziya…

Tasvir gazetesinin Orhan Seyfi ya da Peyami Safa olmalı, bir tasviri var, hani şairler ya, ne yalan söylemeli küfür niyetiyle yapılmış olsa da pek şairane ve pek hoş:

“Gelincik kırmızısı renkte elbise gitmiş, eli kızıl bayraklı hanımefendi!”

Tasvir’in manşeti bu oluyor. Saldırılar başlıyor. Moskova’yla işbirliği yapmakla suçlanıyor. Gazetelere göre Sabiha Hanım’ın istediği rejim komünizmdir ve komünistler onu o kadar çok sevip desteklemektedir ki, Tan gazetesinin kâğıdını bile Moskova göndermektedir. Hele Ziyyad Ebuzziya bundan hiç kuşku duymamaktadır…

Vakit mi, en çirkini, günümüzün Akit’idir. Sabiha Hanım’ı yazıyor:

“Ayıp yerlerini açıp ortaya çıkıvermiş bu mütereddi (soysuz) tasavvur ediniz; beyaz başörtülü hanım nineler bu çirkin manzarayı nasıl bir çığlıklarla karşılarlar, nasıl elleri ile gözlerini kapatırlarsa biz de Tan köşesinde bir Sulukule kuran bu kalem şirreti önünde tiksinti duyuyoruz, o utanmıyor biz utanıyoruz.”

Gazeteye fiili saldırının fitili 3 Aralık 1945 günü Hüseyin Cahit Yalçın’ın Tanin gazetesindeki yazısıyla ateşleniyor. Tanin gazetesinin o günkü “Kalkın ey Ehli Vatan” manşeti aynı zamanda Cahit Yalçın’ın yazsısının da başlığı oluyor. Hüseyin Cahit Yalçın Tan ile birlikte ilk sayısı henüz çıkmış olan Sabiha Sertel’in “Görüşler” dergisini hedefine alıyor. O da harflerin gizini çözmekle uğraşan Hurufiler takımından olmalı ki Görüşler’in “G” harfindeki hinliği keşfeden okuyucunun hissiyatı, bu defa derginin kapağındaki resmi gören Hüseyin Cahit Yalçın’ın kalbinde vuku buluyor. Gördüğü harf değil ama olsun, demir resminin de bir gizemi vardır ve çözüyor. Hurifi olmalı:

“Bayan Sertel’in “Zincirli Hürriyet makalesini gördüğüm zaman sahifeyi süsleyen bu kıpkızıl demirlerle bize nasıl bir hürriyet hazırladıklarını derhal anladım.”

Eh, anladı ya bu bir tenakuz durumudur. Hal böyle olunca: “Kalkın ey Ehli Vatan!”

Kalkıyorlar.

Aylardır yazdıkları yazılarla, attıkları manşetlerle kışkırtılan ve çoğunluğunu üniversite öğrencilerinin oluşturduğu kalabalık gruplar farklı noktalardan hareketleniyorlar. İstanbul Dünya Savaşı’nın başından itibaren Sıkıyönetim altındadır. Buna rağmen sayıları binleri geçen kalabalığın Babıâli ve Beyoğlu’na doğru ellerinde kazma,balyoz, balta ve sopalarla ve sloganlarla yaptıkları yürüyüşün engellenmediğini okuyoruz. Sertel anılarında hükümet kuvvetlerinin sadece seyretmekle yetindiğini yazıyor.

İlkin Tan gazetesinin idarehanesini kuşatıyorlar. Camı çerçeveleri indirmeleri fazla zamanlarını almıyor. Matbaa kısmına arka duvarını delerek giriyorlar. Buldukları her şeyi, dizgi makinelerini, mürettiphane kasalarını, telefonları ve radyoları parçalıyorlar. Bunları da Sertel’den öğreniyoruz. ikinci gün yayınlanan gazetelerden Akşam, saldırgan bir grubun kağıt bobinlerini Sirkeci’ye kadar yuvarlayarak götürdüklerini yazıyor. Biz buna güruhun yuvarlarken epeyce eğlenmiş olabileceğini ilave ederek katkıda bulunabiliriz. Adı Tan olan bazı dükkânlar da var. Tabii ki onları da tahrip diyorlar ama Karaköy’de adı Tan adlı mezeci dükkanın sahibi Petro’nun aceleyle “T” yi “C” yaparak dükkanını kurtardığını Sabiha Sertel’in anılarından okuyoruz.

Tan’la başlıyorlar Tan’la bitmiyor. Kan değiyor ağızlarına. Deyimdir. Duramıyorlar. Yeni Dünya, La Turguie, gazete ve matbaaları ile ABC, Berrak ve bazı başka kitapevlerinin vitrinleri kırıldıktan sonra kitaplar parçalanarak sokağa atılıyor. Yakıp yıktıkları yerleri terk ederlerken “Kahrolsun Komünistler”, Kahrolsun Serteller”, “Yaşasın demokrat Türk milleti” yazılı pankartlar bırakmayı da ihmal etmiyorlar. Bunların tümü Sıkıyönetim altındaki İstanbul’da yaşanıyor.

Yaşanıyor. Bitiyor.

Akşam gazetesi sahibi Necmeddin Sadak iki gün sonraki yazısına “Türk milletinin heyecanlı gösterisine dünya hayran kalmıştır” başlığını atıyor. Faşisttir

Ankara’dan yayın yapan Ulus gazetesinde Falih Rıfkı Atay “İstanbul’da nümayiş” başlığını atıyor yazısına. Ona göre suçlu yazılarıyla gençliği tahrik eden Sabiha Sertel’dir ve “bu eylem milli duygulara karşı yapılan saldırılara gençliğin heyecanlı bir tepkisidir.” Burada söz konusu gazete Ulus, yazan Falih Rıfkı Atay olunca, bunu hükümetin olaylardan sonra bir açıklaması olarak kabul edebiliriz.

Yukarıda bir yerde gazete ve gazetecileri zikrettim tümünün de yapmış olduğu açıklamalar bu doğrultudadır. Hepsinin de Ahmet Emin Yalman’ın Türk gençliğinin hayırlı bir iş yaptığı ”fikrine farklı üsluplarla da olsa katıldıkları görülmektedir. Onlara göre milli duygulara saldıran Tan’a gereken cevap verilmiştir. Gençliğin bu“vakarlı ve heyecanlı eyleminden “memnuniyet” duyulmalıdır.

Sonra?

Basın tek ses oluyor. Elbette bu türden olaylarda bazı tutuklamalar beklenir. Beklenen oluyor. Karı-koca Sertel’ler tutuklanıyor… Ve bir yıla kalmadan Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi ile Türkiye Sosyalist Partisi kapatılıyor. Sen sağ ben selamet. Vesselam!

Not: Bu yazıda Sabiha Sertel’in, “Roman Gibi” anı kitabıyla (Belge,1987), Ayla Acar’ın “Basında Tan Olayı” yazısı (https://dergipark.org.tr) kaynak olarak kullanılmıştır.