Son yılların 3 Mart’ları, Cumhuriyetin temel niteliklerinden uzaklaşıldığını ve 3 Mart 1924’ün rövanşının alındığını anımsatan bir güne dönüşmüştü.

3 Mart 1924’ten günümüze

Bilindiği gibi Cumhuriyet tarihi açısından 3 Mart 1924 önemli bir gündür. Bugün, 29 Ekim 1923’te kurulmuş olan Cumhuriyet rejiminin niteliğini belirleyen üç temel devrim yasası kabul edilmiştir.  

1) 429 sayılı yasayla, Şeriye ve Evkaf bakanlığı ile Erkânı Harbiye-i Umumiye bakanlığı kaldırılıp bunların yerine Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ile Genelkurmay Başkanlığı oluşturulmuştur. Bu değişikliğin bir amacı, dini ve askeri anlayışların günlük siyasal kararlara birebir etki etmesini önlemektir. Bu süreçte Kurtuluş Savaşı’nda yer almış subaylardan siyaset yapacakların ordudan istifa etmelerinin sağlanması da bu nedenledir. DİB’in kurulmasının bir başka amacı da, dini anlayış ve hizmetlerin, her kafadan çıkan seslere göre değil de, cumhuriyet/ halk egemenliği anlayışına uygun bir şekilde gelişip uygulanması ve dinin bir vicdan meselesi olarak kabullenilmesi içindir.  

DİB, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, kuruluş amacı doğrultusunda çalışmıştır. Tarikatlarla tekke ve zaviyelerin kapatılmasına, Medeni Kanuna, harf devrimine, Kuran’ın Türkçe yazılmasına, ezanın Türkçe okunmasına destek vermiş, en azından karşı çıkmamıştır. 

Ancak iktidarlar başta laiklik olmak üzere cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerinden uzaklaştıkça DİB de kuruluş niteliğinden uzaklaşmaya başlamıştır. AKP iktidarında DİB’in Sünni-Hanefi dindarları bile dinden imandan çıkaran ve toplumda ayrışmayı artıracak fetvaları yaygınlaşmıştır. Camilerde muhaliflere saldırmalar, Cumhuriyetin kurucularını yok saymalar ve hatta onlara hakaretler artmıştır. DİB, dini bir kurumdan inançlara saygılı olmayan dinci bir kuruma dönüşmüştür. DİB, AKP’nin sağ kolu haline gelirken, devlet protokolünde genelkurmayın önüne geçmiştir. Diyanet başkanı kendisini Osmanlının şeyhülislamı olarak görmeye ve çekinmeden ‘dinin ve kininin davacısı olacak’ gençler yetiştirmenin taşeronu olmayı üstlenmiştir. DİB, hızını alamamış Diyanet Akademisi kurmaya kalkışmıştır. 

Bu arada Cumhuriyet’i kuran ve devrimlerin koruyucusu olan silahlı kuvvetler de, DİB’dekine benzer değişime uğramıştır. Sermayenin koruyucu gücü haline getirilirken giderek Amerikancılaşmıştır. Bu nedenle Amerikalılar, 12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştirenler için “Bizim oğlanlar başardı” demiştir. Bu arada T. Özal’ın Körfez Savaşı’nda ABD’nin yanında Irak’a girme politikasına karşı çıkan bir genelkurmay başkanı, Aralık 1990’da istifa etmiştir. AKP’nin girişimlerini benimsemeyip Temmuz 2011’de genelkurmay başkanı ile üç kuvvet komutanı istifa etmiştir. Ne yazık ki bu istifalar kimseye ders olmamış, silahlı kuvvetler AKP’nin dümen suyuna kapılmıştır. Cumhuriyet düşmanlarını ziyaret eden genelkurmay başkanının savunma bakanı olmasıyla DİB gibi silahlı kuvvetler de AKP’nin ikinci sağ kolu olunca, 429 sayılı yasanın anlamı kalmamıştır. 

2) 3 Mart 1924’te kabul edilen 430 sayılı Öğretim Birliği yasasıyla, yerli ve yabancı kuruluşlarla evkaf ve şeriye bakanlığına bağlı tüm eğitim kurumları eğitim bakanlığına bağlanmıştır. Bu yasaya göre din uzmanı yetiştirmek için bir ilahiyat fakültesi ve dini hizmetleri yerine getirecek kişileri yetiştirmek üzere ayrı okullar açılacaktır. Bu yasa sonrasında medreseler kapatılmış, bir ilahiyat fakültesi ile (ilk, orta ve lise değil de) ayrı okul olarak da 29 imam hatip okulu açılmıştır. Bu yasa eğitim sisteminin, gerici niteliğinden uzaklaşıp laik ve bilimsel nitelikte gelişimine olanak sağlamıştır. Hıristiyan misyonerliğini sürdürmek isteyen yabancı okullar kapatılmıştır. Devletin laik anlayışı benimseyip dini istismar etmemesi nedeniyle, imam hatiplere ve ilahiyata giden öğrenci sayısı azalınca, bu okullar kapatılmıştır1. Ziya Gökalp’e göre, “Osmanlı, Türk çocukları sübyan mekteplerinde ve medreselerde Araplaştırılırken, devşirme çocukları Türkçe eğitimin yapıldığı Enderun’da Türkleştirilmiştir2.”  Öğretim Birliği yasasıyla bu saçmalığa son verilmiştir. Arapça ve Farsça yerine Türkçe öğretim dili olmuştur. “Fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür” yurttaş yetiştirilmesi hedeflenmiştir. 

Ancak iktidarlar başta laiklik olmak üzere cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerinden uzaklaştıkça, eğitim sistemi de laik ve bilimsel açıdan nitelik kaybına uğramıştır. Örneğin Demokrat Parti-A. Menderes, imam hatipleri ayrı okul olarak değil de, meslek ortaokulu ve lisesi niteliğinde açmıştır. Adalet Partisi-S. Demirel, imam olamayacakları halde kızları da bu okula almıştır. 12 Eylül 1980 darbe hükümeti, imam hatip mezunlarına harp okulları dışında üniversiteye girme hakkı vermiştir. AKP de, çıkardığı 4+4+4 yasası ile imam hatipleri gözbebeği haline getirip eğitim sisteminin adım adım imamhatipleşmesinin yolunu açmıştır. Türkiye Uluslararası İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi açmış ve eğitim bakanlığı dışında her türlü eğitim faaliyetlerinde bulunacak Türkiye Maarif Vakfı’nı kurmuştur. DİB, açtığı okul öncesi kurumlarda ve Kuran kurslarında; kaçak olarak açılan Kuran kursları, sıbyan mektepleri ve medreselerde; tarikat/cemaat okullarında laik ve bilimsel olmayan eğitim-öğretim süreçleri yaygınlaşmıştır. Her önüne gelen kendi meşrebine göre eğitim vermeye başlamıştır. DİB hızını alamamış, Diyanet Akademisi kurmaya kalkışmıştır. 

Dolayısıyla Öğretim Birliği tuzla buz olmuştur. 

3) TBMM kararıyla 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılıp padişahın İngiltere’ye kaçması sonrasında, 3 Mart 1924’te de, 431 sayılı yasayla Hilafet kaldırılıp Osmanlı Hanedanı yurt dışına çıkarılmıştır.  

Ancak iktidarlar başta laiklik olmak üzere cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerinden uzaklaştıkça, okul programlarında yer almasa da toplumda hilafet, Osmanlı, padişah ve Arapça hayranlığı artmaya başlamıştır. AKP iktidarında da bu değerler öne çıkarılmaya başlanmış ve günümüzde yürürlükte olan 2017 müfredatı bu konulara ağırlık veren bir müfredat olmuştur. Bu müfredatla birlikte bakanlığın gerici kuruluşlarla işbirliği artırmıştır. AKP’nin banka faizi gibi şeriata uygun tutum, davranış ve söylemleriyle hilafet hayranlığı söylemleri de hız kazanmıştır. 

Dolayısıyla son yılların 3 Mart’ları, Cumhuriyetin temel niteliklerinden uzaklaşıldığını ve 3 Mart 1924’ün rövanşının alındığını anımsatan ve ne denli tehlikeli bir sürece girildiğini gösteren bir güne dönüşmüştür.   

[email protected]

  • 1. İlhan Başgöz, Türkiye’nin eğitim çıkmazı ve Atatürk, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1995, s. 20.
  • 2. İ. Başgöz, 1995, s.19.