'İktidarlar ABD’ye yanaştıkça, öğretmen yetiştiren okulların niteliği bozulmuş, eğitimin gericileşmesi hızlanmış, laiklikten ve 'egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' anlayışından uzaklaşılmıştır.'

23 ve 17 Nisan

Başlıktaki tarihlerden ilki, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) 1920 yılında açıldığı ve ikincisi de 1940’ta köy enstitülerinin kuruluş yasasının kabul edildiği gün oluyor.

TBMM, ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ anlayışı doğrultusunda açılmıştır. Yine bu anlayış doğrultusunda zamanı geldikçe siyasal değişim ve dönüşümler yapılmıştır: İşgalci kuvvetler ülkeden kovulunca 22 Kasım 1922’de saltanat kaldırılmıştır. Lozan Barış anlaşması sonrasında 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. 3 Mart 1924’te de hilafet kaldırılmıştır. TBMM de, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ ilkesi doğrultusunda hareket etmiştir.

‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ ilkesiyle yola çıkan Mustafa Kemal, egemenliğin gerçekten millette olmasının temel koşulunun milletin özgür yurttaşlardan oluşması gerektiğinin bilincindedir. Bu nedenle öğretmenlere, “Cumhuriyet, ‘fikren, ilmen, fennen, bedenen, kuvvetli ve yüksek, seciyeli muhafızlar’ ile ‘fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür nesiller’ ister” demiştir.

Bilimsellik olmadan halk egemenliği olamayacağı için “En hakiki mürşit ilimdir” demiştir. Eğitimin bilimselleşmesi için 3 Mart 1924’te Öğretim Birliği Yasası çıkarılmıştır.

Tarikatlarla, şıhlarla ve şeyhlerle halk egemenliğinin gerçekleşemeyeceği bilinciyle tekkeler, zaviyeler ve tarikatlar 1925’te yasaklanmıştır.

Laiklik olmadan demokratik düzen ve de halk egemenliği söz konusu olmadığından 1927’de Anayasa’ya laiklik ilkesi eklenmiştir.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki girişim ve dönüşümlerden biri, Cumhuriyet’in istediği savunucuları ve nesilleri yetiştirecek, laik ve bilimsel anlayışta olacak öğretmen eğitimiyle ilişkilidir. Var olan öğretmen okullarına, müzik öğretmen okulu ile köyde çalışacak öğretmen yetiştirmek amacıyla da köy öğretmen okulları açılmıştır. 1926’da Konya’da açılan orta öğretmen okulu, Ankara’ya taşınıp, eklenen yeni bölümlerle nitelikli öğretmen yetiştiren Gazi Eğitim Enstitüsü’ne dönüştürülmüştür.

Köy öğretmen okullarından istenen verim alınamayınca, yeni arayışlar başlamıştır. 1936’da, onbaşı ya da çavuş olarak askerlik yapmış köy gençleri, 6 aylık yatılı bir kursa alınarak, köy ilkokullarında 1-3’üncü sınıfları okutacak ‘Köy Eğitmeni’ olarak yetiştirilmesine başlanmıştır. Bu uygulama, Saffet Arıkan’ın bakanlığı zamanında ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç tarafından tasarlanıp uygulanmıştır. Tonguç, çeşitli okullarda öğretmenlik, bakanlık müfettişliği ve Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğretmenlik ve müdür yardımcılığı yapmış, birkaç kez Avrupa’ya gönderilmiştir. Köyde Eğitim, İlköğretim Kavramı ve Canlandırılacak Köy gibi kitapları olan Tonguç, genel müdürlüğü sırasında binlerce köyü incelemiştir.

Köy eğitmeni denemesi devam ederken 1938 yılında, çeşitli okullarda öğretmenlik, bakanlık müfettişliği, Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü ve Ortaöğretim Genel Müdürlüğü yapan, Avrupa’ya inceleme yapması için gönderilmiş olan Hasan Ali Yücel eğitim bakanlığına getirilmiştir. Yücel de, bakan olmadan önce Tatbikî Mantık, Fransa'da Kültür İşleri ve Türkiye'de Ortaöğretim adlı kitaplar yazmıştır. Yücel Kasım 1930-Mart 1931 tarihleri arasında Mustafa Kemal ile birlikte tüm yurtta incelemelerde bulunmuştur.

Tonguç ve Yücel, yabancı eğitimciler yanında, Ziya Gökalp, Satı Bey, Ethem Nejat, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Hıfzırrahman Raşit Öymen, Nusret Köymen, Nafı Atuf Kansu, Sadrettin Celal Antel, Halil Hikmet Kanad ve Ziya Karad gibi yerli eğitimcilerden de esinlenmişlerdir. Ülke koşullarını yakından tanıyan bu ikili, kendi birikimleri yanında 1848’de başlayan öğretmen yetiştirme ve köy eğitmeni deneyimlerinden de esinlenerek, köy eğitmeni uygulamasından köy enstitüsü uygulamasına geçmişlerdir. 17 Nisan 1940’ta da Köy Enstitüleri Kanunu çıkarılmış ve kısa sürede ülkenin 7 bölgesinde üçer enstitü açılmıştır.

Köy enstitüleri, yaparak-yaşayarak iş başında öğrenme yöntemiyle kendi egemenliğinin ayrımında, yurtsever ve Cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerini benimseyen öğretmen yetiştiren kurumlar olmuştur.

Köy enstitüsü mezunları, çalıştıkları köyleri canlandırmış, köylünün kendi ayakları üzerinde durmasına yardımcı olmuş, haksızlıklara karşı çıkmış, öğretmen örgütlenmelerinde öncülük yapmışlardır. Halk egemenliğindense kendi egemenliklerinin peşinde olan ağalarla eşraf, bu nedenle köy enstitülerine karşı çıkmışlarıdır. Köy enstitüleri, 1947’den itibaren CHP tarafından hedef tahtası olmuş ve ülkeyi Küçük Amerika yapma hevesinde olan Amerikancı Adnan Menderes zamanında da, 1954’te kapatılmıştır.

Enstitüler kapandıktan sonra, köy enstitülülerin kurulmasında öncülük ettiği öğretmen örgütleri (TÖS, TÖBDER) laik, bilimsel ve kamusal eğitimin savunucusu olmuşlardır. Adalet Parti’si başkanı (Morison ve Amerikancı) Süleyman Demirel, 1965’te başbakan olduktan sonra öğretmen okullarında kadrolaşıp gerici oluşumları desteklemeye başlamıştır. Yine de, 1980’lere gelindiğinde TÖB-DER’in 220 bin üyesine karşı gerici eğitim derneklerinin toplam üye sayısı ise 104 bin kadardır.

Amerikalıların “Bizim oğlanlar başardı” dediği 12 Eylül 1980 darbecileri, öğretmen yetiştirme görevini YÖK’e devretmiştir. YÖK, öğretmen okulundan eğitim yüksekokulu ya da eğitim fakültesine dönüşen kurumlara, genelde Türk-İslam sentezi anlayışındaki kişileri atamaya başlamıştır. Bu dönüşümün sonucu olarak, 2002’de laik ve bilimsel eğitimi savunan sendikaların üye sayısı 149 bin ve diğerlerininki 145 bin kadar olmuştur.

Bu arada 1997’de Dünya Bankası uzmanlarının belirleyici olduğu öğretmen yetiştirme modeli 6 Kasım 1997’den itibaren uygulanmaya başlamıştır. Bu model ağırlıklı olarak AKP iktidarında mezun vermeye başlamıştır. 2022 yılı itibariyle, laik ve bilimsel eğitimi savunan eğitim sendikalarının toplam üye sayısı 156 binde kalırken diğerlerinin toplam üye sayısı 681 bine çıkmıştır!!!

Özetle iktidarlar ABD’ye yanaştıkça, öğretmen yetiştiren okulların niteliği bozulmuş, eğitimin gericileşmesi hızlanmış, laiklikten ve de ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ anlayışından uzaklaşılmıştır.

[email protected]