"İdare, yetkisi olmaksızın para harcıyor ve mecliste kimse hesap soramıyor."

2023’e doğru bütçe - kesin hesap ve bütçe hakkı

TBMM’de Merkezi Yönetim Bütçe Yasaları, bir yıl öncesinin Kesin Hesap Yasalarıyla birlikte görüşülür. Bütçe Yasalarıyla İdareye, gelir toplama ve harcama yetkisi verilir. Kesin Hesap Yasalarıyla da parlamentonun bir yıl önce verdiği yetkiyi yasalara uygun kullanıp kullanılmadığı sorgulanır. Harcama yetkisi verilmesi ve İdareden hesap sorulması eylemine “bütçe hakkı” denir. Bu süreç, demokrasi ile ilişkilendirilir.

Kitaplarda böyle yazar ama hakkınca gerçekleştiği görülmemiştir. Kapitalist sistemlerde, adına parlamenter de denilse, yönetenlerden halk adına hesap sorulamaz. Bunun için, sermayeyi ödün vermeye zorlayabilecek denli örgütlü ve güçlü olmak gerekir.

Bütçe hakkı demokrasiye ait bir kavram sanılır ama geçmişi 1215 yılında İngiltere kralının senyörlerle imzaladığı Magna Carta andlaşmasına dayanır. Kavramın aslı güç ilişkisidir. Senyörler, egemenlikleri altındaki bölgelerden topladıkları gelirlerin bir kısmını krala verir ve yıl sonlarında verdikleri paralarla krallığın neler yaptığının hesabını sorar.

Aradan bin yıl geçti. Demokrasinin geliştiği uygar bir dünyada yaşadığımız söyleniyor ama bütçe hakkını kullanabilmemizi sağlayacak örgütümüz/kurumlarımız ve gücümüz yok. Temel neden şu: Ülke kaynaklarını, zenginliklerini, emeğimizi ve ülkemizi bizim çıkarlarımız doğrultusunda yönetsinler diye siyaset adamlarına ya da bürokratlara hizmetleri karşılığında vermiyoruz, bunlara sermaye sınıfı el koyuyor. Ve onun adına seçilen/atanan, adına ne derseniz deyin kadroları yönetiyor. El koyabilme gücüne sahip olduğu için de hesap sorulamıyor.

“Ama uygar ülkelerde…” diye başlayan cümleler kurmayalım. Oralarda da yok. Uygar unvanı kazanmış ülkelerde parlamentonun bütçe hakkına sahip çıktığı algısı uyandıracak ritüeller devreye sokulabiliyor. Denetleyen kurumlar, idarenin güç ve etkisinden koruyacak zırhlarla donatılıyor. Parlamentoların denetim kurullarında muhalefet partilerinin üyelerine çoğunluk olma hakkı tanınıyor.

Türkiye, uygar unvanı kazanmış bir ülke değil. Emperyalist geçmişi de yok. Bununla birlikte Cumhuriyetin ilk yıllarında idarenin güç ve etkisinden korunmuş bir Sayıştay kurulabilmişti. Sol hareketlerin geliştiği 1960’lı, 1970’li yıllarda hem mecliste hem sokaklarda siyaset yapılabiliyor ve idareden harcamalarının hesabı sorulabiliyordu.

Son anayasa değişikliğiyle birlikte bütçe hakkı kavramının izi kalmadı. İdare istemedikçe yapılan işlere ilişkin bırakın bilgiyi, bilginin kırıntısı bile koparılamıyor. Dış denetim yapan Sayıştay ve iç denetim yapan teftiş kurulları idare olarak adlandırılan Cumhurbaşkanının güdümünde bir konuma getirildi.

Bütçe hakkının nasıl kullanıldığını, basına yansıyan polemiklerden ibretle izliyoruz. Bütçeyi Cumhurbaşkanı “İdare” sıfatıyla hazırlayıp meclise gönderiyor. Milletvekilleri karşılarında siyasi sorumluluk taşıyan kimseyi bulamıyor. Görevlendirdiği bakan ya da genel müdür ünvanlı kişiler meclise gidip konuşuyor. Konuşuyorlar ama hesap vermek gibi niyetlerinin olmadığı görülüyor. Bütçe ve Kesin Hesap Yasaları, hakaret dolu sözler eşliğinde görüşülüp geçiyor. Bütçe kabul edilmese bile beis yok: Bir önceki yılın ödenek tutarları güncellenip uygulanıyor.

Ödenek tutarlarının, sayıların, yasalarda yazılı kuralların/düzenlemelerin hiçbir anlamı kalmadı.

2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 1,7 Trilyon liraya bağlanmıştı; Haziran ayında Ek Bütçe Yasasıyla 2.8 trilyon liraya yükseltildi; yıl sonu gerçekleşme tahmini 3,1 trilyon lira. İdare, yetkisi olmaksızın para harcıyor ve mecliste kimse hesap soramıyor.

Şunu da unutmayalım: Kamu kaynakları yalnızca Merkezi Yönetim Bütçesiyle yönetilmiyor. Kamu İşletmeleri ve onların bütçeleri var. Sadece üç kamu bankası 2 trilyon liraya ulaşan bütçe büyüklüğünü yönetiyor. Dahası, kamu işletmelerinin üzerinde Varlık Fonu adlı bir örtü gerilmiş durumda. Bu işletmelerde kaynaklarımızın nasıl yönetildiğini bilmek olanağından yoksunuz.

Sermaye sınıfı, ülkemizin ele geçirdiği zenginliklerinin ve emeğimizin üzerinde tepiniyor. Elimizden bir şey gelmeyeceğini sanıyoruz. Bunda, düzen muhalefetinin peşine takılmamızın payı çok.

Onlar işlerini yapıyorlar ve son derece başarılılar. Ülke yerli/ yabancı sermayeye pazarlanıyor. Ne sosyal devlet, ne laiklik, ne geçim kaldı. Dünyada grevler, direnişler yükseliyor. Hiçbir şeye söz vermeden halkı televizyonların başına oturtmayı başarabiliyorlar. Ortada henüz ne program, ne planları var. Bilinmiyor ama seçimde başarılı olmaları heyecanla bekleniyor yine de!