Türkiye'nin en önemli meselelerinden biri, halka dönük bütçeler oluşturulmamasıdır.

2022 Bütçesi seçim bütçesi mi?

Böyle düşünenler var. Seçimler ister zamanında ister 2022 yılında yapılsın, 2022 merkezi yönetim bütçesinin veya daha geniş kapsamdaki kamu kesiminin (veya "genel devlet"in), gelir ve gider politikalarının seçime endeksli olacağına dair rivayetler revaçta. Hatta faizlerin hızla düşürülüyor olmasını da bir erken seçim habercisi olarak görenler de eksik değil.

Sondan başlayalım: TCMB'nin, enflasyon hedeflerini yukarı çekerken faizleri indirmesinin arkasında, irasyonellik dışında, büyük hikmetler aramamak gerek. Tamam, ihracatın, bazı sektörlerin ve yatırımların önünü açmak istiyor olabilirler; ama düşük değerli TL politikasıyla dış talebe yönelmenin sınırları vardır; reel gelirler gerilerken iç talebe dayalı bir ekonomik büyüme fantezisinin her zaman işleyeceğini düşünmenin de...

Şunu da hesaba katmak gerekir: Düşük faizler ve kredi pompalamasıyla ekonomik büyümeye istim verilmek isteniyorsa, bunun geçmişte olduğu kadarıyla işleyebileceği varsayımında bile, seçimlerin erken değil zamanında yapılması daha akla yatkın olurdu. Çünkü bunların sonuçları çok kısa vadelerde alınamaz. Buna karşılık, enflasyona karşı TL'yi savunmaktan vazgeçmenin yani faizleri reel anlamda negatif düzeylere indirmenin sonuçları çok hızlı alınır. İlk tepkiler için saatler boyu beklemek bile gerekmez, döviz kurları anında yukarı fırlar. Bunun tüm dolaylı etkileri ise, başta enflasyon düzeyi ve ithalat faturası olmak üzere, izleyen günler, haftalar veya en fazla bir-iki ay içinde ortaya çıkar. Başka açıdan bakılırsa, halkın en fazla duyarlı olduğu yüksek enflasyon ve satın alma gücünün gerilemesi herkesi hemen etkiler. Nitekim son günlerin/haftaların enerji fiyatları artışları, dün tekrar zamlanan doğalgaz fiyatları, halkın gıda-barınma-ısınma-ulaşım gibi temel gereksinimlerini karşılayabilmesinin bile zora düştüğünü göstermekte. İktidar sahipleri sanki hesaplarını artık zamanında bir seçime göre yapmış gibiler. (Tabii, seçimleri ertelemek gibi kural dışı seçenekleri gündemlerinde tutmuyorlarsa!).

Gene de erken seçim olasılığını sorgulamaya devam edelim: Herkesin burnundan soluduğu böyle bir ortamda iktidar erken seçim minderine çıkmaya cesaret edebilir mi? "Edebilir" diyebilmek için, önümüzdeki bütçe yılında hiç olmazsa harcamalar üzerinden yönetilecek gelirler politikasında alışıldık olanın dışına çıkılmasını beklemek gerekir. Vergi gelirlerinin yapısını değiştirecek adımların atılması ise daha zordur ve böyle bir politika değişikliği işaretlerinin olmadığı zaten bilinmektedir. Kaldı ki vergi yükünün azaltılması, ücret/maaş ve sosyal haklardaki artışa göre daha az hissedilir. Kısacası, personel ödeneklerinde, emeklilere yönelik cari transferlerde, her türlü sosyal transferlerde ve çiftçiye yapılan desteklerde, hayat pahalılığını fazlasıyla karşılayabilecek şekilde reel anlamda ciddi artışlar yapılmalıdır ki kitleler ferahlayabilsin.

Peki 2022 Merkezi Yönetim Bütçesi bize bunun işaretlerini vermekte midir?

Önce genel olarak bakalım: 1.751 milyar TL olarak belirlenen 2022 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi harcamalarının en önemli bölümünün 657,3 milyar TL'yi bulan cari transferlerden oluştuğu; bütçenin yüzde 37,5'ine denk gelen bu sayıya gene bir cari transfer kalemi olan 240,4 milyar liralık faiz ödemeleri eklendiğinde, bütçenin yüzde 51,2'sinin cari transferlere gittiği görülür. Geriye kalanın yaklaşık yüzde 27'si (SGK devlet pirimi dahil) personel ödeneklerinden, yaklaşık yüzde 8'i yatırımlardan ve yüzde 7-8'i mal ve hizmet alımlarından oluşur.

Cari transferler, bütçeden doğrudan harcanmayıp belirli kurumlara/şirketlere/ sosyal kesimlere aktarılan paralardır. Yıllardır artıyor olmakla birlikte, 2022'de hem Merkezi Yönetim Bütçesine oranla (2021'de yüzde 39'dan 2022'de yüzde 37,5'e) hem de GSYH'ya oranla (yüzde 8,8'den yüzde 8,3'e) geriletilmesi hedeflenmektedir. Bu gerilemenin altı çizilmelidir, çünkü cari transferlerin en önemli bölümü, sosyal güvenlik sistemine aktarılan transferlerdir ki 2022 bütçesinde öngörülen transfer 290 milyar TL'dir. Bunun bu kadar büyük olmasının nedeni de sosyal güvenlik sisteminin giderek büyüyen açıklarıdır. Bunun da en önemli nedeni, emeklilik fonlarının yetersizliğidir. Buradan çıkarılacak ilk sonuç, 2022 yılında emeklilerin enflasyona ezdirilmeye devam edileceğidir. Başka deyişle, 2022 bütçesi emeklilere seçim dolayısıyla bir "müjde" vermeye ayarlanmış değildir.

Benzer şekilde, cari transferlerin bir başka kalemi olan tarımsal desteklemeler, 2021'de 2020 düzeyinde yani 22 milyar TL'de sabit tutulduktan sonra, 2022 bütçesinde 25,8 milyar TL'ye çıkarılabilmiştir. (2022 Yılı Bütçe Gerekçesi, s.80-81). Ama bu sayı, bütçenin yüzde 1,5'inden, GSYH'nın da yüzde 0,3'den ibarettir ve son yılların da en düşük tarımsal destek bütçesidir. Buradan çiftçilere de bir seçim müjdesi çıkmayacaktır! Gerçi KÖİ projelerine ayrılan cari transferler hızla tarımsal destekleme bütçesinin iki katına yaklaşmıştır ama buradan oya tahvil edilebilir bir sonuç çıkarmanın olanağı olmadığı gibi, eğer muhalefet yeterince halka mal edebilirse, tersine etkilerde bulunması da beklenebilir.

Öte yandan, cari transferlerden sonra bütçenin en önemli harcama kalemi personel giderleridir. Normalde, bu ikisinin önem sırasının yer değiştirmesi gerekir ama, personel sayısının sürekli artmasına karşın, bizim bütçelerde personel ödeneklerinin yeri pek istikrarlıdır! Devletin SGK prim giderleri hariç tutulduğunda bu ödeneklerin payı Merkezi Yönetim Bütçesinde 2019 yılında yüzde 25, 2020'de a yüzde 23,9 ve 2021'de yüzde 23,3 iken, 2022'de yüzde 24,3'e "çıkacağı" öngörülmektedir. Buna karşılık, GSYH'ya oranla bu paylar 2019'de yüzde 5,8, 2020'de yüzde 5,7 ve 2021'de yüzde 5,3 iken, 2022'de 5,4'te kalacağı beklenmektedir. Çünkü bütçenin GSYH içindeki payının 2021'den 2022'ye yarım puan geriletilmesi hedeflenmektedir. (2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı, s.74, tablo I:42). Zaten personel giderleri artışı sahte bir Toplu İş Sözleşmesi ile belirlenmiştir. CB Programı şöyle ifade ediyor (s.61): "2022 yılında toplam personel giderleri, genel maaş ve ücret artış oranının toplu sözleşmede tespit edildiği üzere Ocak ayında yüzde 5, Temmuz ayında ise yüzde 7 olarak uygulanacağı dikkate alınarak belirlenmiştir". Bunlar, mevcut enflasyonist eğilimlerin altında gözükmektedir. Dolayısıyla, personel ödeneklerinde de seçimlere ilişkin bir kıpırdanma görmek mümkün olamamaktadır.

Sonuç olarak, Türkiye'de bütçelerin esnekliği çok azalmıştır. Gerçi mevcut ihale düzeninde, yatırımlarda, mal ve hizmet alımlarında, KÖİ yatırımlarına ilişkin döviz garantili transferlerde, yani bütçenin yaklaşık yüzde 20'sinde, yandaş sermayeye önemli rantlar aktarabilecek fırsatlar her zaman bulunabilmektedir. Ayrıca, Meclis'ten Ek Bütçelerle yeni bir yetki almadan, bütçe limitlerinin genişletilmesinin ve bunun bütçenin yüzde 10'undan fazlasını temsil eder duruma getirilmesinin illegal yolları da çalıştırılmaktadır. Ama bunlar, şimdiye kadar seçmene popülist destekler için kullanılmış değildir. Bundan sonra kullanılabilir mi? Kullanılsa bile etkili olabilir mi? Her iki soru açısından da yanıtımız olumlu değildir. Gene de, izleyip göreceğiz diyelim.

Türkiye'nin en önemli meselelerinden biri, halka dönük bütçeler oluşturulmamasıdır. İkincisi de, mevcut bütçelerin ciddi bir denetiminin yapılamaması yani halka ödediği vergilerin hesabının verilmemesidir. Bu sorunların çözümünde yol alabilmek için, bütçelerin sınıfsal özünü kavramış siyasal ve sendikal hareketlerin siyasete ağırlığını koymasına ihtiyaç vardır. Umarım bunun için çok beklemeyiz.