Laiklik ve bilimsel anlayış sahibi öğretmen açısından günümüzdeki durum çok daha vahimdir. Laik ve bilimsel eğitimi savunan sendikalara üye olan öğretmen sayısı 149 binin de altına düşerken diğerlerinin sayısı 600 bini geçmiştir. Günümüzde emekçiyi ve bağımsızlığı savunan gençlere göre, AKP’lisi ve MHP’lisi dahil yurt dışına kapağı atmak hevesinde olanlar çok daha fazladır.
27 Mayıs’ta, içişleri bakanının genelgesi üzerine ilçe milli eğitim müdürlerinin, 29 Mayıs günü cami avlularında kılınacak cuma namazı öncesinde camiye gelenlere maske ve dezenfektan dağıtmak için erkek öğretmenleri görevlendirdiklerini öğrendik! Bu haberi duyunca ister istemez insanın aklına 27 Mayıs 1960 devrimi ve arkasından da öğretmenlerimizin 60 yıllık serüveni geliyor. Bu bağlamda son 60 yılı şöyle özetlemek mümkün.
27 Mayıs 1960 devriminin bir ürünü olan 27 Mayıs Anayasası, memurlara sendika hakkı getirmesi gibi ülkede özgürlükçü bir havanın oluşmasını sağlamıştı.
Bu hava içinde, 1950’lerde genelde tutucu bir çizgi izleyen Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF) da kendi içinde düşünce devrimi yapmıştı. TÖDMF, 20 Şubat 1963 günü gerçekleştirdiği mitingde, “Başöğretmen Atatürk! Eğitim hizmetlerinin gerçek sahibi Türk çocuklarının, Türk halkının vefalı dostu biz öğretmenler seninleyiz. Bize inan bize güven…” sözlerini içeren bir ant içmişlerdi (Altunya, 2006: 39). Sendikalaşma hakkı yasalaşınca Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurulmuştu. TÖS’ün 1968’de düzenlediği Demokratik Eğitim Kurultayı’nda da öğretmenler, “Türküm, doğruyum, devrimciyim/ Yasam iç ve dış gavuru dışarı atmak,/ Yurdumu tez elden kalkındırmaktır/ Ülküm, işçiye iş,/ Köylüye toprak,/ Bebeye süt,/ Yavruya ekmek ve kitap,/ Gence gelecek sağlamaktır.../ Varlığım ulusal kurtuluşumuza ve bağımsızlığımıza armağan olsun...” diyerek ant içmişlerdi (TÖS; 1969: 505). Bu öğretmenlerin yetiştirdiği üniversite gençliği de, Cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerini sahiplenmiş, bağımsızlığı savunmuş, emekçiden yana olmuş ve “ABD defol” diyerek haykırmaya başlamıştı. Sınırlı sayıda üye sahibi ülkücü-milliyetçi sendikalı öğretmenlerin yetiştirdiği öğrenciler ise, aydınlanmacı değerleri, halkçılığı ve bağımsızlığı savunan gençlere saldırmakla meşguldü.
12 Mart 1971 silahlı kuvvetler muhtırası sonrasında 27 Mayıs Anayasası’nın demokratik açılımları yok edilince kapatılan TÖS yerine Tüm Eğitim Öğretim Emekçileri Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) kurulmuştu. TÖB-DER’in Eylül 1971 günü açıkladığı ‘Birliğe Çağrı’ bildirisinde de, “‘fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür’ insanlar yetiştirme görevini Mustafa Kemal’den alan öğretmenlerin, bilinçli birlik ve beraberlikle her güçlüğün üstesinden geleceklerine, demokratik hak ve özgürlüklerin tümüne titizlikle sahip çıkacaklarına inancımız tamdır” demekteydi (Altunya, 2006: 40). TÖB-DER’in tüzüğünde de örgütün amacının, “Atatürk devrimleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile anayasamızın milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti kapsamı içinde üyelerinin tüm ekonomik, sosyal ve özlük haklarını koruyup geliştirerek birleşmelerini sağlamak” olduğu açıklanıyordu (Altunya, 2006: 41). TÖB-DER’li öğretmenlerin yetiştirdiği öğrenciler de 1968 kuşağının değerlerine sahipti. Bu gençler için en önemli değerlerin başında sevgi ve özgürlük geliyordu, paranın hiç önemi yoktu. 1980 sonlarında, tüm baskılara karşın yaklaşık 200 bin üyesi olan TÖB-DER’den farklı değerleri savunan ve genelde tutucu iktidarlarca desteklenen ülkücü-milliyetçi sendikaları üye sayısı ise, toplamda 105 bin kadardı (Yıldırım, 2013).
12 Eylül 1980 Darbesi, Amerikancılığını gösterip bağımsızlık yanlısı cumhuriyet sevdalısı gençlerle TÖB-DER’lilerin üzerinden silindir gibi geçmişti. Ülkücü-milliyetçi sanıkları adi suçlardan yargılarken, Amerika karşıtı sanıkları anayasal düzeni devirmekten yargılamıştı. YÖK eliyle öğretmen yetiştirilmesine başlanmıştı. Ağırlıklı olarak 12 Eylül darbesinin düzenlemesiyle yetişen öğretmenlerin üye olduğu sendikalarda 2002 yılındaki durum şöyleydi: Laik ve bilimsel eğitimi savunan sendikaların üye sayısı 149 bine düşerken diğerlerinin sayısı 144 bine çıkmıştı. Bu öğretmenlerin yetiştirdiği gençlik için artık özgürlük değil para önemliydi. Cinlere, perilere ve depremlerin işlenen günahlar nedeniyle olduğuna inananların sayısı artmıştı, toplum da AKP’yi iktidara getirmişti.
Bu arada YÖK başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, 1997 Kasımından itibaren benim ‘Dünya Bankası- YÖK modeli’ dediğim ve çok eleştirdiğim (Okçabol, 1998; 2005) bir modelle öğretmen yetiştirilmesi uygulamasını başlatmıştı.
Yaklaşık 2002’den bu yana bu modelle öğretmen yetiştirilmektedir. Laiklik ve bilimsel anlayış sahibi öğretmen açısından günümüzdeki durum çok daha vahimdir. Laik ve bilimsel eğitimi savunan sendikalara üye olan öğretmen sayısı 149 binin de altına düşerken diğerlerinin sayısı 600 bini geçmiştir. Günümüzde emekçiyi ve bağımsızlığı savunan gençlere göre, AKP’lisi ve MHP’lisi dahil yurt dışına kapağı atmak hevesinde olanlar çok daha fazladır.
500 binden fazla askerimiz var. Bilmem ne kadar jandarma, polis ve bekçimiz var. Her camide imam var, caminin devamlı müdavimleri var ve imama yakın olan müdavimler var. İzmir'de cami hoparlöründen Çav Bella şarkısının çalınması üzerine, “Caminin dibinde ezanı dinletiriz” diyen bir içişleri bakanımız var! Başka işi yokmuşçasına, “Camileri fethedeceğiz” diyen bir diyanet işleri başkanımız var! İçişleri bakanı ne yapsın? Maske ve dezenfektan dağıtacak adam bulamayınca (!), cami dibinde önce öğretmenlere ezanı dinletecek!
Ülkemiz son 60 yılda bu hale getirilmeseydi, böylesi bir görevlendirme akla bile gelmezdi; şimdiki eğitim bakanı bakan olamayacağı gibi, eğitim bakanı olan kişi de, öğretmenlerin camide görevlendirilmesi üzerine (bu yazıyı okuduğunuzda) çooooktaaaan istifa emiş olurdu.
Bunlar teferruat; esas sorun gelecek! Bu gidişi durdurup laik, bilimsel ve kamusal eğitime dönemezsek, 10 yıl, 20 yıl sonra bu ülkenin hali ne olacak?
Kaynaklar
Altunya, N. (2006). Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye öğretmen hareketinde ulusal eğitim, 2. Ulusal Eğitim Kurultayı: “Küreselleşme ve Eğitim” 11-12 Haziran 2005. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.
Okçabol, R. (2005). Öğretmen yetiştirme sistemimiz. Ankara: Ütopya Yayınevi.
---- (1998). Eğitim fakültelerinin derdi belli! YÖK’ün derdi ne? Ankara: Eğitim-Sen Yayını.
TÖS (1969). Devrimci eğitim şurası: 4-8 Eylül 1968. Ankara. TÖS yayını.
Yıldırım, H. (2013). Türkiye’de öğretmen örgütlenmeleri. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi, yayımlanmamış yüksek lisans tezi.