Büyük yürüyüşün İttihat Terakki’nin savaş nedeniyle yapımı yarım kalan şehir kulübünden başlatılması, mekân olarak buranın seçilmesi başkaca uygun bir mekânın olmamasındandır.

1920 Devrimi sonrası Ankara: Caddelerin dili


1920 Devrimi sonrası Ankara: Caddelerin dili
Meclisin açılışı büyük dönüşümün başlangıcı olarak kabul edilebilir. 1923’e giden yolun açılışıdır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin kadroları rejim değişikliğinin yanı sıra tasavvur ettikleri “muasır medeniyet” seviyesine erişmenin yollarından biri olarak gördükleri mekansal düzenlemeleri ilkin Ankara üzerinde denemişlerdir. Ankara bu yanıyla model şehirdir. Sadece bu da değil, bunun yanı sıra kurucu ideolojiye uygun bir tarih anlatısıdır Ankara. Dilin caddelerde, bulvarlarda, sokaklarda sembolleştiği bir anlatı. Yazılanlar ve yazılmayanlarla… Evet yazılmayanların da dilidir Ankara. Bu yazı tarihi cadde, bulvar ve sokak adlarından hareketle bir okuma denemesidir. Erken Cumhuriyet dönemiyle sınırlandırılmıştır.

Büyük yürüyüşün İttihat Terakki’nin savaş nedeniyle yapımı yarım kalan şehir kulübünden başlatılması, mekân olarak buranın seçilmesi başkaca uygun bir mekânın olmamasındandır. Özellikle seçilmiş değildir. Bir rastlantıdır. Güzel olduğu kabul edilmelidir. Zira meşrutiyeti cumhuriyete taşıyacak olan kurucu kadrolar bu kulübün mensubudurlar. Dünya devrim tarihinde adı Jakoben olarak yazılıdır. İlhamını buradan alır. Şahdamarın başlangıç noktası burasıdır. Meclis binası sonradan “Ulus Meydanı” adını alacak olan Millet Meydanı’na bakar… Bütün “nümayişler”, resmi geçitler, kutlamalar burada yapılıyor. Vaktiyle ortasında Vali Dr. Reşit Bey’in yaptırdığı fıskiyeli bir de havuz olduğu ve milletin “tenezzüh sahası”, olarak kullandığı yazılıdır kitaplarda. Osmanlıdan kurtuluşun ve yeni rejimin müjdelendiği yerdir bu meydan. Ankara’nın tek oteli Taşhan buraya bakar ve bekâr mebuslar burada yatar ranza usulü.

Şahdamarı… Atatürk Bulvarı diyoruz, buradan başlıyor. Meydanlardan geçerek Çankaya’ya uzanıyor. Yılkı atlarının bırakıldığı yerdir, en eski adı “Hergele Meydanı”, şimdi Opera. Devamında Zafer Meydanı şimdi Sıhhiye sonrası Lozan ve az ötesi Kızılay Meydanı… Kızılay adı en çok değişendir, ilkin Cumhuriyet, sonrasında Kızılay, sonra Hürriyet, sonra yeniden Kızılay, şimdi halen Kızılay ama posta adresi “15 Temmuz Kızılay Milli İrade Meydanı!” Devam ediyoruz, geldiğimiz nokta Atatürk Meydanı… Meydanları geçerek Çankaya’ya uzanıyor şahdamarı.

Başlangıcında arkası, solu ve sağı var Atatürk Bulvarı’nın. Sırtını verdiği güzergâh Çankırı Caddesi’dir. Kurtuluş Savaşı’nın sevkiyat yoludur. İnebolu-Kastamonu üzerinden silah ve mühimmat sevkiyatı buradan yapılırdı at, katır ve öküz arabalarıyla . Yer altı Karakol örgütünün “kaçak” yoludur.

 Atatürk Bulvarı’nın başında sırtımızı “kaçak” yola dönersek sağımızda eski adı İstasyon Caddesi, sonraki adıyla Cumhuriyet Caddesi hafif bir meyille aşağı doğru uzanır. Ulus Meydanı’nda atlı Atatürk heykelinin görüş menzilinde, tren garı vardır. Cumhuriyet Caddesi’nin ulaştığı son nokta burasıdır. Ankara için bir devrimdir tren garı. 1892’de açılmıştır. İstanbul’ ve Eskişehir-Kütahya savaş cephesiyle irtibatlı demir yoludur. Cepheye asker, silah mühimmat, Ankara’ya İstanbul firarilerini taşır. Cumhuriyet Caddesi’nin sağında Birinci ve İkinci Meclis binaları yer alır. Birincisinden dört yıl sonra, 1924’te açılacaktır İkinci Meclis. Açılışından 11 gün sonra buradan dünyaya duyurulacaktır cumhuriyet. Şimdi müzesidir.

Caddenin solunda ise ağır misafirlerin konakladığı, cumhuriyet balolarının düzenleneceği Ankara Palas yer alacaktır 1928’de. Burjuvalığa aday yüksek bürokratların ve mebusların gözde mekânıdır. Millet için seyirliktir.

Bulvarın başındayız. Sırtımız “kaçak” yolda… Sol yönden yükselen caddeye eski adıyla Karaoğlan sonraki adıyla Anafartalar diyoruz. Çanakkale Savaşları’nın bir merhalesidir. Bir kahramanlık anlatısıdır Anafartalar . Yarbay Mustafa Kemal’in hanesine yazılan yengi onu Albaylığa taşımıştır. Anafartalar, Ankara’nın kalbi olarak tariflenen Ulus Meydanı’nı idam kararlarının uygulandığı Samanpazarı’na taşır. Cesetlerin bütün bir gün “üçayaklarda” sallandığı ve milletin “temaşa” ederek vakit geçirdiğini yazanlar vardır anılarında. İbretliktir.

Yeniden bulvardayız. Ulus’tan çıkıyoruz. Bu defa az ileride Opera Meydanı… Atatürk Bulvarı tam bu noktada buluşuyor Talat Paşa’yla. Talat Paşa tren garından başlıyor. Uzunca bir yol kat ederek “İdam Meydanı”nı geçiyor ve Dikimevi’ne ulaşıyor. Atatürk Bulvarındaki karşılaşmayı rastlandı olarak değerlendirmek doğru olmayacaktır. “Cumhuriyet ve sonrasına kadar uzanan siyasal gelişmelerin kaynağında bulunan anahtar kişidir Talat.” Karşılaşmanın bir rastlandığı olduğu kabul edilemez. Bilinçli bir kesişimdir. Aynı kulvardan, bulvar da diyebiliriz, önce Lozan Meydanı’na, ardından Zafer sonrasında da şimdi Kızılay diyoruz, Cumhuriyet Meydanı’na akacaklardır Mustafa Kemal ve Mehmet Talat.

Erken Cumhuriyet döneminin bütün caddeleri Atatürk Bulvarı’na akar. Kimi doğrudan kimi bir yerlerde birlerine ulanarak ya da kesişerek ama mutlaka Atatürk Bulvarı’na akar.

Mithat Paşa büyükler sınıfında yer tutar. Kocatepe’den başlar. Meşrutiyet ve Ziya Gökalp’le kesiştikten sonra Atatürk’le omuzdaş Zafer Meydanı’na uzanır. Mithat Paşa tahttan silah zoruyla padişah indirip padişah çıkartan, sonra onu da indirip bir başkasını çıkartan, 1876 Kanun-u Esasi’nin yapıcısı, meşrutiyet’in ilham kaynağı yaman bir devrimcidir. Ne kadar yazık, hazırladığı Kanuni Esasi’de padişaha sürgün etme yetkisi veren maddeyi ısrarla savunan da odur. Tahta çıkarttığı Abdülhamit bu yetkiyi kısa bir süre sonra kullanmıştır. Taif’e sürülen Mithat burada katledilmiştir. Devrim şehitlerinin ilklerinden kabul edilir.

Mithat Paşa Caddesi’nin Meşrutiyet Caddesi ile kesişmesi boşuna değildir ve gayet isabetli bir karşılaşmadır. Sonra Ziya Gökalp gelir.

Ne diyor Mustafa Kemal Gökalp için:

Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir” Namık Kemal, Mithat Paşa ile Ziya Gökalp’ın ortasında bir yerde Meşrutiyete yakındır. Namık Kemal İlköğretim Okulu diyoruz. arasındadır.

Ziya Gökalp Caddesi Cumhuriyet Meydanı’ndan başlar, altını çizmiştim, posta adresini saymıyoruz ve Kızılay’ diyoruz. Mükemmel bir başlangıçtır. Eriştiği yer kurtuluştur. Kurtuluş Meydanı diyoruz. Ziya Gökalp Caddesi’nin Kurtuluş Meydanı’na, Cumhuriyet Meydanı’nda karşılaştığı Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’yla birlikte aktıkları akılda tutulmalıdır.

Peki kimdir Necati Bey?

Mustafa Necati Bey Tevhid-i Tedrisatın ve Harf Devriminin mimarlarındandır. 1920’lerin Kuvvacı Milli Eğitim Bakanıdır. Çok genç yaşta, 1929’da henüz 35 yaşında iken hayatını kaybetmiştir. Zafer Meydanı’ndan sağa uzanan cadde Fevzi Çakmak iken sonra Dikmen daha sonra da Mustafa Necati’ye atfen Necati Bey adını almıştır. Fevzi Çakmak ise Mareşal unvanı eklenerek sonradan Anıtkabir‘i çevreleyen caddelerden birinin adı olacaktır. Necatibey caddesi Kumrular sokakla Milli Müdafaa Caddesine bağlanacak, Milli Müdafaa Caddesi Gazi Mustafa Kemal Bulvarını İnönü Bulvarına bağlayan köprü olacaktır.

İnönü’süz olmaz.

İnönü Bulvarı, Konya-Eskişehir yolunun kesiştiği noktadan başlar sağına soluna hemen bütün askeri kurumları Genelkurmay, Hava Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Jandarma Kuvvetleri topladıktan sonra Akay Yokuşu’nun dibindeki Atatürk Meydanı’na akarak Atatürk Bulvarı’yla birleşir. Çankaya’ya birlikte çıkacaklardır. Bu İnönü’nün asker halidir.

Bir de Lozan var. İsmet Paşa Lozan’dır. Lozan, “Ben buraya Mondrostan değil, Mudanya’dan geldim” sözüyle İngiltere’nin küstah delegesi Lord Curzon’a savaş meydanlarında kazanılan zaferin çizdiği sınırları hatırlatan İsmet İnönü’dür.

Zafer Meydanı, Lozan Meydanı, Cumhuriyet Meydanı peş peşe sıralanır ve Ankara’nın bütün bulvarları, caddeleri şah damarı dediğimiz Atatürk Bulvarı’ndan Cumhuriyet Meydanı’na karışır buradan da Çankaya’ya uzanır.


Bir de yazılmayanlar var. Adlarını bulvarlarda, caddelerde göremediklerimiz var. Kâzım Karabekir’e uzakça da olsa bir yer bulduk 1940’tan sonra. İnönü’nün işidir. Bu iyi. Öte yandan, peki tamam, haydi vazgeçtik Rauf Orbay’dan, Refet Bele’den, Ali Fuat’tan… Bunlara siyasi “muarız” dedik. Ama en azından Meşrutiyet Caddesine açılan sokakları Atıf Kamçıl, Resneli Niyazi, Ohrili Eyüp Sabri diye adlandırıp sıralasak; bakın Talat Paşa’nın yanına keşke Enver’i, Cemal’i de koysaydınız demedim, pek şık olmaz mıydı? Olurdu fikrimce.