"Lozan’a ek protokolün 'dip notu' bu yüz elli kişilik 'hainler' listesidir. 150’likler olarak anılıyorlar."

150'likler ve Ferit Tek'in hikayesi

Sonra galipler mağlupları masaya çağırdılar sırayla Almanya, Bulgaristan, Avusturya, Macaristan, Türkiye… Önceden hazırladıkları “barış metinlerini” antlaşma olarak imzalattılar. Türkiye’nin imzaladığı metne Sevr diyoruz. Ankara reddetmekle kalmayıp Damat Ferit başta olmak üzere imzacı dört kişiyi, İstiklal Mahkemesi kararıyla idam cezasına çarptırdı. Ankara Sevr’i yırttı, savaşa devam kararı aldı.

Ankara 1914’te başlayan birinci büyük savaşı, Lozan’da masadan kalktığı 24 Temmuz 1923’te bitirmiştir. Lozan eksiğiyle gediğiyle yeni kurulan devletin, Türkiye’nin tescilidir. Tapusu diyebiliriz.

Tapu iyi güzel de imzalanan antlaşmanın ana maddelerinin dışında yer alan ve genel olarak savaş sonrası antlaşmalarda teamül haline gelen genel af kuralının ek bir protokolle metne eklenmiş olması Türkiye açısından bazı sorunlar yaratmış, delegasyonunun imzalamak durumunda kaldığı protokolün birinci maddesi Büyük Millet Meclisi’nde ateşli tartışmalara neden olmuştur:

"Türkiye’de oturanlardan hiç kimse ve karşılıklı olarak Yunanistan’da oturanlardan hiç kimse, 1 Ağustos 1914 ile 20 Kasım 1922 tarihleri arasında askeri ya da siyasi davranışı yüzünden ya da bugünkü tarihli Barış Antlaşmasına imza koymuş bir yabancı devlete ya da bir devletin uyruklarına bir yardımda bulunmasından ötürü, Türkiye’de ve karşılıklı olarak Yunanistan’da hiçbir bahane ile tedirgin edilmeyecek ve incitilmeyecektir…"

Tamam incitilmesin de hainleri ne yapmalı?

Çetrefil soru bu. Zira çok Fazlalar. Ankara ilkin af haricinde tutulmasını istediği hayli kalabalık bir liste hazırlıyor. Ancak Lozan bu sayıdan “tenkisat” yapılmasını istiyor. Ben koyun pazarlığı diyorum; bakar mısınız, Ankara “dokuz yüz”e iniyor, Lozan “hele hele” diyerek diretiyor. Ne yapsın Ankara, zar zor altı yüze iniyor fakat Lozan pazarlıkçı, üç yüz, sonunda al külah ver külah yüz elli’de karar kılınıyor. Elbette pazarlık diplomatik üslupla yapılmıştır ancak sonuç değişmiyor ben yalnızca böyle olabileceğini hayal ediyorum.

Lozan’a ek protokolün “dip notu” bu yüz elli kişilik “hainler” listesidir. 150’likler olarak anılıyorlar. Ancak şu var, Türkiye isimlerini saptadığı bu yüz elli kişiyi herhangi bir şekilde yargılayamayacaktı. Yalnızca sınır dışında bulunanların ülkeye girmesini yasaklayabilecek, ülkede bulunanları dilerse sınır dışına çıkarabilecekti. Ve tabi ki genel af karşılıklı olarak yapılacak suç ise Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1 Ağustos 1914 ile Lozan Konferansı’nın açıldığı tarih olan 20 Kasım 1922 tarihleri arasında işlenmiş olacaktı. 

Güzel. Güzel de onca “hainin” arasından en “hain” olanları nasıl saptamalı?

Elde bir kılavuz var. Meclis’in açılışından hemen sonra Nisan sonunda çıkartılan Hıyanet-i Vataniye Kanunu. Bu kanuna göre Meclis’in otoritesini tanımayarak ona başkaldırmak vatan hainliğidir.  

Kontenjanın yüz elliyle sınırlı, kanun da bir hayli geniş kapsamlı olunca Meclis’e sunulan listede “kendi hainlerinin” yer almadığını gören milletvekillerinin saç saça baş başa girmelerini tabii karşılamak gerekir.  

Şimdi gizli celsedeyiz:

İçişleri Bakanı Ferit Bey’in 16 Nisan 1924 tarihinde Meclis kürsüsünden okuduğu yüz elli kişilik listenin milletvekilleri arasında büyük bir hayal kırıklığı yarattığı bağırıp çağırmalardan ve o günlerde çok moda olan ayak patırtılarından anlaşılıyor. “Kendi hainlerinin” kontenjan dışı kaldığını gören milletvekilleri ayaklarını sertçe yere vurarak patırtı çıkartıyorlar.

Ferit Bey patırtılar arasında konuşmasına devam ediyor ve liste hazırlanırken yapılan değerlendirmenin yalnızca kişinin geçmişine değil, gelecekte de hainliğini sürdürme potansiyelinin olup olmadığına bakılarak yapıldığını ileri sürüyor:

"Yalnız baylar, Bakanlar Kurulu vardığı kararda şunu düşündü: Dedi ki bir adam şöyle bir alçaklık yapmış, bir öteki de böyle, fakat berikinin bugün aynı kudrette olarak aynı alçaklığı yapabilmesi olanak ve olasılığı yok gibidir. Fakat, öteki, aynı alçaklığı yapabilmek için bugün aynı güç ve kuvvetlerle donatılmıştır ve örgütlüdür. Bu noktayı yalnız geçmişi göz önünde bulundurarak değil, gelecek bakımından da düşünmek gerekir…"

Aralarında Tunalı Hilmi, Yusuf Akçura gibi ünlü isimlerinden de bulunduğu bazı milletvekilleri ikna olmaya yanaşmazlar. “Prensip, prensip” diye tuttururlar. Eh, Ferit Bey’in de sabrının bir sınırı olmalı. Öfkeyle ve bağırarak konuşmasını sürdürür:

“Efendim, prensip diye ne istiyorsunuz? Hain, Hain…Ne prensibi? Yalnız hainliğin yönü ve türü bakımından ancak bir sınıflandırma yapılabilir. Yoksa prensip nedir?”

Hukuk profesörüdür Yusuf Akçura, kürsüye gelir. “Ben” der “günde üç defa kürsüye gelerek zamanınıza harcayan arkadaşlarınızdan değilim…” 

Gülüşmeler, alkışlamalar, bravo sesleri arasında konuşmasını sürdürür Akçura ve özeti şudur:

“…Sanıyorum ki, herhangi bir adam için verilecek kararların en ağırını vereceğiz. Liste çabuk gelsin çünkü karnımız aç, akşam yakın, iftara yetişeceğiz, görüş ve düşünüşü geçerli olamaz…önce prensip…”

Kürsüye kırk yılda bir çıktığını söyleyen Akçura bunun acısını çıkartırcasına çok konuşmuş olmalı ki iftara yetişmek isteyen milletvekilleri onu kürsüden rica minnet indirirken, İçişleri Bakanı Ferit Bey 150’lilerin hazırlanmasında hakim olan prensipleri açıklamak üzere kürsüye çıkar:

  • İç ayaklanmaların çıkartılması
  • Kuvay-ı İnzibatiyenin kurulması
  • Sevr antlaşmasının kabul ve imzalanması
  • Çerkes Ethem ayaklanması
  • İzmir’de Çerkes Kongresinin toplanması

Bu arada Damat Ferit’in yurt dışında iken öldüğünden habersiz oldukları anlaşılan bazı milletvekilleri kıyameti kopartır. Sevr listesinde damat efendi yoktur. İçişleri Bakanı Ferit Tek bunun nedenini açıklarken şunları söyler:

“Sadrazam Damat Ferit, Hariciye Nazırı yine Damat Ferit’miş. Cehenneme gitti. Binaenaleyh listede yok…” Böylece Ferit, Ferit’in ölümünü duyurmuş olur.

Meclis’in onayladığı liste Bakanlar Kurulunun önüne geldiğinde tek tek sayarlar. 150’den bir eksiktir. Birinin aklına geliverir Köylü gazetesinin sahibi Refet. Zavallıcık. Eksik tamamlansın diye listeye ekleniverir. Tamamlanır.

Refet eklenirken Ferit kurtulur. Ferit, Muhtemelen Mustafa Kemal’in özel affına mazhar olmuştur. Aksi taktirde yurt dışına çıkarılacaklar için hazırlanan “kara liste”de yerini almaması için bir neden yoktur. Ferit Tek’ten söz ediyorum.

150’likler listesinin hazırlayıcısı ve savunucusu dönemin  İçişleri Bakan Ferit Tek!

Gazeteci milleti tekin olmaz. Ahmet Emin (Yalman) Vatan gazetesinde belgelerini de ortaya koyarak tam da 150’likler meselesi ateşli bir şekilde konuşulup tartışılırken bir yazı yayınlar. Şimdi ben bunları başka bir gazeteci İlhami Soysalın “150’likle” adını taşıyan kitabından okuyup aktarıyorum. İmalıdır. Yazılanlara  göre Ferit Bey sınır dışı edilen bir takım Ermeni zenginlerin yeniden yurda gelmelerine aracılık yapmıştır. 

İmalı da olsa eh, ne var bunda denilebilir ancak arkasından gelen başka bir iddia pek öyle geçiştirilecek türden değildir. Ahmet Emin, Ferit Tek’in 1919’da Damat Ferit Paşa’nın kabinesinde Bayındırlık Bakanı iken çekmiş olduğu bir telgrafı yazdığı yazının kuyruğuna belge olarak takmıştır. Telgraf şöyledir ve Mustafa Kemal’e dairdir:

“…Paşa meselesine gelince (…) kendisini geri çağırdık. Gelmiyor, fena ediyor. Çünkü İngilizler her şeyi bıraktılar, bu noktada ısrar ediyorlar. Maksat memlekete hizmet etmek ise, Ortada çok şükür kendisinden başka kumandan yok değil, mademki dönüş lüzumu bir dış meselesi halini aldı, başkasını vekil bırakıp dönmeliydi. Bilhassa İngilizler de, dönüşte kendisine bir şey yapmayacaklarını resmen vaat ettiler.”  

Buyurun bakalım. 

Telgraf ortada, Ferit Tek'in eli ayağı bağlanış,inkârdan gelecek hali kalmamış. Son bir gayretle çektiği bu telgrafın şifreli olduğunu iddia ederek Refet (Bele) Paşa’yı imdada çağırmış. Tanık tuttuğu Refet Paşa ne dese beğenirsiniz:

“Ferit Bey o zaman Samsun’un İngilizler tarafından işgaline imkan vermeye uğraşıyordu. Milli Mücadelenin de aleyhindeydi.”

Nasıl ama…

Ferit Tek canhıraş savunduğu listeyi onaylama imkânını bulamadan 21 Mayıs 1924’te istifa etmek zorunda kalmıştır.

Diretse kim bilir, ihtimaldir, gazeteci Refet’in yerine listeye kaydı yapılabilirdi! 150’liklerin tertibi ve  Ferit Tek’in özet hikâyesi bundan ibarettir. Vesselam! 

Yararlanılan kaynaklar:

*Meclis Gizli Zabıtları 4. Cilt, İş Bankası Yayınları, Ankara 1985
*İlhami Soysal, 150’likler, Gür Yayınları, İstanbul, 1985
*Kâmil Erdeha, Yüzellikler, Tekin Yayınevi, 1998