12 Mart dönemi, bir bakıma 12 Eylül 1980 darbesinin provası ve öncüsüdür.

12 Mart 1971 Muhtırası

Demokrat Parti gibi, Türkiye’yi küçük Amerika’ya dönüştürme düşünü kuranlar, hukuka aldırmayanlar, Amerikancı, gerici ve piyasacı anlayışta olanlar için, bir grup subayın 27 Mayıs 1960 günü yönetime el koyması, darbedir. Bağımsızlıktan, barıştan, emekten, hukuktan ve laiklikten yana olanlar için ise bu darbe, devrim niteliğindedir. Çünkü Cumhuriyetin aydınlanmacı değerleri yeniden gündeme gelmiştir. Çağdaş bir anayasa kabul edilmiştir. Yasamanın ve yürütmenin anayasal çizgiden sapmaması için Anayasa Mahkemesi (AYM) kurulmuştur. Emekçiler gerçek sendika kurma hakkını almıştır. Gençlerin Nazım Hikmet gibi değerleri tanımasının önü açılmıştır. 

27 Mayıs Anayasası ile toplumda gözlenen düşünsel gelişmelerden, 19 Mayıslarda ‘Bağımsızlık Yürüyüşü’ başlatan devrimci gençlerden, yine Süleyman Demirel gibi, Amerikancı ve gericiler rahatsız olmuştur. Rahatsız olanlar bu nedenle komünizmle mücadele derneği kurmuşlardır; ilerici yükseköğretim gençlik örgütü olan Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) sağcı bir kuruluşa dönüştürmüşlerdir. S. Demirel ilerici ve yurtsever öğrencilere karşı ülkü ocakları gibi sağcı kuruluşları desteklemiştir. S. Demirel’in iç işleri bakanı, “İti (solcuyu) kurda (ülkücüye) kırdıracağız” demiştir. Genelkurmay başkanlığından gelen Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay da, ülkücüler konusunda kendisini uyaran İnönü’ye “Onlar komünizme karşı mücadele eden çocuklar” diyerek, ülkücülere sahip çıkmıştır. S. Demirel, Anayasa’nın millete bol gelmesinden, Amerikancı genelkurmay başkanı M. Tağmaç ise, sosyal uyanışın ekonomik kalkınmayı geçmesinden şikayet etmişlerdir. 

Silahlı kuvvetler komuta kademesi, MİT ajanları Mahir Kaynak ile Mehmet Eymür’ün ‘sol içerikli darbeye girişeceklerini ihbar ettiği Milli Demokratik Devrimci subayları tutuklanmış ve 12 Mart 1971 günü Cumhurbaşkanı’na bir muhtıra vermiştir. Türkiye İşçi Partisi (TİP), DİSK, Dev-Genç ve Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) gibi sol kuruluşlardan rahatsız olan muhtıracılar, durum düzeltilmediği takdirde yönetime el koyacaklarını belirtmişlerdir. TİP ve sol kuruluşlar kapatılırken Başbakan S. Demirel istifa etmiş, CHP’den ayrılan Prof. Dr. Nihat Erim, başbakan olmuştur. Erim hükümetleri yurtsever gençler ve aydınlara karşı hışımla yaklaşmıştır. Mahir Çayan gibi devrimci gençler yargısız infazla öldürülmüştür. Anayasaya sahip çıkan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan, Anayasayı değiştirme suçlamasıyla haksız ve hukuksuz bir şekilde idama mahkum edilmişlerdir. 27 Mayıs Anayasası’nda anti-demokratik değişiklikler yapılmış ve memurların sendikalaşma hakkı iptal edilmiştir. Bu faşist dönemin başbakanı N. Erim, 1968 üniversite olayları mecliste tartışılırken, S. Demirel’e karşı “Düşünülmelidir ki, geri kalmış bir ülke olan 1968 Türkiye’sinde en üst bilim kuruluşu olan üniversitelerimiz, toplumsal gelişimde baş görevleri olduğu mecburiyetini duymalıdırlar. Görev sorumluluğunu duyan üniversiteli gençler, bugünkü bozuk düzen içinde, halka dönük eğitim reformu istemektedirleri” demiş olan kişidir.  

Hasan Ali Yücel’in bakanlığının son günlerinde 19 Haziran 1946’da çıkarılan Üniversite Kanunu, Naim Talu’nun başbakanlığında 20 Haziran 1973’de, üniversitenin özerkliğini sınırlayacak şekilde değiştirilmiştir. Bu yasayla Yükseköğretim Kurulu (YÖK) oluşturulmuştur. Ancak AYM, YÖK ile ilgili maddeyi, 27 Mayıs Anayasası’na aykırı bularak iptal etmiştir. 

Bir bakıma 12 Mart sürecinde S. Demirel’in istedikleri gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte iki olumlu gelişme olmuştur. 1971-1972 öğretim yılında ilk ve ortaöğretim genel müdürlüklerinin yapısı değiştirilmiş, ortaöğretimin parçası olan ortaokullar, ilköğretim genel müdürlüğüne devredilmiştir ve meslek ortaokulları kapatılmıştır. 14 Haziran 1973’de de 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu çıkarılmıştır. İlkokul ve ortaokulu içeren 8 yıllık eğitime temel eğitim adı verilerek zorunlu hale getirilmiştir (bir ek maddeyle 8 yıllık zorunlu eğitim uygulaması ertelenmiştir. 8 yıllık zorunlu eğitim ancak 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu kararlarından sonra Ağustos 1997 uygulanmaya başlanmıştır).  

Ancak normal demokratik sürece geçildiğinde Ocak 1974’de Bülent Ecevit/CHP- Necmettin Erbakan/Milli Selamet Partisi koalisyonu kurulmuştur. 9 ay süren bu hükümet zamanında Kıbrıs Harekatı gerçekleştirilmiş, imam hatip liselerine giden öğrenci sayısının yüzde 70 kadar azalması üzerine Erbakan’ın ısrarıyla imam hatip ortaokulları yeniden açılmıştır.  

1975-1980 yılları arasında S. Demirel Erbakan ve Alparslan Türkeş ile iki kez milli cephe hükümeti kurmuş bir kez de azınlık hükümeti kurmuştur. 25 yılda 37 imam hatip okulu açılmışken, S. Demirel bu iktidar dönemlerinde 300 dolayında imam hatip okulu açmıştır. Bu yıllarda sağ-sol kavgası yoğunlaşmış, Zürcheri bu dönemi, “Sağ ve sol arasındaki mücadele eşit bir mücadele değildi. 1974-1977 yıllarındaki ‘Milliyetçi Cephe’ hükümetleri zamanında, polis ve güvenlik güçleri, Türkeş’in MHP’sine tahsis edilmişti” diyerek değerlendirmiştir. AKP kadrolarının önemli bir bölümü, S. Demirel’in açtığı imam hatip okullarının mezunlarıdır. 

12 Mart dönemi, bir bakıma 12 Eylül 1980 darbesinin provası ve öncüsüdür. S. Demirel iktidarları ile 12 Mart dönemi, N. Erbakan’ın 24 Aralık 1995 ve R. T. Erdoğan’ın da 3 Kasım 2003 genel seçimlerinden sonra iktidar olmalarına kapı açan yıllardır.

Son günlerde yaşanan ekonomik sıkıntılar, gazetecilere/siyasetçilere yapılan saldırılar ve hukuk dışı uygulamalar ise, elli yıl öncesinin aksine toplum yararına olacak gelişmelere kapı açacak gibi görünüyor. 

[email protected]