Verşan Kök ve Melih Gökçek yargılanmalı: Şehir Plancıları Odası'ndan Gözde Güldal ODTÜ mücadelesini anlattı

Eylül 2017'de başlayan ve kamuoyunda 'ODTÜ Yolu davası' olarak bilinen dava, geçtiğimiz hafta mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararı ile tekrardan gündeme geldi. Süreci başından sonuna takip eden Şehir Plancıları Odası Ankara Şube Başkanı Gözde Güldal ile hem mahkeme sürecine dair hem de kent üzerine konuştuk.

soL - Haber Merkezi

2017 Yılında ODTÜ yönetimi ve Ankara Büyükşehir Belediyesi arasında gerçekleşen bir protokolle başlayan "ODTÜ Ormanı" davası sonuçlandı.

İmzalanan protokolün ardından yoğun tepkiyle karşılaşılan dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in gerçekleştirdiği doğa katliamını rekor olarak duyurduğu sürecin sonunda Şehir Plancıları Odası'nın yol planlarına açtığı dava haklı bulunarak, yürütmeyi durdurma kararı verildi.

Dava sürecine ilişkin ve mevcut durum hakkında görüşlerini aldığımız Şehir Plancıları Odası Ankara Şube Başkanı Gözde Güldal, soL'un sorularını yanıtladı. 

8 Eylül 2017 tarihinde ODTÜ ve Ankara Büyükşehir Belediyesi arasında imzalanan protokolle başlanan, kamuoyuna ‘’ODTÜ Yolu’’ projesi diye geçen olayda Şehir Plancıları Odası’nın açtığı dava için yürütmeyi durdurma kararı çıktı. Mahkeme süreci ve bundan sonrası için bilgilendirme yapabilir misiniz? Bu karar ne anlama geliyor? 

Güldal: Ankara Büyükşehir Belediyesi, Kasım 2016’da Bilkent Şehir Hastanesi ulaşım güzergahlarına ilişkin ilk planı onaylamıştı. Planlanan bu yolların Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) ve ODTÜ’yü tehdit ettiğini fark ettik ve onaylanır onaylanmaz plana dava açtık. Türkiye’nin en önemli problemlerinden biri; yargıya taşınmış bir imar meselesinde nihai yargı kararı gelene kadar kurumların umarsızca planı uygulamaya devam etmeleri. Açtığımız davaların yüzde 85ini kazanıyoruz ama süreç uzun sürüyor, kazanım elde edene kadar tüm uygulamayı, inşaatı bitiriyorlar. Bu anlamda eğer 2016’daki uyarımız kurumlarca dikkate alınsaydı karşımıza bu yol projesi hiç gelmeyecekti. Ama ne yazık ki belediyenin bu planından yaklaşık 5 ay sonra, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ODTÜ’yü ve AOÇ’yi talan edecek olan yol planları onaylandı. 50 metre genişliğinde “ODTÜ Yolu” olarak adlandırdığımız bir yol. Tescilli orman arazisi ve 2. derece doğal SİT alanı olan ve olası arkeolojik SİT alanı özelliği taşıyan ODTÜ arazisi üzerinden yaklaşık 5 km uzunlukta geçirilmesi planlanmıştı. 3000'in üzerinde çam ağacı kesilecek ve koskoca bir doğal alan ortadan ikiye ayrılacaktı. Bu planı da derhal yargıya taşıdık Nisan 2017’de. 

'KURUMLAR PLANI CİDDİYE ALMADI'

Hem bizim hem diğer örgütlerin hem de ODTÜ bileşenlerinin uyarıları yine hiçbir kurum tarafından dikkate alınmadı ve Eylül 2017'de ODTÜ Rektörü Verşan Kök ile o zamanki Belediye Başkanı Melih Gökçek, iki sayfalık bir protokol üzerinde anlaştılar. Protokolle yolun 38 metreye düşürüldüğünü iddia ettiler. Hadi Melih Gökçek yol yordam bilmeyen ya da özellikle bilimsel yolu yordamı tercih etmeyen cahil bir insan, Verşan Kök Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden birinin profesör ünvanlı rektörü. Bir planlamanın bu şekilde yapılamayacağını biliyor olması gerekmez mi? O masa ve bilimsel, teknik hiçbir altyapısı olmayan o protokol, bugün ODTÜ’nün mekânsal anlamda sürüklendiği uçurumun kıyısıydı ve Verşan Kök ile Melih Gökçek el ele vererek o kıyıdan aşağı attılar ODTÜ’yü. Ertesi gün gece yarısı iş makineleri geldi 38 metrenin çok üzerinde bir genişlikte alandaki ağaçlar dümdüz edildi. Melih Gökçek bir gecede yolu açtık diye gururla paylaştı haberi. 

'VERŞAN KÖK VE MELİH GÖKÇEK YARGILANMALIDIR'

Bu talanı tasarlayan plana Nisan 2017’de açtığımız dava yaklaşık 2,5 senenin sonunda sonuçlandı. Mahkeme söz konusu 50 metre genişliğindeki yolun etkilerine dair bütüncül bir değerlendirme ve analizin yapılmadığını, plan değişikliklerinin yeterli uzman ekip tarafından hazırlanmadığını vurgulayarak projeyi durdurma kararı verdi. Bugün ulaşım ve ekoloji alanlarında uzman kişiler, bu yolun Eskişehir yolu ve İncek bölgesindeki rantiye yapılaşmanın yarattığı trafik problemi için kalıcı bir çözüm ihtiva etmediğini, kısa süreli çözüm adına keşmekeşe ve doğal alan tahribatına sebep olduğunu netlikle ortaya koymaktadır. Davaya bakan bilirkişilerin de ortaya koyduğu üzere, bu tür projelerin bir ulaşım ana planı doğrultusunda hazırlanması gerekir. Tüm uzman görüşlerin işaret ettiği şekilde yol projesi derhal durmalı, alanda yeniden ekolojik bütünlüğün sağlanması adına gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Verşan Kök ve Melih Gökçek kamu malına zarar vermekten yargılanmalıdır. 

'MEKANIN KENDİSİ POLİTİKTİR'

ODTÜ Yolu ile paralel olarak şekillenen bir proje de Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü'nden başlayan ve Bilkent Şehir Hastahenesi'ne kadar uzanan bir bulvarın kullanıma açılmasıydı. ODTÜ Ormanı da Bilkent Şehir Hastahanesi'ne ulaşım gerekçesi ile talana açılmıştı. Tüm bunların kente dair sınıfsal bir arka plan taşıdığını söyleyebilir miyiz?

Güldal: Mekanın kendisi başlı başına politiktir. İktidar olmak mekan üretme, onu denetleme, mekânsal ilişkileri kurma, yönlendirme gücüne sahip olmak demektir. Dolayısıyla kentte olan biten her şey siyasi belirlenmelerden azade, tamamıyla yansız saf bilim ile ortaya çıkmaz. Sen kapitalistsen başka bir mekan üretirsin, sosyalistsen bambaşka. Sınıfın neresiyse ya da hangi sınıfların desteğiyle hareket ediyorsan oranın bir belirenidir mekan. 

Bugün AKP, sırtını inşaata dayayıp palazlanan, işçi ve doğa sömürüsü üzerinden kar elde eden tüm şirketlerin temsilcisidir ve mekanları bu sınıfların karını artırmak için üretmekte ve düzenlemektedir. Bu şekilde iktidarını korur. Tabi iktidarını korumak için, sömürdüğü toplumu da bir şekilde iyi işler yaptığına ikna etmelidir. Bu noktada tüm kesimlere hizmet ediyor  tablosu çizer. İşte bunun böyle olmadığını her yerde, her alanda, her uygulamada sezmek, göstermek gerekir. 

Bugün “tüm kentlilere hizmet edecek devasa bir hastane yapıyorum ve bu amme hizmetine en rahat şekilde ulaşılsın diye yollar açıyorum” diyerek meşruiyet sağlamaya çalıştığı projenin arka planında kirli bir ortaklık vardır. ODTÜ yolunun sonunda kapitalizmin çarkları arasında insanları gerçekten iyileştirme derdinden giderek uzaklaşan, ticarileşen tıp sektörünün devasa bir mekansallığı vardır. İşçi ölümlerinin hat safhada olduğu inşaat sektörünün istekleri karşılanmaktadır. Daha fazla yol, daha fazla hız isteyen otomobil lobisi beslenmektedir. Biz burada topluma gerçekten optimum hizmeti sunacak bir hastanenin basit bir yoluna karşı değiliz. Biz burada ve benzer tüm uygulamalarda doğanın, emekçinin geleceğini korumak adına mücadele ediyoruz. 

Bu noktada hükümetin sunduğu kamusal hizmetlerin, kent yaşamı ve dokusuna verdiği tahribatı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Güldal: Bu tahribat dediğim gibi şirketlerin isteklerini karşılamak için ortaya çıkan bir tahribat. Ankara çok uzun süredir bu isteklerin izlerini taşıyor. Başta kent kimliği kayboluyor ve doğal alanlar tahrif oluyor, hala. Yerel yönetimlerde bir değişiklik oldu ancak henüz buna planlı bir biçimde bir dur diyebilmiş değiliz. Bu anlamda bir araya gelmemiz ve kamucu, toplumcu yönelimleri tartışıp bir çerçeveye oturtmamız gerekiyor. Ancak o zaman insan gibi yaşayıp, yolculuk yapıp, kamu hizmetlerine ulaşacağız. Ve ancak o zaman kimlikli ve gerçekten doğal kalan alanlarda benliğimizi bulup toplumsallığımızı yeniden üretebileceğiz. 

ODTÜ’YÜ GERİCİLİĞİN KUCAĞINA ATTIĞI BİR PROJE 

Bu kamusal hizmetlerin son günlerde en çok tartışılanı yine ODTÜ yönetimi ve KYK arasındaki protokolün ardından ‘’ODTÜ Kavaklık’’ alanında başlatılan yurt inşaatı. 

Güldal: ODTÜ Kavaklık alanına yapılacak KYK yurdu, ODTÜ Rektörü Verşan Kök’ün içeriksiz, usulsüz bir protokol marifetiyle ODTÜ’yü gericiliğin kucağına attığı bir proje. İleri düzeyde kaliteli mekanları tamamıyla kendi kontrolünde, bünyesinde üretebilmiş ODTÜ, tüm birikimini bir kenara bırakıp, KYK’ya ihtiyaçların çok ötesinde bir yurt kompleksi yaptırıyor. 2000 kişilik ve içinde çok fazla yapılaşmaya sebep olacak kullanımların olduğu çok büyük bir proje. ODTÜ’nün bu büyüklükte bir komplekse ihtiyacı var mı, bu tartışılır. Bu denli büyük projeye neden ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymuyor ODTÜ yönetimi. Bir de bunun üstüne yüzlerce ağacın bir günde ezilip yok edilmesine izin vererek ve öğrencilerine polis şiddeti uygulanmasına göz yumarak ürettiriyor bu mekanı. Bu ODTÜ tarihinde bir utanç tablosu olarak yerini aldı. 

Hükümetin, öğrencilerin barınma ihtiyacına yönelik hizmetlerinin kalitesi, Türkiye'nin dört bir yanındaki örneklerle hepimizin malumu. Denetimsizlikler nedeniyle çıkan felaketler, düzenlenen gerici etkinliklerle öğrencilerinin düşünce yapılarının değiştirilmeye çalışılması, siyasi baskılar… Bunlar ne yazık ki devlet yurtlarının hali pürmelali. ODTÜ öğrencileri gayet açık şekilde taleplerini dile getirdiler, “KYK değil ODTÜ yurdu” istiyoruz dediler. ODTÜ bileşenleri, çeşitli belediyeler ve meslek odaları ODTÜ’nün ilerici geleneklerine ve mekansallıklarına yakışır bir mekanı üretmek için ellerini taşın altına koydular. ODTÜ rektörlüğü bu konuda KYK ile olan tüm anlaşmaları derhal bozmalı ve doğayla uyumlu en iyi mekan alternatiflerini üretmeli ve öğrencilerine sunmalıdır.