Vangelis Kehriyotis anısına / Εις μνήμην του Βαγγέλη Κεχριώτη

Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi ve Tarih Vakfı Başkan Yardımcısı olan Vangelis Kehriyotis hayatını kaybetti.

Bugün kaybettiğimiz tarihçi Vangelis Kehriyotis'in Türkçe'de yayımlanan son makalelerinden biri Osmanlı Meclis-i Mebusan üyesi Pavlos Karolidis'in yaşamına ve farklı aidiyetlerine dairdi. Kehriyotis, "Atina'da Kapadokyalı, İzmir'de Atinalı, İstanbul'da Mebus" olarak görülen ve hayatını sürdüren Karolidis'in ve onun iç içe geçen, çoklu kimliklerinin hikayesini anlatıyor ve "kimlik laboratuvarı" olarak adlandırdığı Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde ortaya çıkmış olan ve bugüne yansıyan karmaşık "bilmeceyi" çözmeye çalışıyordu.

46 gibi çok genç bir yaşta yitirdiğimiz Kehriyotis'in ömrü tıpkı hikayesini anlattığı Karolidis gibi bu üç kentin, Atina, İzmir ve İstanbul'un yarattığı tarihsel ve güncel evrenin belirleniminde geçmişti. Muhakkak ki bu şehirlerin hepsinde farklı kimlikleri ve aidiyetleri vardı ancak o hep "bizden" biriydi.

Vangelis Kehriyotis, 30 Eylül 1969'da Atina'da doğdu. Lisans eğitimini 1992 yılında Atina Üniversitesi Tarih ve Arkeoloji Bölümü'nde tamamladı. 1996 yılında Yüksek Lisans derecesini Essex Üniversitesi karşılaştırmalı tarih programından alan Kehriyotis, Atina Üniversitesi'ndeki doktora çalışmalarının ardından 2005 yılında Leiden Üniversitesi'nde Eric J. Zürcher'in danışmanlığında yazdığı "Osmanlı'nın Son Döneminde İzmir Rumları: Özerklik ve Yurtseverlik arasında Gayrı-Müslim bir Osmanlı Cemaati" başlıklı tezi ile doktor ünvanı aldı. 2003 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi'nde Osmanlı tarihi dersleri veren Kehriyotis, geç Osmanlı döneminde milliyetçiliklerin gelişimi ve özellikle Rum Cemaati'nin siyasal faaliyetleri ve kültürel/politik temsilleri üzerine odaklanan araştırmalarını ABD, çeşitli Avrupa ülkeleri ve Türkiye'de sürdürdü. Bu konuda çok sayıda makale yayımladı.

Kehriyotis, Osmanlı tarihinin yazımında miliyetçi önyargıların aşılması hususunda en önemli adımlardan olan Türkiye ve Yunanistan'daki paralel ancak yakın zamana kadar birbirine karşı "sağır" olan tarihyazımları arasında diyaloğun oluşması ve derinleşmesinde büyük zihinsel ve fiziki emek harcadı. Söz konusu adımların Yunanistan'da da Türkiye'de de yalnızca akademik camia içinde sınırlı kalmaması ve bir anlamda sonuçlarının "popülarize" olabilmesi için önemli çaba sarfetti. Akademik yayınlarının yanında "yarı-akademik" diyebileceğimiz yayınlarda ve gazetelerde zaman zaman tarihe odaklanan, zaman zaman tarih ve güncelliği buluşturan, siyaset, metodoloji gibi başlıklarda yazılar kaleme aldı.

Vangelis Kehriyotis, sosyal bilimlerin "dönüp kendine bakması" ve daimi bir özeleştiri içinde olması gerektiğine inanıyordu. Yalnızca araştırma gündemi ve yöntemleri açısından değil; öğretim düzeyinde de… 2013 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılan Sosyal Bilimler "Ne İşe Yarar?" başlıklı atölyede tarihin "pozivitist bir tehdit" altında olduğunu belirtiyor, tarih disiplininde soru sorulmaktan kaçıldığının altını çiziyor, tarihin antropoloji, edebiyat, siyaset ve coğrafyayla bağının kopmaya başlamasına yahut hiç kurulamamış olmasına itiraz ediyor ve ekliyordu: "Soru sormanın heyecan verici olduğunu düşünüyorum." Yine aynı atölyede tarih ve diğer sosyal bilimlerin öğretilmesindeki sorunlara dikkat çekiyor ve "sanki biz, disiplin gereği olarak kafaları giderek açmaktansa kapatıyor gibiyiz" özeleştirisinde bulunuyordu. Kehriyotis, bu gidişatın önüne geçmek için denemeler yapmaktan, dersleri, programları, müfredatları "esnetmekten" çekinmeyen cesur bir akademisyen, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki pek çok öğrencisinin hayatına kalıcı biçimlerde dokunan yaratıcı bir "öğretmen"di.

Tarihin siyaset ve ideolojik düzlem ile, yalnızca dün ile değil şimdi ile de yakından ilgili olduğunu bilen bir sosyal bilimci olarak bu düzlemler arasındaki mesafeyi kapatmaya uğraştı. Son olarak, Haziran Direnişi'nin ertesinde bu direnişin tarihselliğinin anlaşılması, korunması, belgelenmesi üzerine önemli mesai yürüttü. Türkiye'de ve Yunanistan'da konuyla ilgili yazılar kaleme aldı ve etkinlikler düzenledi. Vangelis Kehriyotis gerçekten de tarih disiplininin aslında ne kadar politik olduğunu çok iyi bilen ve tarihe dair algıların günümüz için önemini içselleştirmiş az sayıdaki tarihçiden biriydi. Bu nedenle de tarihçiliğini salt akademik bir çerçeveye sıkıştırmadı, aynı zamanda kamusal bir uğraş olarak da gördü. Bu yaklaşımının güçlü bir örneği de Tarih Vakfı bünyesinde yürüttüğü faaliyetlerdi.

Vangelis Kehriyotis son yıllarda vaktinin ve enerjisinin önemli bir kısmını Tarih Vakfı’na ayırmıştı. Mütevellisi ve yönetim kurulu üyesi olduğu Tarih Vakfı’nda başkan yardımcılığı görevini de yürütüyordu. Diğer yönetim kurulu üyeleriyle ve vakfın genel müdürüyle çok iyi bir uyum yakalamıştı. Kendisi özellikle vakfın farklı kesimlere erişebilmesini sağlamaya ve tarih-siyaset ilişkisine dair kavrayışıyla uyumlu olacak biçimde, kamuoyu önündeki görünürlüğünü arttırmaya dönük çalışmalar içindeydi. Enerjikliğini ve kararlılığını vakıf için cömertçe kullandı; diğer yönetim kurulu üyelerini ve vakıf çalışanlarını teşvik etti, onlara yapmaları gereken şeyler konusunda hatırlatmalar yaptı, zaman zaman tatlısert uyarılarda bulundu. Tüm bu çalışmalarının vakfa hatırı sayılır getirisi oldu; vakfın  bir dönem yaşadığı sorunları son bir kaç yılda daha az yaşaması ve görünürlüğünün artmasında kuşkusuz Vangelis’in büyük payı vardı. Bir yıldan beri mücadele ettiği hastalığı süresince de emeğini, katkısını çok sevdiği Tarih Vakfı’ndan esirgemedi. Son bir kaç haftada bile Tarih Vakfı için düşünüyor, uğraşıyordu.

Vangelis'in zamansız ölümü dostlarını, sevenlerini, onunla bir şekilde yolları kesişmiş ya da tanımasa da akademik çalışmalarına aşina olan herkesi derinden üzdü. Sıcaklığı, samimiyeti, tevazusu kısa bir sohbetle bile anlaşılacak kadar güçlüydü. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Huzur içinde uyu, Vangeli.

Attila Aytekin

Aytek Soner Alpan