Trump Paris Anlaşması'ndan çekiliyor... Ya sonra?

ABD Başkanı Donald Trump'ın Paris Anlaşması’ndan çekilme kararı 'iklim dostu', 'iklim düşmanı' ikileminde ele alınmaya devam ederken, tartışmanın arkasında sermaye gruplarının daha fazla kâr kavgası duruyor.

soL - Bahar Yıldız

ABD Başkanı Donald Trump, 4 Kasım’da Paris Anlaşması’ndan çekilme sürecini resmen başlattı. Trump’ın Paris Anlaşması’ndan çekilme kararı yeni değil. Başkanlığa seçildiğinden beri iklim değişikliğine inanmadığını her fırsatta dile getiren ABD Başkanı, 1 Haziran 2017’de sözleşmeden çekileceğini ilan etmişti. 

İklim değişikliğinin bir aldatmaca olduğunu ve Paris Anlaşması ile ABD’nin ekonomik çıkarlarının altının oyulduğunu iddia eden Trump’a göre Çin ve Hindistan gibi büyük kirleticilerin karşısında ABD’nin iklim değişikliği nedeniyle yapmak durumunda bırakıldığı fedakarlıklar ekonomik olarak dezavantaj yaratıyor.

PARİS ANLAŞMASI VE ABD

Paris Anlaşması iklim değişikliğini 1.5 oC ile sınırlandırmak amacıyla ülkelerin iklim değişikliği hedeflerini kendilerinin sunduğu esnek bir sistem öngörüyor. Buna göre ülkeler, bir referans yıl belirleyerek bu yıla oranla karbondioksit eşdeğeri emisyonlarını ne kadar azaltacaklarını Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryası’na bildiriyor ve bu bildirim Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı Beyanı (Nationally Determined Contribution - NDC) olarak adlandırılıyor. NDC Beyanları, tüm ülkelerin tarihsel sorumlulukları ile teknik ve finansal kabiliyetleri oranında mümkün olan en iddialı hedefi ortaya koymalarını öngörüyor. Dolayısıyla, ABD beyan ettiği azaltım miktarını kendisi taahhüt etiğinden Trump’ın Paris Anlaşması’nın ABD’ye yönelik orantısız bir yaptırımı bulunduğu tezi geçerlilik taşımıyor. 

ABD ilk NDC beyanını Trump’ın seçildiği 2016 yılı Kasım ayından 1 ay önce, 3 Eylül 2016 tarihinde bildirmişti. Bu beyana göre ABD, 2020 yılında emisyonlarını 2005 yılı düzeyinden %26-28 oranında azaltmayı taahhüt etmişti. Ancak Obama döneminde hazırlanan NDC beyanı, Trump’ın yönetime gelmesiyle geçerliliğini yitirmiş görünüyor.

Trump Paris Anlaşması’ndan çekilme fikrini ilk dillendirdiğinde birçok büyük kentin belediye başkanı kendilerinin emisyon azaltım hedeflerine sadık kalacaklarını ve Trump’ın aksi yöndeki çabalarını desteklemeyeceklerini açıklamışlardı. Bu yılın Eylül Ayında New York’ta düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Eylemi Zirvesi’ne katılan Demokrat Partili Los Angeles Belediye Başkanı Eric Garcetti, Amerikan kentlerinin Birleşmiş Milletler iklim müzakerelerinde resmi olarak yer alabilmesi için girişimde bulunmuştu. Garcetti, iklim değişikliği ile mücadeleye ulusal hükümetlerle uyum içinde olunmasa dahi yerel düzeyde devam edilebileceğini ileri sürmüştü. Garcetti’nin Başkanlığını yürüttüğü İklim Belediye Başkanları (Climate Mayors) isimli oluşum Trump’ın Paris Anlaşması’ndan çekildiğini ilan ettiği 4 Kasım tarihinde bir açıklama yayınlayarak Trump yönetiminin Amerikan vatandaşlarının fiziksel ve finansal sağlığını tehlikeye attığını ancak yerel yönetimler olarak kendilerinin Beyaz Saray’a rağmen, elektrikli araçların yaygınlaştırılmasından yenilenebilir enerji tesislerinin artırılmasına kadar, kentlerde iklim değişikliği politikaları uygulamaya devam etmeye kararlı olduklarını beyan etti. ABD’de yüzlerce eyalet, yerel yönetim, şirket ve kuruluşun katılımı ile “We are still in” (Biz Hala İçindeyiz) başlıklı bir hareket başlamış durumda. Biz Hala İçindeyiz hareketinde demokrat ve cumhuriyetçi belediye başkanları birlikte yer alıyorlar.

MESELE İNANIP İNANMAMAK DEĞİL...

ABD’de federal hükümet ile eyalet ve kent yönetimlerinin iklim değişikliği konusunda çatışmalarının nedeni elbette iklim değişikliğine inanıp inanmamaları ile sınırlı değil. Demokratların Trump’a muhalefeti ve durumu geçici olarak görmeleri de nedenler arasında. Ancak Trump’ın kararına karşı çıkanlar sadece Demokratlar değil.

Çatışmanın bir diğer yönü ise, çatışmanın taraflarının temsil ettikleri sermaye gruplarının çıkarlarını koruma gayretleri. 

Donald Trump’ın petrol, gaz ve kömür şirketleri ile yakın ilişki içerisinde olduğu biliniyor. Trump, seçim kampanyaları için fosil yakıt şirketlerinden milyonlarca dolar bağış kabul etmiş, kabinesinde petrol, gaz, kömür ve kimyasal sektörlerinin temsilcileri ve lobicilerine yer vermişti. “Enerji bağımsızlığı” kararnamesi adı altında ABD’nin fosil yakıtlara getirdiği çevresel kısıtlamaları kaldırmaya girişen Trump, yerli enerji kaynaklarının kullanılmasıyla enerji maliyetinin düşürüleceği, yeni işler yaratılacağı ve ekonomik büyümenin artırılacağını savunuyor.

YEREL YÖNETİMLERİN TEPKİSİ

Bazı eyalet ve kent yönetimleri, temiz enerji başta olmak üzere "iklim dostu" yatırımların yaratacağı ekonomik fırsatların "farkına varmış" durumda. Geçtiğimiz Eylül ayında San Francisco’da düzenlenen Küresel İklim Eylemi Zirvesi’nde konuşan bir cumhuriyetçi belediye başkanı güneş ve rüzgâr enerjisi gibi yeni endüstrilerin ekonomiye katkısının muazzam olacağını dile getirmişti.

Geçmiş seçim dönemlerinde yenilenebilir enerji şirketleri demokratlara cumhuriyetçilere olduğundan daha fazla bağışta bulunuyordu. Buna karşılık 2016 seçimlerinden itibaren bu tablo tersine dönmeye başlamış durumda. 

Diğer taraftan, eyalet yönetimleri iklim değişikliği konusunda yasal düzenlemeler yapabilmek için federal hükümetten daha fazla yetki talep ediyor.

Trump’ın Paris Anlaşması’ndan çekilmesinin sonuçları elbette ilerleyen dönemde kendisini gösterecektir. Ancak eyalet ve kent yönetimlerinin tepkileri konuya ilişkin bir ipucu veriyor. Trump’ın Paris Anlaşması’ndan çekilmesinin ardından, bu kararı onaylamayan ABD yerel yönetimlerinin yeni dönem iklim politikalarında nasıl bir rol oynayacağı ve geleneksel ve yenilenebilir enerji sermayesinin bu durumdan nasıl etkileneceği yeni bir tartışma konusu haline gelebilir.