TKP Genel Sekreteri Okuyan: Seçim meydanını düzen partilerine terk etmeyeceğiz

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, partinin baskın seçime yönelik kararını, bu kararın siyasi gerekçelerini soL'a anlattı... TKP'nin seçime katılma hakkının hukuksuz biçimde gasp edildiğini vurgulayan Okuyan, "Seçim platformunu düzen partilerine terk edemeyiz" dedi. Okuyan, "Hiçbir seçim 'belirleyici' değildir. Belirleyici olan…

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Partisi (TKP), bir YSK darbesiyle ve hukuksuz bir biçimde seçimlere sokulmuyor. Seçime yönelik tavrını "Cumhurbaşkanlığı seçimlerini adaylarıyla birlikte reddediyoruz" başlıklı bir açıklamayla duyuran TKP, seçim sürecinde ne yapacak, milletvekili seçimlerinde tavrı ne olacak? 

Tüm bu soruları TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan'a yönelttik. 

Okuyan, TKP'nin tavrını, bu tavrın siyasi gerekçelerini soL'a anlattı... 

Türkiye Komünist Partisi seçim kararını açıkladı ve 24 Haziran seçimlerinde birçok yerleşimde “bağımsız” aday göstereceğini açıkladı. Bu kararın temelinde ne var?

Türkiye Komünist Partisi, bu düzeni değiştirmek için mücadele ediyor. Bu hemen bugünden yarına başarabileceğimiz bir şey olmamakla birlikte her an kendini hissettirmesi, siyasette var edilmesi, bir seçenek olarak örgütlenmesi gereken bir hedef. TKP’nin seçimlere katılma hakkı hukuksuz bir biçimde gasp edildi. Ancak her durumda sosyalizm seçeneğini var etmenin yollarını aramak durumundayız. Bu olanaklar tamamen tüketilmeden seçim platformunu düzen partilerine terk edemeyiz. 24 Haziran’a giderken Türkiye’de siyaset alanının düştüğü duruma bakın; farklı bir sese mutlaka ihtiyaç var. Hukuken “bağımsız” aday diye geçiyor. Bir açıdan doğrudur; biz sermayeden, kirli ve ilkesiz siyasetten, tuhaf ittifaklardan, teslimiyetten, umutsuzluktan, düzen içi pazarlıklardan “bağımsız” bir zeminde aday çıkaracağız. Bu adayların “bağımlı” olduğu sadece ve sadece emekçi halkın çıkarlarıdır.

Neden her yerde aday göstermiyorsunuz? Aday göstermediğiniz yerlerde TKP’nin tavrı ne olacak?

Türkiye Komünist Partisi son altı ayda örgütlenmesine büyük bir hız verdi, yeni il ve ilçelerde örgütlendi. Bizim için bütün Türkiye bir mücadele alanıdır. Ancak “bağımsız aday” göstermenin önüne ciddi zorluklar çıkarılmış durumda. Tüm seçim bölgelerinde aday göstermek için 1 milyon liranın üstünde başvuru harcı vermek gerekiyor. Ancak burada bitmiyor. Bağımsız aday pusulalarının etkili bir biçimde dağıtılması, oy hırsızlığına karşı önlem almak… Buna bir de propaganda çalışmalarının getireceği yükü eklediğimizde bağımsız adayların dezavantajlarını kapatabilmek için belli yerlere yoğunlaşmak durumundayız. Bu kentlerde TKP’nin güçlü örgütleri var ve herkes görecek ki sosyalizmin sesini kısmak o kadar da kolay değil. Sonuçta aday gösterdiğimiz yerler nüfus açısından Türkiye’nin en az yarısına denk düşecek.

Aday göstermediğimiz yerlerde “istediğinizi yapın” demeyeceğiz elbette. İnsanlar zaten istediklerini yapıyor, yapacak. Biz bir siyasi partiyiz ve insanlara diyeceğimiz şudur: Bu Düzen Değişmeli diyen adayların olmadığı yerlerde sandığa gidin ve “ben hiçbirinizi beğenmiyorum, tercih etmiyorum” deyin. 

Benzer bir tavrı Cumhurbaşkanlığı seçimi için de öneriyorsunuz?

Evet. İnsanları özgür iradeleriyle düzen siyasetine tavır almaya çağırıyoruz. Sandığa gidip “geçersiz oy atmak” da bir tercihtir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde bunu yapmak için birden fazla nedenimiz var. Birincisi bu bir başkanlık seçimidir. Ülkenin en az yarısı başkanlığa karşı. Bu tavır sürmelidir. 

Neden başkanlığa karşısınız?

Bizim başkanlığa karşı olmamızın temelinde, bu sistemin emekçi halkın siyasete katılımını iyice kısıtlaması yatmaktadır. Kişiler üzerinden yürüyen bir siyasal sistemde insanlar pasifleşir, siyaset değil reklamcılık öne çıkar. Düzen siyaseti zaten bu durumdaydı ama başkanlık sistemi ile birlikte halk tamamen devre dışı bırakılacak. Yürütmenin bu kadar güçlenmesi hiçbir zaman halkın yararına olmaz. Biz başkanlık sistemine karşıyız, sosyalist bir düzende başkanlık sistemi olmayacak. Bir kere bunu göstermemiz gerekiyor 24 Haziran’da. İkincisi, başkanlık sistemine karşı çıkacak, protesto edecek adayların çıkmasını engelleyen önlemler aldılar. Daha ortada adaylar yok ama nasıl adayların çıkacağı şimdiden belli. Saltanat koltuğu için sıraya giren adayları reddediyoruz. Üçüncüsü 24 Haziran’da Türkiye’nin kaderinin sağcılık olduğu iddiası da oylanacak. Bu da elbette reddedilmeli. Gideceğiz ve biz sizi reddediyoruz diyeceğiz. Geçen yıl referandumda reddettiğimizi bu yıl kabullenecek değiliz.

Neden boykot değil?

Toplumun çok büyük bölümü bu seçimlere ilgi gösteriyor, acaba bir kurtuluş ümidi var mı diye soruyor. Ne yazık ki demek gerekiyor. Ama böyle bir ortamda boykot ile "bana ne"cilik arasında bir ayrım kalmıyor. Biz her durumda emekçi halka seçenek sunmak, onlara bilinçli ve sonrasına enerji devredecek bir tercih hazırlamak durumundayız. Bunu yapmaya çalışıyoruz.

Bağımsız aday çalışmasının etkili olacağını düşünüyor musunuz?

Bu soruya yanıtımızı sokakta, mahallelerde, fabrikalarda, okullarda vereceğiz. Baraj bahanesi de olmayacak, çünkü yüzde on saçmalığı bağımsız adaylar için geçerli değil. Ancak bizim önceliğimiz insanlara gerçek bir seçeneğin olduğunu göstermek daha fazla insanı bu düzenin değişmesi gerektiğine ve değişebileceğine ikna etmek. Başarı kriterimiz budur.

Baraj yok ama başka gerekçeler var. Erdoğan’dan kurtulmak örneğin. Herkes üzerinde muazzam bir "birlik olun" baskısı yok mu?

TKP üzerinde bu baskının olmadığı tek bir gün olmadı. Yalnız seçimlerde değil, hemen her siyasi gelişme için “aman hepimiz birleşelim” diye gelip bizi bataklığın parçası haline getirmek istediler. Siyaset kurtları dışında bunu büyük bir iyi niyetle, biraz da çaresizlik içinde yapanlara hep anlayış gösterdik, onlara sabırla anlatmaya çalıştık. Ancak bu seçimde aynı anlayışla hareket edebileceğimizi sanmıyorum. Bu seçim öncesinde yaşananlar kepazeliktir. Aklı başında kimse gelip bize “oyları bölüyorsunuz” diyemez. Türkiye’de bu düzeni sorgulayan, aydınlanmacı, yurtsever birikimi “birlik” adına kötürümleştirdiler, kendi memleketinde misafire çevirdiler. Buna izin vermeyeceğiz. “Tatava etme bas geç” diyenlere “hepsinin üstüne bas geç” yanıtını vereceğiz. Türkiye’yi Gül-Erdoğan ikilemine mahkum etmeye kalkanlardan hesap soracağız. 

Gül formülünün olmayacağı görülüyor... 

Olmasın, aynı mantıkla aday aranıyor. Erdoğansız AKP istiyorlar. Yüreği solda atan insanları “Akşener bunlardan iyi” noktasına getirdiler. Bunu mideleri kaldırıyor mu bilmiyorum. Buna büyük siyaset diyorlar. Yerin dibine girsin büyük siyasetleri.

CHP’nin sağcı partilerle ittifakı dengelemek için kendi milletvekili listelerinde solcu adaylara yer vereceği iddia ediliyor. Hatta bazı sol partilere de teklif götürüleceği konuşuluyor. TKP’nin böyle bir öneriye tavrı ne olur?

CHP’nin kendisi solcu bir parti olmadığından sağcı partilerle ittifakında şaşırtıcı bir şey yoktur. CHP’de solcuların olması bu gerçeği değiştirmiyor. O solculara sormalıyız ne arıyorsunuz CHP’de diye. CHP’nin hangi solculara teklif götüreceğini, aday yapacağını biz bilemeyiz. Onlara düşen figüranlık olacaktır. CHP’de şimdiye kadar kamucu, yurtsever, aydınlanmacı milletvekilleri olmadı değil. Onların başına gelen yenilerinin başına hayda hayda gelecektir. Üstelik şimdi parlamentonun rolü iyice azaldı. Parlamentoda her şeye rağmen çıkıp emekçi halk adına siyaset yapabilmek için özgür olmak gerekir. CHP zemininde böyle bir özgürlük yok. TKP’ye gelince… Bize böyle bir teklif gelmedi, geleceğini de sanmıyoruz. Gerçek olmayan bir konuda ne diyeyim? Ancak şunu söyleyebilirim: TKP başkalarının himayesinde Meclis’e girmeye kesinlikle karşıdır. Biz bunlarla ilgilenmiyoruz.

İlhan Cihaner, 15 milletvekilinin İyi Parti’ye geçmesinden sonra sosyal medyada “ÖDP ve TKP’ye de milletvekili verin o zaman” demişti…

Cihaner bizim dostumuzdur. Dediğim gibi CHP’deki varlığı kendi tercihi ve sorunudur. Partisinin bir tasarrufuna tepki göstermek için o çıkışı yapmıştır. Yoksa TKP’nin böyle bir zeminde siyaset yapmadığını en iyi bilenlerdendir.

Genel seçimlerde muhalefet partileri ittifak kurmaya çalışıyor. HDP’nin bu ittifakın içinde olup olmayacağı tartışılıyor. HDP’nin dışarıda bırakılması durumunda Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda boykot kararı alacağı söyleniyor.

Hangi ilkelerle ittifak kuruyorlar? Amaçları ne? Nasıl bir Türkiye? Bu soruların yanıtı yok. Aritmetik hesaplar yapıyorlar. Gerçekten mide bulandırıcı. Devrimci olmasak, komünist olmasak, başka türlü bir siyaset mümkündür demesek, bu çirkefe tanık olduktan sonra siyasetin içinde duramazdık. HDP’ye gelince… Geçmişte kritik dönemeçlerde Erdoğan’ı kurtaran bir partiden söz ediyoruz. Bunun tekrar edip etmeyeceğini kimse bilemez. Onların kendi öncelikleri var. O öncelikler doğrultusunda herkesle müttefik olabilirler.

Son bir soru: 24 Haziran Türkiye’nin kader oylaması mıdır?

Hayır. Ne ilgisi var. Hiçbir seçim “belirleyici” değildir. Belirleyici olan toplumsal mücadelelerdir ve bu seçimlere yansır. 24 Haziran’da AKP ve Erdoğan kazanabilir ama yönetme sorunları artarak sürer. Kaybederlerse mücadele keskinleşir. 24 Haziran’dan ne ak ne de kara tavşan çıkmayacak. Bu nedenle örgütlenerek girmemiz gerek 24 Haziran’a. Hepimiz birlik olalım masalı bizi nerelere getirdi; solcuyum diyenler kendilerini Akşener'e, Abdüllatif Şener'e, Gül’e, Kesici’ye hazırlıyorlar. Geçiniz. Sokakta insanlar, “ben bunlara oy vermem” diyor. Biz bu sesin temsilcisi olacağız. Türkiye sözgelimi Gül’ün önünde ricacı olacak kadar çaresiz değil. Halkımıza sesleniyoruz, gelin bu düzen değişmeli diyenlere katılın, bizi karanlığa mahkum etmek isteyenlere hep birlikte karşı koyalım, umudu örgütleyelim, Genel seçimlerde emekçi halkın temsilcilerinin yanında duralım, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “hepinizi reddediyoruz” diyelim. Ve önce hep birlikte 1 Mayıs’a çıkalım. İşçi sınıfının sesine, TKP’nin mücadelesine destek olalım.