Şule Çet davasında adım adım: Failler cezalandırılacak mı?

Şule Çet 28 Mayıs'ta Ankara'da, biri patronu olmak üzere iki erkeğin cinsel saldırısına uğradıktan sonra, bir gökdelenin 20. katından aşağı düştü. Soruşturma sürecindeki ihmaller nedeniyle savcının davadan alınmasının ardından, suçluların cezasını çekeceğine dönük umut artıyor. Çet ailesinin avukatı, bir aile adalet beklerken yaşananları, soL'a anlattı.

Gökçe Gün

22 yaşındaki Şule Çet, Ankara Gazi Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi Tekstil Tasarımı 2. sınıf öğrencisi idi. 10 yıl önce annesini kaybeden, ağabeyi ve babası İstanbul’da yaşayan Şule, geçimini sürdürmek için bir yandan da Drinki Tiny Town adlı mekanda çalışıyordu.

Stefan Zweig okuyan, Cem Adrian dinlemeyi seven, köpeğiyle bol bol fotoğraf çekilen, seçim günlerinde “oy kullanın” mesajı paylaşan bu genç kadın, yaşadığı ülkede cinsel istismarın bir suç olmaktan çıkarılması için yasa hazırlıkları yapılırken; “Tecavüz ve çocuk istismarı meşrulaştırılamaz!” tweeti atmıştı.

28 Mayıs akşamı, patronu Çağatay Aksu ve Aksu’nun arkadaşı Berk Akand ile, Yelken Plaza’nın 20. katındaki ofise gitti. Aksu, sahibi olduğu mekan kapandığı için işsiz kalan Şule Çet’e, ortaklarından olduğu restoran Mevzu Ocakbaşı’nda iş ayarlayabileceğini, o gece bunu konuşabileceklerini söylemişti.

Geceyarısından sonra ev arkadaşıyla mesajlaşan Şule, ofisten çıkmak istediğini ama çıkamadığını söylüyordu. Arkadaşından kendisini aramasını ve eve çağırmasını isteyen Şule, gelen telefona rağmen ofisten çıkamadı. Arkadaşını ikinci kez aradı, sesi kaygılıydı, ofistekilerin çıkmak için uydurduğu bahaneyi ciddiye almadığını söyledi. Sabaha karşı yolladığı son mesajında, ne yapacağını bilemediğini, zor durumda olduğunu yazıyordu. 

Şule Çet, saat 04.00 sularında, plazanın güvenlik görevlilerinin bir patlama olduğunu sanmasına sebep olacak kadar büyük bir gürültüyle, 20. kattan aşağı düştü.

‘İNTİHAR EĞİLİMİ YOK’

Şule’nin ölümünün ardından daha önce 2 kez gözaltına alınıp Adli Kontrol Şartı ile serbest bırakılan Çağatay Aksu ile Berk Akand, yeni deliller ışığında üçüncü kez gözaltına alınarak Temmuz ayında tutuklandı. Ancak şüpheliler, “kasten adam öldürme” suçlaması değil, “cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” ve “nitelikli cinsel saldırı” suçlamalarıyla tutuklanmıştı.

Şüpheliler, Şule’nin camdan atlayarak intihar ettiğini söylüyordu. Oysa olay yeri inceleme raporu, tutunmadan atlamanın imkansız olduğu camda Şule’ye ait tek bir parmak izi bulamamıştı. Savunmalarında söylediklerinin aksine, Aksu ve Akand’ın da, aynı yerde parmak izine rastlanmamıştı. Tablo, Şule'nin iki kişi tarafından tutularak aşağı atıldığını gösterir nitelikteydi.

Üstelik Şule’nin atladığını gördüğünü, kurtarmaya çalışırken yaşanan boğuşma nedeniyle parmağında kırık ve kolunda çizikler olduğunu iddia eden Aksu, olayın ardından plaza güvenliğinin yanına inip “Buradan bir kız çıktı mı” diye sormuş, belli ki olaydan bihaber izlenimi yaratmaya çalışmıştı. Yine Aksu, aracına binerek hızla olay yerinden kaçmış, yaklaşık yarım saat sonra geri dönmüştü.

Siber Suçlar Bürosu, telefonu, bilgisayarı ve sosyal medya kullanımını incelediği Şule’nin hesaplarında, intihar ve intiharı özendirici herhangi bir bilgiye rastlanmadığını kaydetti. 200 sayfalık bir rapor hazırlayan ekip, rapordaki her başlığın sonunda “intiharı özendirici bir bilgi yoktur” notunu düşmüş, şüphelilerin savunmasının aksine işaret etmişti.

TELEFON KAYITLARI, ŞULE’NİN ÇAĞATAY AKSU’YU DEFALARCA REDDETTİĞİNİ GÖSTERİYOR

Öte yandan Şule’nin telefon geçmişi, önceki günlerde gece geç saatlerde Çağatay Aksu’nun kendisine defalarca mesaj yolladığını, Şule’nin ise “Çağatay Bey” olarak kaydettiği patronunu her defasında kibarca reddettiğini gösteriyordu. Bir yandan çalışıp bir yandan okuluna devam eden bu genç kadın, işini kaybetmek istemiyor, ilgilenmediği patronunun ısrarcı tekliflerini dengeli bir dil kullanmaya çalışarak, hep reddediyordu. İşin ilginci, bu delilleri Çağatay Aksu da dosyaya sunmuştu. Şüphelinin kendi lehine sunduğu delil dahi, dikkatli bir gözden kaçmayacak şekilde, Şule’nin tutumunu gösteriyordu.

4 Temmuz tarihli otopsi raporu, Şule’nin cinsel saldırıya maruz kaldığını kanıtlıyordu. Menide bulunan PSA, genç kadının cinsel saldırıya uğradığını gösterir şekilde anal bölgesinde izlenmiş, aynı bölgede yırtıklar ve ekimoz görülmüştü. Şule’nin bedeninde boğuşma izleri ve tırnakları arasında doku örnekleri bulunmuştu.

Çet ailesinin avukatı Umur Yıldırım soL’a verdiği demeçte; “Babasına söyleyemedim. ‘Kızıma ne yapmışlar’ sorusuna yanıt veremedim, bir babaya kızının tecavüze uğradığını nasıl anlatacaksınız ki” derken, adli tıp raporunu dahi göstermek istemediğini söyledi.

İHMALLER SERİSİ, SAVCI DEĞİŞİKLİĞİ GETİRDİ

Şule’nin ölümüyle ilgili yürütülen soruşturma, geçtiğimiz hafta savcı değişikliğiyle tekrar gündeme geldi. Ankara Cumhuriyet Savcısı Alev Ersan Albuz, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman'ın talimatı ile, ihmaller silsilesi ile anılan davadan alındı.

Gündeme gelen son ihmal, geçen Haziran ayında kesin ölüm nedeninin tespiti için olaya ilişkin numuneleri İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderme kararına karşın, numunelerin aylar sonra gönderilmesi oldu.

Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Biyoloji İhtisas Dairesi’nin hazırladığı son raporda ise, Şule’nin el tırnaklarından alınan iki doku örneğinin Berk Akand’a ait olduğu tespit edildi. Oysa Akand, ifadesinde olay sırasında arka odada uyuduğunu iddia ediyor, şüphelinin yakınları sosyal medya hesaplarında “Şule Çet için Adalet” etiketiyle paylaşım yapan kişilere tehditler savuruyor, abla Akand da kardeşinin olay esnasında uyuduğunu, hiçbir şekilde bir şey bilmediğini ve olaya dahil olmadığını öne sürüyordu. Ancak Akand’ın kullandığı bilgisayarın geçmişinde yapılan tarama da, “uyku” iddiasını çürütür nitelikteydi. Akand saat 04.00’e yaklaşırken, Google arama motorunda bir şarkı aramış ve dinlemeye başlamıştı, uyanıktı.

Şule’den alınan örneklerde, anal bölgede “mukayese edilemeyecek nitelikte tükürük ve dokularda birden fazla erkeğe ait Y-STR DNA’sının olması” sonucu da, iki şüphelinin de cinsel saldırıda bulunduğuna işaret ediyordu. Y-STR DNA , cinsel saldırı olaylarında eser miktardaki erkek-dişi hücre karışımı örneklerinde, erkek bileşene ait DNA tiplemesi olarak biliniyor.

‘BERK AKAND ÇOK RAHATTI, MAHKEMEYE ŞORTLA GELİYORDU’

Şüphelilerin ilk gözaltısında savcının talebi adli kontroldü ve Akand ile Aksu, adli kontrol kararıyla serbest kaldılar. İkinci gözaltıda savcı tutuklama talep etti ancak yine adli kontrol kararı çıktı.

Olmayan bir delile dayanarak (Şüpheli avukatları, Şule'nin ev arkadaşına ofiste bulunmaktan memnun olduğunu söylediği bir mesaj attığını öne sürmüştü) hakimin adli kontrol kararı verdiği gün; “Dosyada böyle bir delil yok, bize gösterin” diyerek isyan eden Avukat Yıldırım, Şule'nin telefonundan ev arkadaşına atıldığını iddia ettikleri gibi bir mesajın olmadığını, o tarihte Şule'nin telefonunun halen açılamadığını, ev arkadaşının telefonuna el koyulduğunu, olmayan deliller üzerinden Sulh Ceza Hakimliğinin sorgu yaptığını  söyledi.

Nihayetinde üçüncü gözaltıda tutuklanan Berk Akand’ın, mahkemeye çok rahat geldiğini aktaran Avukat Yıldırım o günü anlatırken şöyle konuştu: “Yaşamınızı etkileyecek bir kararı duymaya şortla mı gelirsiniz, hakim karşısına çıkıyorsunuz, çok rahattı. Türkiye’de böyle bir davada üç defa gözaltının olduğu dosya yoktur. Üçünde de şortla geldi. Bu rahatlığın bir sebebi olması lazım.”

Avukat Yıldırım; “Şüphelilerin avukatları, Şule’yi sorunlu, intihara meyilli bir kız gibi göstermeye çalıştı. Ama biz çok bağırdık, önce içimize içimize bağırıyorduk, sonra insanlar da arkasında durdu, sesimizi duyurduk” ifadelerini kullandı.

‘PARAM VAR HER ŞEYİ YAPABİLİRİM DİYE DÜŞÜNÜYORLAR’

“Son yıllarda oluşan bir kesim var, param var her şeyi yapabilirim diye düşünüyorlar” diyen Avukat Yıldırım; “Bunların amacı o gün Şule’ye bir şey yapmak. Buraya kadar geldi, olacak gözüyle bakıyorlar” yorumunu yaptı.

Şule ve şüphelilerin plazaya girdiği kamera kayıtlarını basına sızdıranın karşı taraf olduğunu söyleyen Yıldırım; “Kamuoyunda ‘bu kızın gece gece orda ne işi var’ imajı yaratmak istediler” dedi.

Çağatay Aksu’nun savunmasında Şule’yi kurtarmaya çalıştığı iddiasının gerçeği yansıtmadığının altını çizen Avukat Yıldırım; “Berk geri dönüp söylüyor, ‘kız düştü, polis ve ambulans çağırın’ diyor. Çağatay madem kızı kurtarmaya bu kadar niyetliydi, neden kaçtı, neden ‘kız burdan geçti siz görmediniz mi’ dedi” diye sordu.

Delillerin yok edilmeye çalışıldığını vurgulayan Yıldırım; “Madem suçsuzdu, neden odadaki içki şişeleri ortadan kaldırıldı. İçki şişeleriyle binaya giriyorlar ama odada savcı ve olay yeri hiç şişe bulamıyor, neden yok ettiler” dedi.

 Şule ve babası İsmail Çet.

Dikkate değer diğer nokta da, olay günü kısa kollu giyen Çağatay Aksu’nun, doktor muayenesine geldiğinde uzun kollu giymiş olmasıydı. Plazadaki ofisin sahibi ve Aksu’nun ortağı şahıs ifadesinde; "neden uzun kollu giydin" diye sorduğunu “Abi sen karıştırma onu” yanıtını aldığını söylüyor. Görünen o ki Aksu, kollarında Şule’yle boğuşma anında oluşan izleri saklamaya çalışmış ve bu sonuç vermiş. Şule’nin ölümüne ilişkin Çağatay Aksu’nun kolundaki tırnak izlerinin, ilk muayenede rapora yazılmadığı daha önce açığa çıkmıştı.

ŞULE, MÜNEVVER İÇİN ‘UNUTMADIK’ DEMİŞTİ

Saldırganların aileleri, sosyal medyada Şule’ye destek veren, bu suçun aydınlatılmasını isteyen insanlara tehditler yağdırıyor. Kamuoyu basıncının, hukuksuzluk sürecini kesintiye uğratacağını, kadınların dayanışmasının adaletin yerini bulmasını sağlayabileceğini biliyorlar.

Şule, uzun zaman önce sosyal medya hesabından, kendisi gibi canavarca hisle öldürülen bir başka kadının, Münevver Karabulut’un fotoğrafını paylaşmış ve “unutmadık” demişti.

Şimdi kendisi de, unutulmamayı ve ölümünden sorumlu olanların yargılanmasını bekliyor.