Okuyan: Meselemiz İmamoğlu değil, bu ittifak büyük bir tehlikedir

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, 31 Mart seçimi sonrasında Türkiye’nin emekçi halkına dayatılan projeye itiraz ettiği için tepki toplayan TKP’nin siyasi tutumunun temellerini ve bu tutumun gelecekteki mücadele açısından önemini anlattı. İstanbul il örgütünün düzenlediği toplantıda konuşan Okuyan, ‘Sosyalizm mücadelesinin zararına olan bir şeyin ‘Türkiye’de özgürlük ve demokrasi mücadelesinin…

soL - İstanbul

Türkiye Komünist Partisi İstanbul İl Örgütü’nce düzenlenen ve TKP gönüllüleri ile parti dostlarının da katıldığı genel toplantı dün akşam Çağlayan’daki Figaro Düğün Salonu’nda yapıldı.

İstanbul İl Örgütü adına toplantının açılış konuşmasını yapan TKP Merkez Konsey üyesi Aydemir Güler, partinin yorucu ve zor ama aynı zamanda geleceğe yönelik kazanımlar içeren bir mücadele döneminden geçtiğini söyledi.

TKP’nin devrimci ve sınıf ilkeleri ile güncel dalgalanmalarla uğraştığı bir dönemden geçtiğini ifade eden Güler, son dönemde partiye artan sayıda üyenin katıldığını vurguladı. 

Partinin ’Aynı gemide değiliz’ ve ‘Paranın saltanatı varsa halkın TKP’si var’ sloganlarıyla girdiği 31 Mart seçimi ve 1 Mayıs çalışmalarına ilişkin video gösterisinin ardından kürsüye TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan geldi.

“Sadece kendi gündemiyle yürüyen bir parti devrimci bir parti değildir” diyen Okuyan, 31 Mart ile 23 Haziran arasında geçen sürenin TKP açısından kayıp olmadığını, ilerleyen dönemde açıkça görüleceği biçimde verimli geçen bir dönem olduğunu söyledi.

LİNÇ GİRİŞİMİNE MARUZ KALAN TKP’NİN SİYASİ TUTUMUNUN ANLAMI

Bu kesite sıkışmış bir değerlendirme yapmayacağını söyleyen Okuyan, “Ama Türkiye’de 31 Mart seçiminin sonrasında Türkiye’nin emekçi halkına dayatılan, buna itiraz ettiği için bir linç girişimine maruz kalan partimizin takındığı siyasi tutumu, evrensel bağlantılarını ve bugün takınılan tutumun bizim gelecekteki siyasi mücadelelerimiz açısından anlamını açmaya çalışacağım” dedi.

‘BİZİM MESELEMİZ İMAMOĞLU DEĞİL’

“Bizim meselemiz Ekrem İmamoğlu” değil diyen Okuyan, İmamoğlu’nun kişisel özellikleriyle hiçbir zaman ilgilenmediklerini söyledi.

“Çetele tutmuyoruz, ne İmamoğlu hakkında ne Kılıçdaroğlu hakkında” diyen Okuyan, Türkiye’de insan olan birisinin AKP’nin ileri gelenleriyle bir diğerini karşılaştırdığında o diğerinden yana bir duygu geliştirmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi.

“Bizim yaklaşımımızda İmamoğlu’nun kişisel özellikleri, söyledikleri, yapıp ettikleri, hatta zenginliği yok” diyen Okuyan, “Bizim zaman zaman bunları kaşımamızın nedeni İmamoğlu’nun temsil ettiği projeyi destekleyenlerin bizi buna mecbur etmesidir “ diye belirtti.

Son birkaç gündür "insanların gözüne soka soka yapılan" belediye binasında dualı törenlerin, “tarikatlar, cemaatler bizim benliğimizin bir parçasıdır” denmesinin, kadınlı erkekli havuza girmenin sorgulanmasının önemsiz olmadığını belirten Okuyan “Ama biz buradan hareket etmiyoruz. Bunlar olmasaydı da bu proje TKP’nin uzak duracağı, mücadele edeceği bir proje olacaktı” dedi.

İMAMOĞLU'NUN AÇIKLARI ÜZERİNDEN SİYASET YAPMAYI REDDEDİYORUZ

Okuyan bu projeyi başından beri destekleyip bir parçası olanların ve buna karşı çıkan TKP’yi mahkum etmeye kalkanların sosyal medyada son günlerde İmamoğlu’na getirdiği eleştirilerin ve hayıflanmaların toplumda yaratılan “muazzam teslimiyet”in ardından geldiğini ve bunu iyileştirecek hiçbir özellik taşımadığını dile getirdi.

Bu döneme ilişkin değerlendirmelerinde “İmamoğlu’nun açıkları” üzerine bir siyaset tarzının reddedilmesi gerektiğini vurgulayan Okuyan, “Biz başka bir yerden yaklaşıyoruz. Biz sadece İmamoğlu’nun verdiği fotoğraf, söylediği sözlerden hareket edersek asıl büyük fotoğrafı kaçırırız” dedi ve şöyle devam etti: “Halbuki bizim kaygılandığımız ve bizim boyun eğmediğimiz o büyük fotoğraftır.”

SOSYALİZM MÜCADELESİ AÇISINDAN BÜYÜK TEHLİKE

Bir komünist parti için güncel hiçbir konumlanışın sosyalizm mücadelesini örtemeyeceğini dile getiren Okuyan, İmamoğlu’nun arkasında toplanan kuvvetin Türkiye’de sosyalizm mücadelesinin yükselmesi açısından dolaylı bir faydası bile olmadığını, tam aksine ortadaki projenin bu mücadele açısından büyük bir tehlike olduğunu ifade etti.

Okuyan “Adlı adınca şunu söylüyoruz: Ekrem İmamoğlu’nun arkasında biriken sınıfsal kuvvet ve o kuvvetin ideolojik ve siyasi olarak elde edeceği mevziler sosyalizm mücadelesinin zararınadır. Sosyalizm mücadelesinin zararına olan bir şeyin ‘Türkiye’de özgürlük ve demokrasi mücadelesinin yararınadır’ diye yutturulmasına izin veremeyiz. Çünkü bizim açımızdan özgürlükler ve demokrasi mücadelesi sosyalizm mücadelesiyle bağlantılandırıldığında anlam taşır” dedi.

‘ZENGİN İLE YOKSUL EŞİT DERSENİZ ZENGİN KAZANIR’

İmamoğlu’nun “herkesle iyi geçinme” felsefesini ve “zengin ile fakire eşit olduğu”na ilişkin sözlerini hatırlatan Okuyan, “Sınıfsal ayrımlar üzerinden böyle bir eşitlik iddiası bizim mücadelemizin başına gelebilecek en büyük felakettir ve bu iyilik anlayışının yok edilmesi gerekir” dedi.

İmamoğlu’ndan salgılanan şeyin herkesin aynı gemide olduğu, sağcı ile solcunun eşit olduğu ve bunlara eşit mesafede durulması gerektiği olduğunu söyleyen Okuyan şunları kaydetti:

“Din ve dil farkı bilmeyiz deriz biz, eşit mesafe orada geçerlidir. Eşit mesafe uluslar, halklar arasındadır, insanların inançlarına karşı eşit mesafeliyizdir, oradan bir politika yürütmeyiz. Ama sağ-sol, zengin-yoksul, patron-işçi meselesinde tarafız. Herkesle iyi geçinmek gibi bir niyetimiz yok. Böyle olursa hakim olan kazanır. Sağ ve sol eşittir derseniz sağ kazanır, patronla işçi,  zenginle yoksula eşit mesafedeyiz derseniz patron kazanır, zengin kazanır” dedi.

ÖZAL’DAN BERİ EMEKÇİLERE EN BÜYÜK İDEOLOJİK SALDIRI

“Bu, tarihimizde yaşadığımız en büyük ideolojik saldırılardan bir tanesi” diyen Okuyan, Türkiye’de liberalizmin en büyük saldırısının Özal döneminde başladığını ancak Türkiye’nin emekçilerinin Özal’ı desteklerken bile zenginler ile yoksullar arasında bir fark olduğunu gördüklerini ve yoksullarda “belki biz de zenginleşiriz” hayali olduğunu ancak o hayaller yıkıldığında Özal’ın siyaseten bitişinin “Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı” sloganıyla gerçekleştiğini kaydetti.

TKP dışında Türkiye solunun tamamının desteğini alan bu projenin zengin-yoksul, patron-işçi karşıtlığını örterek “Herkes uzlaşsın” dediğini vurgulayan Okuyan, işçi sınıfının öncü partisinin böyle bir “kardeşlik edebiyatı”yla işçi sınıfının geleceğinin yok edilmesine izin vermeyeceğini belirtti.

‘BU İTTİFAKIN KENDİSİ BİR PROJEDİR’

“AKP kırk yılda bir doğru bir şey söylemiştir: ‘Bu bir projedir’” diyen Okuyan, bu projenin İmamoğlu değil, bu ittifakın kendisi olduğunu kaydetti.

Bu projenin, uluslararası basında satır aralarında değinildiği gibi, gerçekten Erdoğan’ın yükselişini anımsattığını dile getiren Okuyan, CHP, İYİP, HDP, Saadet Partisi ve Türkiye’de kendisine sosyalist diyen solun tamamını yan yana getirebilme gücünün hangi güçte olduğunu sorarak “Bir sermaye aklı, bir uluslararası akıl olmasa Türkiye’de böyle bir projenin gerçekleşme olasılığı var mıydı?” dedi.

İttifak bozmaktaki becerisiyle ünlü Erdoğan’ın bu projeyi bozamamasının nedeninin ittifakın arkasında çok sağlam bir sermaye gücü olması olduğunu belirten Okuyan, uluslararası tekeller ile Türkiye sermayesinin bu projenin arkasında durmasının nedeninin kendi çıkarlarını garantiye alarak yola devam etmek olduğunu söyledi. Okuyan “Ve biz buna karşı çıkmayacağız öyle mi? Atı alan Üsküdar’ı geçecek, sonra eleştiri hakkımızı kullanacağız, öyle mi?” diye konuştu. 

ERDOĞAN'A BÜYÜK BİR GÜÇ YAKIŞTIRILARAK ÇARESİZLİK HİSSİ YARATILDI

Erdoğan ve AKP’nin rejimine muazzam bir güç yakıştırıldığını, onun erişilmez ve yenilmez kılındığını belirten Okuyan, böylece Türkiye toplumunda büyük bir çaresizlik hissinin yaratıldığını ve buna solun da ortak olduğunu söyledi.

Okuyan “Sanki Türkiye’deki bütün kötülüklerin kaynağında tek bir kişi var. Sermaye sınıfı unutuldu. AKP’nin diğer kadroları unutuldu, cemaatler unutuldu. İlk önce hazırlandı Türkiye toplumu, her tür çareye uzanacaktı, çünkü çaresizleştirilmişti” dedi.

TKP MEDYASINI GÜÇLENDİRMEK ZORUNDA

Sürekli olarak “yandaş basın” kavramının da pompalanmasına değinen Okuyan, bu projenin medyasının Türkiye’de gerçek rakamlarla daha çok izlendiğini dile getirdi. Düzen siyasetinin dünyanın her yerinde iktidar ve muhalefet blokunun tamamı olduğunu ve emekçi halkı bu düzen içinde tutmaya ikna eden her şeyin düzen medyası ve siyaseti olduğu belirten Okuyan “Türkiye’de 'bütün medya iktidarın elinde' yalanıyla bugün Türkiye’de başka bir medya operasyonu aklanmaya çalışılıyor. TKP medyasını güçlendirmek zorunda. Karşımızdaki düşman yandaş medyadan ibaret değil” dedi. 

9 YILDIR ARANAN AKP’SİZ AKP REJİMİ

TKP’nin 9 yıl önce “Erdoğan'sız bir AKP yaratmak, hatta AKP’siz bir AKP rejimi yaratmak için çaba harcandığı” saptaması yaptığını hatırlatan Okuyan, Erdoğan’ın bu arayışları bozduğunu ama sonuçta önemli emperyalist merkezlerin aradığı şeyin AKP rejiminin sürmesi ama Erdoğan’ın ya otoritesinin azalması ya da kenara çekilmesi olduğunu dile getirdi. Şimdi de yapılanın bu olduğunu belirten Okuyan “Bu sefer ciddi bir başarı elde ettiler. Üç büyük kent Erdoğan’ın elinden çıktı ama AKP felsefesinin elinden çıktı mı çok tartışmalı” dedi. 

‘SUSARSAK SUÇ İŞLEMİŞ OLURUZ’

Erdoğan cumhurbaşkanlığından vazgeçse ya da AKP bölünse, Türkiye’yi bir koalisyon yönetse ve bu koalisyonun adına “Türkiye koalisyonu” dense Türkiye’de şu an mücadele edilen rejimin özünün değişmeyeceğini vurgulayan Okuyan, TKP’nin bunu söyleme hakkı ve görevi olduğunun altını çizdi ve “Susarsak suç işlemiş oluruz. Susmadık, asla susmayacağız” dedi.

‘BU PROJEYLE GEZİ’NİN ANTİTEZİ HAREKETE GEÇMİŞTİR’

İstanbul seçimlerinde bütünüyle ortaya çıkan bu ittifak ile Gezi arasında bir bağlantı kurulduğuna dikkat çeken Kemal Okuyan, gerçekte Gezi ile bu süreç arasında tersten bir bağlantı olduğunu söyledi.

Gezi’nin laik, yurtsever duyarlılığı olan bağımsız bir halk hareketi olduğunu vurgulayan Okuyan, “Bu halk hareketini düzen içi projelere bağlamak için büyük çabalar harcandı. Ama Gezi süreci bu açıdan bakıldığı zaman halkımızın ilginç bir solduyu geliştirdiği bir süreçtir. Devrimci bir süreç değildir ama halkımız kendisini uluslararası, düzen içi, içinde cemaatlerin, karanlık örgütlerin olduğu projelere bağlama girişimlerine izin vermemiştir. Burada TKP ve başka güçler de rol oynamıştır. Şimdi ise ne yazık ki Gezi kendi antitezine dönüşmüştür. Bu projenin Haziran direnişiyle hiçbir ilgisi yoktur” diye konuştu.

‘AKP’Yİ GERİLETİYORUZ’ DENİRKEN TÜRKİYE HALKI AKP’NİN KODLARIYLA KONUŞMAYA MAHKUM EDİLDİ

“Bize sürekli olarak taktiklerden, cephelerden söz ediliyor. AKP’yi geriletiyoruz (deniliyor)” diyen Okuyan şöyle devam etti:

“Hayır, Türkiye halkı AKP iktidarının kodlarıyla konuşmaya mahkum ediliyor. Türkiye solunda TKP dışında herkes gerçekçi bir siyaset yürütülecekse bunun sağcı bir dille, sağcı kodlamalarla yapılacağına ikna edildi. Dolayısıyla herkes dilini değiştiriyor. Ama değişen sadece dil değil, bağlam değişiyor, mücadelenin hedefleri değişiyor. Bunun anlamı şudur: Siz mevcut sınırlar içinde egemen olan siyaset anlayışının dışında bir anlayışı geliştirmek imkansız diye düşünürseniz, ona benzemeye başlarsınız. Bütün alternatiflerin o çerçevenin içinden güçlenmeye çalıştığı bir siyasal döneme gireceğiz demektir bu.”

‘KRİZDE EMEKÇİ HALKIN SABRINI ARTIRACAK, DİRENCİNİ AZALTACAK’

“Türkiye’de bir kriz var” diyen Okuyan, bu krizin sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda emekçi halkın tepesine daha fazla binilmesiyle sonuçlanacağını, buna direnmesi beklenen emekçi halkınsa 2023’e odaklandığını söyledi.

Bu projenin saldırılar karşısında emekçi halkın sabrını artıracağını ve direncini düşüreceğini dile getiren Okuyan, TKP’nin kriz sürecinde sermayenin saldırılarına karşı halkın oyalanmasına, 2023’e kilitlenmesine, sahte umutlara bel bağlayarak hareketsiz kalmasına izin vermemek zorunda olduğunu söyledi.

Doğruyu görmenin yetmediğini, direnme gücü gerektiğini ve bu gücün bir tek TKP’de kaldığını ifade eden Okuyan “Bundan böyle Türkiye solunda devrimci hiçbir enerji kalmadı” dedi. Okuyan, TKP için mevcut ölçeğiyle bu kadar ağır bir yükü taşımanın güç olduğunu ancak umudunun ve kararlılığının bu güçlüğü aşmak olduğunu dile getirdi.

DOĞU AKDENİZ’DE SAVAŞ TEHDİDİ

Okuyan dünyanın en büyük üç enerji yatağından birisi olduğu son 5 yılda anlaşılan Doğu Akdeniz’deki enerji bölgeleri nedeniyle Türkiye’nin Yunanistan’la bir sıcak çatışmaya çekilebileceğine dair değerlendirmeler olduğunu hatırlattı. Bütün uluslararası tekellerin bu bölgeye üşüştüğünü ifade eden Okuyan, Doğu Akdeniz’de bir sıcak çatışmanın mümkün olduğunu ve yaralanmış bir Erdoğan’ın kurtuluş güdülerinin de Türkiye’yi böylesi bir çatışmaya sürükleme olasılığının olduğunu söyledi.

'O KOALİSYONU DOĞU AKDENİZ KONUSUNDA BİRBİRİNE BAĞLAYAN ABD ÇIKARLARIDIR'

Böyle bir savaşta hangi paradigmanın Türkiye’deki emekçi halkın çıkarlarını savunacağını soran Okuyan, “O koalisyonu bu konuda birbirine bağlayan nedir söyleyeyim mi? O koalisyonu bu konuda birbirine bağlayan tek şey ABD ve onun müttefiklerinin çıkarıdır. O çıkarlar da son yüz yıl boyunca dünyayı defalarca kana buladı. Kürt milliyetçiliğinin, Türk milliyetçiliğinin etki alanına gıkı çıkmadan katılanlar nasıl bir sıcak savaşta çıkacaklar da ‘biz Türkiye’nin emekçi halklarını bu kanlı hesaplaşmadan uzak tutacağız’ diyecekler, hangi enerjiyle?” diye konuştu.

Okuyan tekellerin emperyalist sistem içindeki rekabetinden doğan savaş tehdidine karşı ve krizde emekçi halkın daha fazla ezilmesini engellemek için TKP'nin etkin bir mücadele yürütmesi gerektiğini söyledi. 

TKP’NİN ÖRGÜTLENME HAMLESİ

TKP’nin örgütsel olarak çok yol aldığını ancak bu mücadeleyi etkin bir biçimde yürütmek için henüz yeterince hazır olmadığını dile getiren Okuyan, “çünkü gelişmeler bizden daha hızlı, biz o gelişmeleri yakalamak zorundayız” dedi.

TKP’nin Emekçilere sloganıyla 2018’de düzenlediği konferansta aldığı kararla açılan semt evlerinin sayısının yıl sonunda 60-70 civarında olmasının beklendiğini ifade eden Okuyan, TKP Gönüllülerinin de partinin emekçi halk içerisinde örgütlenme kararlılığının bir yansıması olduğunu kaydetti.

‘MERKEZİYETÇİLİK SOSYALİZM HEDEFİ OLMAZSA ÇÜRÜTÜR’

Okuyan TKP’nin hiç yakınmadığı tam tersine varlık nedeninin zorunlu bir sonucu olarak gördüğü merkeziyetçilik özelliğinin sosyalizm referansı ve hedefi olmadığında çürüteceğini belirtti. “Sosyalizm idealinden bir gram olsun uzaklaşırsa bu parti, bizim bu partiye ihtiyacımız olmaz" diyen Okuyan sosyalizm mücadelesinin bu partiye ihtiyacı olduğunu ve partinin güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

‘TEMBELLİK HAKKINI KULLANMAYACAĞIZ’

Partinin önünde yoğun bir gündem olduğunu belirten Okuyan, TKP’nin 99. kuruluş yıldönümünün bu yıl kutlanacağını, ardından dünya komünist ve işçi partilerinin toplantısına bir kez daha ev sahipliği yapacağını ve bu toplantı sırasında İzmir’de büyük bir kitle gösterisi gerçekleştirileceğini söyledi.

Gelecek yılın TKP’nin 100. yılı olduğunu belirten Okuyan “100. yılımızda artık kimsenin yadsıyamayacağı bir TKP var diyeceğiz. Bizim arılar, karıncalar kadar çalışkan olmamız gerekli. Her şeye hakkı var bu partinin ama bir şeye yok. Tembellik hakkını kullanmayacağız. Şimdi çalışma zamanı” dedi.

GÜLER: PARTİNİN HER ETKİNLİĞİNİN BAŞARI KRİTERİ ÖRGÜTLENME

Daha sonra yeniden kürsüye gelen Aydemir Güler, partinin her etkinliğinin başarı kriterinin örgütlenme olduğunu vurguladı.

Güler, TKP’nin 2019 konferansında aldığı gönüllü örgütlenmesi kararıyla bunun önündeki kimi psikolojik ve partinin iç yapısından kaynaklanan engellerin kaldırıldığını ve örgütlenmenin önünün açıldığını söyledi.

İstanbul örgütünün bu örgütlenmede öncülük etme görevi olduğunu dile getiren Güler, bu toplantının başarı kriterinin de davet edilen partinin yakın dostlarının bu toplantıdan örgütlenerek çıkması olduğunu vurguladı. Güler “Bizim ihtiyacımız var, Türkiye’nin ihtiyacı var” diyerek toplantıya katılan parti dostlarını örgütlenmeye çağırdı.

Daha sonra yakın dönemde partili olanlara rozetlerinin takılması için tören düzenlendi.