Mustafa Suphi ve yoldaşları Adana'da anıldı

​Komünist Parti Adana İl Örgütü Türkiye Komünist Partisi'nin kurucu kadroları Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmelerinin 95. yılında bir anma etkinliği gerçekleştirdi.

soL - Adana

Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi'nde "Gericiliğe Asla Boyun Eğmeyeceğiz" başlığıyla düzenlenen etkinliğin açılış konuşmasını Komünist Parti üyesi Cihat Duluklu yaptıktan sonra Mustafa Suphi ve yoldaşları ve yoldaşları için saygı duruşu yapıldı.

Saygı duruşunun ardından Komünist Parti Adana İl Örgütü adına sözü alan Fadime Keskin "Dostlar, Yoldaşlar Merhaba,Teorik olarak söylediğimiz bir şey var: “Burjuvazi iktidarı aldığı andan itibaren gericileşir”. Bu ülkede 1923 ile gelen ne kadar tarihsel ilerleme varsa burjuvazinin elinde yok olup gitti. Hele hele 12 Eylül darbesinin çocuğu AKP ile bu işin doruk noktasına çıkıldı. Ancak belki de en sonda söylememiz gereken şeyi başta söyleyelim: Çok değil bundan birkaç yıl önce yine anayasa tartışmaları yapılıyordu ve biz “Türkiye AKP anayasasına sığmaz “ diyorduk. Sığmadığı da Gezi Direnişinde görüldü. Çünkü bu ülkede ne kadar uğraşsalar da yok edemedikleri bir ilerici birikim var, fakat bu birikimin de işçi sınıfına ve işçi sınıfı siyasetine ihtiyacı var" dedi.

GERİCİLİŞMEYE, YOBAZLIĞA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ
Bugün, Türkiye'nin dinselleştirilme süreci ilerlemeye devam ettiğini belirten keskin "AKP, toplumsal yaşamı olabildiğince dinselleştiriyor, ama öte yandan herkesin evinde istediğini yapmakta özgür olduğu bir Türkiye ambalajlanarak toplumun önüne konuyor. Toplumsal hayat ve kamusal alan dinselleştirilecek, gericilik burada belirleyici olacak, bunu kabul etmeyen insanlara ise “evlerinizde, özel hayatlarınızda laik kalabilirsiniz, biz size karışmıyoruz” denilecek. Laiklik kişiye özgü olacak, Türkiye'nin yobazlaşmasına karşı çıkanlar evlerine hapsedilecek" ifadelerini kullandı.

Biz, Türkiye'nin komünistleri olarak, dinselleşmeye, gericileşmeye, yobazlaşmaya asla ve asla boyun eğmeyeceğimizi dosta düşmana ilan ediyoruz!" diyen Keskin konuşmasını şöyle sürdürdü:

Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez diyoruz ve bu nedenle örgütleneceğiz. Bu karanlıktan bıkmış halkımızı sosyal demokrasiyle, liberal sol ile kandırmaya çalışanlara karşı hiçbir zaman elimizden bırakmadığımız sosyalizm bayrağını daha da yukarı kaldıracağız. Halkımızı reel bir seçenek olarak sosyalizm mücadelesi saflarına çekeceğiz. Hep haykırdık, daha da kuvvetle haykıracağız “bu memleket bizim, yobaza, liboşa bırakmayız!” Türkiye'de AKP'ye ya da dinselleşmeye karşı mücadele etmemiz gerekiyor. Bu durum önümüzde bir gerçeklik olarak duruyor. Peki, dinselleşmeye karşı hangi zemin üzerinden mücadele etmeliyiz? AKP Türkiyesi’ni istemiyoruz ama “Mustafa Koç da laik bir iş adamıydı. Zaten Gezi Direnişi'nde de insanları oteline alıp polisten korumuştu, hükümete nasıl kafa tutmuştu mu diyeceğiz?” Veya AKP Türkiyesi’nin yaratılmasına ve sürüp gitmesine çanak tutmuş ve tutmaya devam eden ekibin içinde yer almış ve hala yer alan birkaç kişinin yaptığı gibi AKP Türkiyesi'ni Joe Biden'a şikayete mi koşacağız? Elbette hayır dostlar... Bugün, sermaye sınıfına ve emperyalizme karşı olmadan, biz bunun yerine işçi sınıfının iktidarını, sosyalist Türkiye’yi kuracağız demeden, Türkiye'nin dinselleştirilmesine karşı çıkamazsınız.

Halkın değerleri diyerek, çarşafa rozet takarak, Şeyh Said anmaları düzenleyerek, Tekke ve Zaviyeler yeniden açılsın diyerek, TÜSİAD'la görüşmeler yaparak, NATO’yu göreve çağırarak, uluslararası gözlemciler olsun diyerek, cuma namazı genelgelerine sessiz kalarak Türkiye gericiliğine karşı mücadele edemezsiniz.

YAŞASIN TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ
Dostlar, Yoldaşlar daha da açık konuşalım...

Yobazları, şeriatçıları reel politika diyerek milletvekili yapanlarla, cuma namazı düzenlemesini destekleriz diyenlerle, hanesinde laiklik yazan ama cuma namazı düzenlemesi karşısında sessizliğe gömülenlerle ve geçmişte 'Türkiye'de laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum'  diyenlerle, dinselleşmeye karşı mücadele yürütemezsiniz. Çünkü bunlar dinselleşmeyi, gericileşmeyi bir sorun olarak görmüyorlar. Gerçi, burjuvazinin, sermayenin gericileşmede dibe vurduğu bir Türkiye’de, burjuvazinin, sermayenin temsilcilerinin gericileşmeyle, dinselleşmeyle  nasıl ve neden derdi olsun? Bunların derdi sermayeye, emperyalizme kendimizi nasıl sevdiriz de onları değil de bizi seçerler derdidir.  İşte tam da bu nedenle Türkiye'de laiklik mücadelesini, ilericilik mücadelesini komünistlerden başka hiçbir özne veremez! Evet, komünistler laiklik için mücadele edecek. Evet, komünistler ilericilik için mücadele edecek. Sokakta, işyerlerinde, her yerde dinselleşmeyle olan kavganın öznesi olacağız. Diyanet fetvalarına karşı diyanete “ Sen bi sus!” dedik, diyeceğiz ve demeye de devam edeceğiz! Sözde muhalefet susar, destekler ama bu ülkenin Komünist Partisi cuma namazı genelgesine iptal başvurusu yaptı ve sesini çıkarmaya devam edecek!

Bu ülkenin komünist partisi dinselleşmeye karşı laiklik ve ilericilik için, soldayım deyip sağa demir atmışların foyasını ortaya çıkarmayı görev bilerek, sosyalizm hedefiyle gericiyle, patron ve patronseverlerle mücadele edecek. Başta Mustafa Suphi olmak üzere Türkiye Komünist Partisi'nin kurucu kadroları katledilmelerinin 95. yılındayız. 95 yıl önce 15 yoldaşımız katledildi. Burjuvazi sınıf kiniyle yaşar ve o yüzden de Mustafa Suphileri öldürdüler ama yok edemediler. Biz, Mustafa Suphilerin yoldaşları, komünistler buradayız işte. Beğenmeseler de istemeseler de biz 95 yıl sonra buradayız. Bunu herkes böylece görsün, böylece de bilsin! 

Yaşasın gericiliğe karşı, dinselleşmeye karşı sosyalist mücadelemiz!

Yaşasın sosyalist Türkiye!

Yaşasın Türkiye Komünist Partisi ve Komünist Parti !

Fadime Keskin'nin ardından tekrar söz alan Cihat Duluklu dia gösterisi eşliğinde komünistlerin bugüne kadar verdikleri mücadeleyi anlatarak herkesi örgütlü mücadele etmeye çağırdı.

Etkinlikteki ikinci konuşmayı yapan Komünist Parti MK Üyesi Aydemir Güler "Türkiye Komünist Partisi’nin ilk Merkez Komitesinin ve ciddi bir kadro birikiminin alçakça ortadan kaldırılmasını bir yıldönümünde daha anıyoruz. 1921’in birinci ayı bitmeden, Partimiz henüz beş aylık olmamışken katledilenler ciddi komünistlerdi. Birkaç yıl önce Mustafa Suphi gelişkin ve dürüst bir Osmanlı entelektüeli olmaktan Bolşevikliğe geçmişti" diyerek başladığı sözlerini şöyle sürdürdü:
 

ESKİ DÜZENDEN KURTULMAK YETMEZDİ, SOSYALİZM GEREKİYORDU
"Büyük Ekim Devriminin içinde yaşadı bu dönüşümü. Ekim Devrimi Mustafa Suphi’nin ülkesindeki büyük soru işaretini de yanıtlıyordu. Eski düzenden kurtulmak yetmezdi. Sosyalizm gerekiyordu. Emperyalist paylaşım heveslerine ve işgale eski düzene veya eski düzenin içinde serpilmiş birtakım güçlere yaslanarak karşı durulamazdı. Emekçi halk, işçi sınıfı gerekiyordu. Emperyalizme irtica cephesinden, Batı düşmanlığıyla karşı çıkılmış olunmazdı. Sosyalizm gerekiyordu.Milliyetçilik kurtlar sofrasına katılma arzusuydu. Memlekete kurtlar sofrasını devirmek gerekiyordu. Ekim Devrimi bütün bunlardı ve mazlum Anadolu halkına elini uzatıyordu. Aynı düşmana vuruyordu ve elini uzatıyordu. Devrimin arkasındaysa çağın devrimci ideolojisi, Marksizm yükseliyordu. Son derece bilimseldi ve son derece pratikti.

MANİFESTO İKİ TEMEL ŞEY SÖYLER
Mustafa Suphi bu bütünlüğü yaşama olanağı bulan şanslı bir devrimciler kuşağındandı. Yetmezliklerin içinde büyümüş ve mücadele etmiş bir aydındı. Emperyalizme kökten karşıydı. Kök ne mi? Yani kapitalizme, insanın insanı sömürmesine karşıydı. Mustafa Suphi Bolşevik devriminin ve 1848’de Marx ve Engels’in kaleme aldıkları Komünist Manifesto’nun öğrencisiydi. Manifesto’yu Türkçeye çevirmek üzere çalışma masasına oturdu. Bitiremedi. Manifesto bütün dünyada ve yazıldığı günden beri geçen tüm süre boyunca komünistleri birleştiren ortak paydadır. Manifesto başka çok şeyin yanı sıra iki temel şey söyler.

Bir: Kapitalizm bir devrimle, işçi sınıfının devrimiyle yıkılmalıdır.

İki: Kapitalizm kendinden önceki düzeni devrimci bir tarzla devirmektedir.

Modern komünizm bu tarihselliğin çocuğudur. Tarihsel ilerlemeye yaslanırız ve tarihi ilerletiriz. Kapitalizmin, cumhuriyetin, aydınlanmanın, modernitenin büyük bir ilerleme olduğunu bilir ve bu devrimi selamlarız. Lakin bu ilerlemenin asıl değeri çok daha büyük bir sıçramayı mümkün hale getirmesidir. İlerlemenin yeni etabı, bizim damga vuracağımız etabı, bir öncekini kapsayacak ve aşacaktır.

Mustafa Suphi ciddi bir Marksist, bilgili ve inanmış bir komünistti. Beraber ölüme gittiği yoldaşları da öyle. Türkiye Komünist Partisi’nin ilk kuşak önderleri Milli Mücadele’de temsil olunan ilerlemeye sahip çıkıyorlardı. Bu kavga onların kavgasıydı. Ancak Milli Mücadele, dönemin tabiriyle bir sosyal inkılabın yatağı olmalıydı. Birinci kavga ikinciye bağlanacağı, bağlanması gerektiği için değerliydi asıl.

1848’de burjuvazi kendi devrimini sıçratmaya kalkışan işçi sınıfına ihanet etti. Aynı anlama gelmek üzere kendi devrimine ihanet etti. Ve bununla hiç çelişmeyen bir şekilde daha ifade edersek, burjuva devrimi burjuvalığını yapıyordu bu ihanetle.

1921’de daha devrimini tamamlamamış olan Türkiye burjuvazisi kendisini aşmaya niyetlenmiş komünistlerden, Anadolu’nun cılız işçi sınıfının temsilcilerinden kurtulmalıydı. Bizden kurtulmak istediler. Türkiye’nin anti-emperyalist kurtuluş savaşına, Ekim Devriminin elini uzattığı bu mücadeleye sahip çıkarız. Mustafa Suphiler sahip çıktı. Bu mücadeleye en fazla, biz onun içinden sosyalizme yürüyebileceğimiz için sahip çıkarız. Mustafa Suphilerin sosyalist devrim perspektifi özetle buydu.

Burjuva diktatörlükleri, faşizm, gericilik, işbirlikçilik ve zulmün doğrudan komünistlere yönelmesi… Bu gerici gelişmeler burjuvazinin sınıfsal tutarlılığı ve tarihsel çelişkisidir. Komünistler tarihsel ilerlemenin burjuva karakteri gereği kendilerine saldırı olarak dönmesi karşısında ilerlemeye sahip çıkmaktan geri durmazlar. Ve burjuva destekçisi değillerdir.

Mustafa Suphi ve arkadaşları ciddi komünistler, birikimli devrimcilerdi. Manifesto’nun ve Bolşevizmin çocuklarıydı onlar. Parti merkezinin Ankara’ya taşınması, örgütsel kuruluş ve ön birikimin anti-emperyalist mücadele gündeminin tam içine taşınması… burjuva önderliklerin destekçiliği anlamına gelmiyordu. Öte yandan burjuva yani sınıf düşmanı diye tarihsel ilerlemeye sırtlarını dönmeyi akıllarından bile geçirmediler.

Mustafa Suphi önderliği milliyetçiliği reddederek ulusal kurtuluş kavgasına katıldılar. Mustafa Suphi önderliği emperyalizme karşı duruşlarını sosyalist iktidar perspektifiyle bütünleştirdiler. Çok eleştirildiler. İşçi sınıfı çok zayıf dendi. Yanıt: İşçi sınıfının devrimci rolünü görmezden gelenler en koyu mürtecilerdir, oldu! Önce emperyalizm belasından kurtulalım, Ankara’yı destekleyin, dendi. Yanıt: bizim görevimiz Türkiye’de sosyal devrim yapmaktır, oldu.
 

KOMÜNİSTLİK YAPMAYAN KOMÜNİSTLER NE İŞE YARAR
Türkiye çok tehlikeli, karmakarışık, bu girişiminiz riskli bir maceradır dendi. Yanıt, yolculuk planıyla verildi.

İşçi sınıfı belki de çok zayıftı. Emperyalizmin ülkeyi yok etme planından en kolay ve pratik çıkış yolu, belki de emperyalizmle yeni bir anlaşma yapmaktı. Türkiye katliam emrini kimin verdiğinin asla netlik kazanamayacağı kadar karışıktı gerçekten.

Bütün bunlar Mustafa Suphileri sadece kahramanlığa indirgeyemez. Suphiler ciddi, birikimli komünistlerdi. Marksizm-leninizm ne piyango çekmektir ne de kazanma garantisi. İşçi sınıfının kendinde birikimi ile öncü partisinin devrimci siyaseti birlikte ele alınmalıdır. Emperyalizmin kapıdan kovulduktan sonra bacadan girmemesi için ülkenin toplumsal dokusuna ve bunun için de siyasi iktidarın yapısına müdahale etmek biricik yoldur. Ve komünistler devrimci siyaset riskli diye sığ sulara çekilmezler. Kahraman olabilirler, ama bunu kahramanlıklarından yapmazlar. Komünizm budur. Bu kadar basit. Komünistlik yapmayan komünistler ne işe yarar? Nerden belli olur komünistlikleri?

Türkiye’nin kurucu komünist kuşağı, yani Manifesto’yu dilimize kazandırmayı ve Bolşevik Devrimin iddiasını bütünleştiren bu insanlar, sadece kendi eylemleriyle geçmiş deneyler arasındaki halkaları temsil etmiyorlardı. Onların mücadelesi o günlerle 21. 

Yüzyıl başındaki Türkiye arasındaki halkaları da görünür kılıyor. Türkiye’nin gericiliğine kızıp AKP’den medet ummak tarihselliğin inkarıdır. Türkiye’de sol adına bu yapılmıştır. Türkiye’de baskıcı iktidarların dinci gericiliği de itip kaktığı örneklere takılıp gericilik için de özgürlük istemeyi solculuk sananlar olmuştur. Türkiye kapitalizmi çok devletçi diye piyasacılığı solculuk olarak yorumlayanlar olmuştur.

Gerici, baskıcı Türkiye kapitalizminin Batı demokrasilerine biraz benzemesine fit olanlar ağızlarına Mustafa Suphi’nin adını almasınlar. Tayyip Erdoğan çok gerici diye daha az gerici ilan edilen emperyalistlerin kapısını aşındırmak nedir? AKP diktatörlüğü dinci diye ulusalcılığa dümen kırmak nasıl bir iştir?

Türkiye Komünist Partisi’nin ilk deneyimi, bugün bir yıldönümünde buluştuğumuz katliamla son bulan o kısacık deneyim kendi tarihsel bağlamında benzer sorulara sağlıklı, Marksist, Leninist ve devrimci yanıtlar üretmişti. Suphileri sadece kahraman oldukları için değil, aynı zamanda bugünle bağlantılı oldukları için anıyoruz. 

KOMÜNİST PARTİ, TÜRKİYE KOMÜNİST FIRKASI'NIN SÜRDÜRÜCÜSÜDÜR
Öğreniyoruz, öğretiyoruz.

Manifesto’nun ve Ekim’in çocukları Türkiye’nin 21. Yüzyılda hala sosyalizm için olgun olmadığının konuşulduğunu duysalar acaba ne derlerdi? Bu bir merak konusu değil. Suphi böyle tezler öne sürenler için mürteci diyor.

Komünist Parti, 10 Eylül 1920’de kurulan Türkiye Komünist Fırkası’nın sürdürücüsüdür. Laf olsun diye değil, retorik olsun diye değil. Sosyalist devrim dediğimiz, sosyalizmi ertelemediğimiz, güncel sorunların acilliğini sosyalizmi unutup başkalarını desteklemeye yormadığımız, tam tersine bunca acil sorunun sosyalizmi su kadar ekmek kadar zorunlu ve acil hale getirdiğini düşündüğümüz için Suphi ve arkadaşlarının partisi 2016’da yaşıyor.

Ne yapsaydı Suphiler; Mustafa Kemal’in sahte TKP’sine mi katılsalardı? Aynı Suphi Envercilerin bir başka sahte TKP’siyle Bakü’de tanışmış ve önce o takiyyeyi dağıtmıştı.

Takiyye burjuva siyasetinin olmazsa olmazıdır. Sermaye sınıfı dünyada ve bizde kendisini solculuk, hatta komünistlik üstünden aklamaya çalışır. Hatta buna mecburdur. Çünkü burjuva devrimciliği kendi mantıksal yolculuğu içinde, gelişmeyi ne pahasına olursa olsun önlemeye yeltendiği gün, dürüstlüğü, iyiliği, ahlaklılığı, eşitlikçiliği, adalet duygusunu, halk ve insan sevgisini, insanlığın bütün erdemlerini terk eder. Hiçbir şey yok olmaz ve hiçbir şey yoktan var olmaz. İnsanlık komünistlerin omuzlarındadır o günden bu yana. Sermaye yozluğu kendi kendini nasıl aklasın? İlle solculuğa başvuracak…

SAHTELERİMİZDEN AYIRT EDİLMEK ZORUNDAYIZ
Dolayısıyla önümüze hep burjuva sosyalizminin türevleri, sahte komünistler çıkacak. Çıkıyor da zaten. Ne yapmak gerektiğini, neyse ki partimizin kurucu önderliği göstermiş onlarca yıl önce.

Bugüne atladığımızda; Komünist Partimiz, bizim partimiz tek bir anında milliyetçiliğe prim vermedi. Tek bir anında Kürtçülüğe de prim vermedi. Bizim partimiz özelleştirmelerin faydaları hakkında oturup yalan yanlış uydurmadı. Liberalizmin her türü işçi sınıfına yabancı ve komünistlere düşmandır. Bizim partimiz AKP demokrasisine inanmadı ve dinci faşizm tehdidinin önüne dikilmeyi görev bildi. Türkiye’den daha az demokratik olma ihtimali olmayan Avrupa Birliği’nin emperyalist özünü hiç gözden kaçırmadı. Bizim partimiz ABD emperyalizminin uygarlık, barış, demokrasi, gericilikle mücadele başlıklarında en ufak bir değer taşımadığını, tam tersine barbarlığı, savaşı, gericiliği temsil ettiğini, bunları yeniden ve yeniden ürettiğini hep vurguladı. Bizim partimiz gericiliğin sermayenin sömürü sistemini kurtardığını gördü. Bizim partimiz emperyalizmin, sermaye egemenliğinin ve dinci gericiliğin ortak paydasına hep işaret etti.

Daha kolayı olmaz mıydı? AB fonları mesela. AKP Anayasası ya da. Kürt sorunu çözülse, demokrasi olsa. İşçi sınıfının sınıf gündeminin üstüne başka şeyler düşüp durmasa. Sosyalist devrim çok zorsa biraz melez bir programdan gitsek. İzole olmamak için, kütlelerle buluşmak için biraz taviz versek…

Kolay mı değil mi, bilmeyiz. Ama biz komünistiz. Bizim varlık nedenimiz sosyalist devrimdir. Biz işçi sınıfının sözünü söyler, eylemini organize ederiz.

Bunun için sahtelerimizden ayırt edilmek zorundayız. Saha temizliği yapmak zorundayız.

Karışık, yani emperyalizm ve sermayeyle kirlenmiş bir saha vasattır. Komünistler insanlığın en ileri birikimini temsil ederler oysa. Biz Picasso’nun üye olduğu partiyiz. Biz Mayakovski’nin, Neruda’nın, Aragon’un, Ritsos’un partisiyiz. Marx’ın, Engels’in, Lenin’in, Stalin’in partisiyiz. Şefik Hüsnü’nün, Nazım’ın, Behice Boran’ın Türkiye Komünist Partisiyiz.

Biz nasıl vasatı, kiri kabul edebiliriz? Ethem Nejat’ı, Mustafa Suphi’yi, Hilmi oğlu Hakkı’yı nasıl anarız? Bizim varlık nedenimiz komünizmdir.

Türkiye’de komünistlerin bir kez daha saha temizliği yapmaları gerekti. AKP daha İkinci Cumhuriyeti kuramazken karşımıza İkinci Cumhuriyetin, hem de bir değil iki tane sosyal-demokrat partisi çıkartıldı. AKP diktatörlüğü kendi kendini nasıl aklasın! Tabii ki solculuk üstünden aklamayı deneyecekti.

Komünist Parti, bu isimle var olduğu dönem boyunca özellikle bu misyonu yerine getirdi. Gericiliğin solculuk üstünden türlü yolla aklanmasına karşı tek ses olduk. Emperyalizmin işimize yarayabileceği, örneğin IŞİD’i yok edebileceği, bölgeye barış, ülkeye demokrasi getirebileceğine karşı çıkıntılık ettik. Solun, solculuğun CHP’ye veya HDP’ye hapsedilmesine izin vermedik.

BİZ TÜRKİYE'NİN KOMÜNİST PARTİSİYİZ

"Ama azsınız"

Bu ezberi daha uzun süre tekrarlayamayacaklar. Az kalmaktan korkup sapmamayı Mustafa Suphilerden öğrendik biz. Az ve yalnız kalmak için değil, ama büyük hedeflere yürümek için devrimci siyaset yapmayı da. Misyonumuz sosyalist devrimdir ve bu misyonda daralmak büyük sıçramalara hazırlanmakla eşanlamlıdır.

Şimdi Suphileri andığımız bugün yeni bir sıçramanın hazırlığı içinde olduğumuzu ilan ediyoruz.

Biz gericiliğe boyun eğmeyiz. Gericiliği sermaye egemenliğinden ve emperyalizmden ayrı değil, onların temel özelliği olarak görürüz ve bu bakışımız sayesinde asla boyun eğmeyiz.

Çünkü biz komünistiz. Suphilerin okulundan geliyoruz. Manifestomuz ve Ekim Devrimimizle.

Çünkü biz Türkiye’nin komünist partisiyiz. Misyonumuz sosyalist devrimdir. Sosyalist devrim için örgütleniyoruz. Dövüşüyoruz ve ölenlerin yasını tutmuyoruz.

Aydemir Güler'in konuşmasının ardından sahneye NHKM Genç Müzisyenler Korosu bir dinleti gerçekleştirdi. Dinletinin ardından etkinlik "Yaşasın Türkiye Komünist Partisi" sloganıyla sona erdi.