Komünist Parti’den seçim açıklaması

Komünist Parti 7 Haziran seçimlerine ilişkin ilk değerlendirmesinde sonuçların halkın zaferi anlamına gelmediğini ve Türkiye’de siyasal açıdan bir normalleşme vaat etmediğini söyledi.

Haber Merkezi

Komünist Parti Merkez Komitesi dün yapılan seçimlerle ilgili ilk değerlendirmesinde seçimlerde ortaya çıkan tablonun “halkın zafer kazandığı” şeklinde yorumlanamayacağını, siyasal açıdan bir normalleşme vaat etmediğini yazdı.

Seçimlere 550 kadın adayla ve “Bu düzeni sıfırla” sloganıyla giren Komünist Parti aldığı seçim sonuçları hakkında da, “Partimiz siyasi ve ideolojik hattını, bu hat doğrultusunda aldığı kararları, bir seçimde aldığı oylarla değerlendirmeyecektir. Parti seçim çalışmaları boyunca, tutarlılığı, kararlılığı ve ilkeli siyasetiyle hiçbir sayıyla sınanamayacak bir biçimde iz bırakmıştır” dedi.

Komünist Parti Merkez Komitesi’nin seçim açıklaması şu şekilde: 

7 Haziran günü yapılan seçimler, 13 yıldır ülkenin üzerine kara bir bulut gibi çöreklenen AKP'ye tek başına iktidar olanağı vermedi. Ancak sonuçlar ne halkın zaferi olarak yorumlanabilir ne de Türkiye'ye siyasal açıdan bir normalleşme vaat etmektedir.

Türkiye'nin yakın geleceğinde bölgesel ve uluslararası gelişmelerden de etkilenen ciddi belirsizlikler olduğu gerçeğini seçimler değiştirmemiştir.

İki yıl önce, Haziran'da, büyük bir halk hareketiyle sarsılan Erdoğan'ın hep savunduğu ve her daim kendisini koruyacağını sandığı yüzde 10'luk baraj ve baştan aşağıya arızalı seçim sisteminin sillesini yiyerek Meclis çoğunluğunu kaybetmesi hem tarihin hoş bir cilvesi hem de aynı belirsizliğin bir başka göstergesidir.

AKP, hükümet olmadığında dağılması muhtemel bir çıkar örgütlenmesi, gerici bir çetedir. AKP'yi bu sondan, geçici de olsa, uluslararası sermaye ile nikah tazeleme anlamına gelecek bir yeniden yapılanma kurtarabilir. Şu ana kadar tersini söylese de MHP'nin böylesi bir sürece desteği herhalde kimseyi şaşırtmayacaktır.

MHP destekli ve sözde yenilenmiş bir AKP hükümetinin halkımız için ne anlama geleceği açıktır. Ancak bu seçeneğin istikrarlı bir yapıya dönüşüp düzenin gereksinimlerini layıkıyla karşılayacak enerji ve zamana sahip olduğu tartışmalıdır. Bu koşullarda erken seçim gündemde kalmaya devam edecek, başka olasılıklar masaya gelecektir. Her durumda, patron örgütlerinin bir süredir üzerinde çalıştığı “yeni AKP”nin eskisinden de tehlikeli olacağı unutulmamalıdır.

Düzenin solunda, çok farklı gerekçelerle geniş bir kesimden oy almayı başaran HDP'nin merkezinde durduğu tablo da istikrardan uzaktır. "Devrimci" saiklerle hareket edenlerle düzenin istikrara kavuşmasını isteyenler, Kürt ulusalcılığı ile Kürt sorununun huzur bozduğunu düşünenler, Erdoğan karşıtlığında birleşerek bu partinin oylarını artırmıştır.

HDP'nin aldığı oylar, Türkiye'de sosyal demokrasi ve genel olarak düzen solunun yeniden yapılandırılması için somut bir zemin sağlamaktadır. Ancak bu zemin aynı zamanda kaygandır ve üzerinde kalıcı yapılar kurmaya elverişli değildir.

Düzenin sağında ve solunda, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarıyla ortaya çıkan tablo Erdoğan eksenli bir değerlendirmeye sıkıştırılmamalıdır. Erdoğan nefreti, toplumun siyasi reflekslerinin bir kısmını geliştirirken, bir kısmını köreltmiştir. Türkiye'nin bir Erdoğan sorunu vardır. Ama Türkiye'nin sorunları Erdoğan'dan ibaret değildir. Ülkenin geleceğine dair yapılacak tartışmalar, bu derin sorunların nasıl çözüleceği hakkında bir yol önermediği sürece anlamsızdır.

Türkiye'de yoksulluk ve işsizlik artmakta, derin toplumsal eşitsizlikler hayatımızı belirlemektedir. Emperyalist planların tetiklediği bölgesel çatışmaların ülkemize sıçraması, bir kan gölünün ortasında kalmamız an meselesidir. HDP'nin aldığı oyların Kürt sorununu kendiliğinden çözeceğini herhalde kimse iddia etmeyecektir. Siyasetin ve toplumsal yaşantının dinselleştirilmesi hepimizin hayatında gittikçe büyüyen problemler yaratmaya devam edecektir.

Türkiye'de düzen siyasetinin hiçbir aktörü seçim öncesinde bu başlıklarda bir çözüm yolu önermemiştir. Doğal olarak seçim sonuçları da buna dair bir umut yaratmaktan uzaktır.

Komünist Parti, seçim öncesinde ısrarla bu problemlere işaret etmiş, ancak AKP ve Erdoğan karşıtlığı ekseninden yola çıkılarak yaratılan baskıyı ve sahte umut kampanyalarının etkisini  kıramamıştır.

Komünist Parti, seçimlere katılma kararını bu durumu öngörerek aldı. Dün gece üyelerimize yolladığımız ilk değerlendirmede, "Bu seçimlere katılma kararımızı hatırlatmayacağız. Bu konuya geri dönmemizi gerektiren bir durum bulunmuyor. Hepimiz seçime risk alarak girdiğimizi biliyorduk. Ancak bu riskten kaçınamazdık. Komünist Parti devrimci sınıf siyaseti kulvarını yeniden şekillendirmeliydi. Seçim bu mücadelenin kritik bir uğrağını oluşturmuştur. Kararımız sonuna kadar meşru ve doğrudur. Söz konusu mücadele oyla ölçülmez. Seçim döneminde ülkenin başına örülmekte olan çorapları deşifre etmekle ve çevremizdeki kuşatmanın basıncına karşı “seçime neden katıldığımızı” anlatmakla uğraştık. “Siyasetimize seçmen örgütleme” aşamasına geçemediğimiz açıktır. Düzen dışı solun politik varlığını koruduk. Ancak zaten çok sınırlı olan toplumsal ilişki ağını ayakta tutmayı başaramadık. Sorun budur ve önümüzdeki dönem aşmamız gereken de budur." dedik.

Partimiz siyasi ve ideolojik hattını, bu hat doğrultusunda aldığı kararları, bir seçimde aldığı oylarla değerlendirmeyecektir. Parti seçim çalışmaları boyunca, tutarlılığı, kararlılığı ve ilkeli siyasetiyle hiçbir sayıyla sınanamayacak bir biçimde iz bırakmıştır. 

Bu izi somut bir toplumsal güce dönüştürmek, güncel ve tarihsel görevlerimizi yerine getirmek için daha fazla çalışmamız gerektiğinin farkındayız.

Türkiye'nin çok daha güçlü bir komünist partiye ihtiyacı var. Komünist Parti, bu ihtiyacı karşılayacak tarihsel, siyasi ve örgütsel birikime sahiptir.

Ülkemizi bekleyen zor günlerde Komünist Parti, bu düzenin sıfırlanması gerektiği inancıyla, örgütlenmeye, memleketin aklı ve vicdanı olmaya devam edecektir.

Komünist Parti, seçim sürecinde partiyle temas kuran, partiyi destekleyen dostlarını örgütlü mücadeleye çağırmaktadır.