Kemal Okuyan'la 5'inci yıldönümünde Haziran Direnişi üzerine

Haziran direnişinin beşinci yıldönümünde TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan soL'un sorularını yanıtladı. Haziran direnişinin Türkiye toplumunun çok geniş bir bölmesinin Erdoğan'a kapsamlı bir yanıtı olduğunu vurgulayan Okuyan, Erdoğan'ın hamleler yapsa da bu kırmızı çizgileri aşamadığını ifade etti. 'Toplumdaki laik duyarlılık gerçek, siyasette ise büyük ölçüde sahtedir'…

soL

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Haziran direnişinin beşinci yıldönümünde soL'un sorularını yanıtladı. Laiklik ve yurtseverliğin 2013'te kendisini zorla kabul ettirdiğini vurgulayan Okuyan, siyaset cephesinde bundan hoşnut olmayanlar olduğunu söyledi. "Toplumdaki laik duyarlılık gerçek, siyasette ise büyük ölçüde sahtedir" diyen Okuyan, Gezi ölçeğinde yeni toplumsal hareketlerin olmayacağını düşünmenin saçma olduğunu dile getirdi. Okuyan "Bunların kalıcı, bugünkü köhne düzeni sarsacak etkide bulunması için Haziran Direnişi'ni fetişleştirmeden, onun dinamiklerini sağlıklı bir biçimde değerlendirerek sonuçlar ve dersler çıkarmak gerek. Türkiye'de emekçi halkı bu düzenin değişmesinin imkansız olduğu düşüncesinden kurtarmak zorundayız" diye konuştu.

Haziran Direnişi'nin yıldönümündeyiz. Bu ölçekteki bir toplumsal olayın beş yıl sonrasında Türkiye siyasetindeki etkisi konusunda ne söyleyebilirsiniz?

Haziran Direnişi Türkiye toplumunun karakterinde, deyim yerindeyse genetiğinde kalıcı izler bıraktı. Dolayısıyla Gezi'de başlayıp tüm Türkiye'ye yayılan 2013 direnişinin buhar olduğu değerlendirmelerinin bir karşılığı yok. Bu türden toplumsal olayların izlerinin kendisini ne zaman ve nasıl yeniden açığa çıkaracağı önceden kestirilemez. Ayrıca tersinden bakarsak, 2013'ün öbür tarafı, yani Erdoğan cephesi unutmuşa benziyor mu Haziran Direnişi'ni?

Erdoğan'ın hâlâ böyle bir toplumsal hareketten, Gezi'nin benzerinden çekindiğini söyleyebilir miyiz?

Siyasi iktidar şu anda sıkışmış durumda. 24 Haziran seçimleri öncesinde oyun kuramıyor, morali düşük. Ama yine de toplumda "yine yapacaklar bir numara" kaygısı var. İnsanlarla konuşuyoruz, hemen herkes "bu adam kaybetse de gitmez" düşüncesi baskın. Neden böyle? E çünkü sandık ve "yüksek siyaset" oyunlarında çok mahirler. Şimdi bir de Anayasa Mahkemesi'nin seçimi iptal olasılığı üzerinden değerlendirme yapılıyor. Bir sürü rivayet. Oysa Haziran 2013'te hem inisiyatif halka geçmişti hem de halkın özgüveni zirvedeydi. Erdoğan oyun filan kuramadı o dönemde. Aynısı Tekel direnişi sırasında da yaşandı.

Belirleyici olan sokak mı?

Belirleyici olan toplumsal mücadelenin yükselişidir ve bu açıdan sokaktaki hareketlenme en kritik göstergelerden, toplumsal mücadelenin en önemli kanallarından biridir. Ama Gezi sokaktan ibaret değildir. Haziran Direnişi Türkiye toplumunun çok geniş bir bölmesinin Erdoğan'a kapsamlı bir yanıtıdır. Erdoğan'a kırmızı çizgileri hatırlatmasıdır.

Peki o kırmızı çizgiler aşılmadı mı?

Hayır. Erdoğan Haziran Direnişi ile ilan edilen kırmızı çizgileri aşabilmiş değil. Hamleler yaptı, Türkiye'deki tahribatın boyutları genişledi ama 2013'te büyük bir patlama ile ortaya konan kırmızı çizgiler hâlâ duruyor. Siz milyonlarca insanın bu çizgilerden vazgeçtiğini düşünüyor musunuz? Bugün siyasi iktidarın birden fazla sıkıntısı var ve bunlardan birisi Türkiye toplumunun en az yarısının Erdoğan'ın önerdiği kıyafeti giymeyi reddetmesidir.

Dediğiniz gibiyse toplumda neden çaresizlik yayıldı? Bugün ilk kez Erdoğan'ın seçim kaybetme olasılığından heyecanlananlar bile çaresizlik ve umutsuzluk içinde.

Çünkü Erdoğan'a 2013'te kırmızı çizgiler çeken toplumsal kesimlerin özgüveniyle oynandı; siyaset cephesi yaptı bunu. Haziran Direnişi sırasında başladı bu. Erdoğan ile derdi olanlar, onu yeniden kontrol edilebilir bir noktaya çekmek isteyenler, onu benzer bir aktörle değiştirmek isteyenler, direnişin enerjisini kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmek istediler. Bu son derece doğal. Ancak Haziran Direnişi'nin laisist ve yurtsever karakteri karşısında çok zorlandılar. Herhangi bir siyasi aktörün yönetmediği bu ölçekte bir toplumsal hareketin manipülasyon girişimlerine karşı bu kadar dirençli olduğu bir başka örnek bilmiyorum. Bu direnç yalnızca sermaye sınıfını, uluslararası aktörleri rahatsız etmedi, sözüm ona "sol"da durduğunu söyleyenleri de kızdırdı. Keşke anti-emperyalizm ve aydınlanmacılık "sol"da sanıldığı ya da iddia edildiği kadar güçlü olsaydı.

Değil mi? Örneğin laikliğin değeri anlaşılmadı mı bugün?

16 yıllık açık İslamcı bir iktidar elbette bazı şeyleri öğretti ama ben Türkiye'de birçok kesimin laiklik konusunda samimi olduğunu düşünmüyorum. Zaten her şey ortada! Laiklik ve yurtseverlik 2013'te kendisini zorla kabul ettirdi ve siyaset cephesinde bundan hoşnut olmayanlar var.

CHP'yi mi kastediyorsunuz?

CHP ve düzen solunda yer alan herkesi. 2014'te ve 2015'te sandığı fetişleştirerek, seçimleri biricik kurtuluş aracı olarak göstererek ve üstelik İslamcılıkla flört ederek, etnik kimlikçi bir söylemle çıkış yolu işaret eden herkes Haziran Direnişi'nin izlerini silmeye soyunmuş demektir. Direnişin üzerinden bir yıl geçmişken Ekmeleddin gibi birini Haziran kitlesinin önüne koymanın başka açıklaması var mıdır? Evet, açıkça söylüyorum, toplumdaki laik duyarlılık gerçek, siyasette ise büyük ölçüde sahtedir. Yüzlerce kanıt gösterebilirim ama işe yaramaz. İşe yaramaz çünkü ilkesizlik, omurgasızlık kural haline gelmiş. Üzülerek söylüyorum, Türkiye'de "sol"un önemli bir bölümünün ne laiklikle ne antiemperyalizmle güçlü bir bağı kalmamış durumda. Onlarla oyalanmanın bir anlamı kalmadı. Sol Türkiye toplumunun dürüst, ikiyüzlülükten uzak kesimlerinde bu düzeni yıkma iradesini örgütleyerek ayağa kalkacaktır. Her geçen gün bunun mümkün olduğunu gösteren bulgularla karşılaşıyoruz. 

Siyaset-sokak ilişkisine dair seçimlerden sonrası için ne söylenebilir. Siyasi tartışmalar hep canlılığını korusa da sokak hareketliliği uzun süredir geri çekilmiş durumda. Yaklaşan ve hatta başlayan bir ekonomik kriz tartışması var. Ve seçimler... Tüm bunları birlikte düşününce yeniden sokağı da kapsayan bir siyasi canlanma olabilir mi önümüzdeki dönem? Örneğin yeni bir Gezi Direnişi olur mu?

Gezi'nin tekrarı olmaz. Tekrarı zaten etkisiz olur. Herkes öğrendi, ders çıkardı. Ancak bu etkide, bu ölçekte toplumsal hareketlerin olmayacağını düşünmek saçma. Olacaktır. Bunların kalıcı, bugünkü köhne düzeni sarsacak etkide bulunması için Haziran Direnişi'ni fetişleştirmeden, onun dinamiklerini sağlıklı bir biçimde değerlendirerek sonuçlar ve dersler çıkarmak gerek. Türkiye'de emekçi halkı bu düzenin değişmesinin imkansız olduğu düşüncesinden kurtarmak zorundayız. Kötünün iyisini tercih etme saçmalığından çıkarmak zorundayız. Siyaseti seçim matematiğinden ibaret gören kirli ve şantajcı vıcık vıcık bir "ticaret"ten ibaret görmelerini engellemek zorundayız. Örgütlenmeyip, mücadele etmeyip beyaz atlı prensi bekleme huyundan vazgeçirmek zorundayız. Kimlikçi siyaseti, emperyalist dünyanın ürünü sahte özgürlük reçetelerini bir kenara koymalarını sağlamak zorundayız. Sürekli pişman olup aynı hataları yapmamaları için gerçek bir seçenek oluşturmak zorundayız. Bunun için uğraşıyoruz. Ve karşımıza ne bir ilke ne bir program ne bir düşünce çıkıyor. Sadece ve sadece seçim matematiği. Matematik hiç bu kadar acı çekmemişti!