Enver Aysever'in Dostlar Kitabı: Kendi patikanda yürümek

Enver Aysever son kitabında kendi yaşamını anlatırken aynı zamanda darbe sonrası değişen yaşam biçiminin, AKP'li yılarda muhalif üretim yapmanın zorluklarının da fotoğrafını çekiyor. Aysever'le 'Dostlar Kitabı'nı konuştuk.

soL - Haber Merkezi

Gazeteci-yazar Enver Aysever'in "Kendi patikanda yürümek" alt başlığını taşıyan son kitabı "Dostlar Kitabı" okurlarıyla buluştu.

Aysever hayatını anlatan kitap için "Birlikte yürüme cesaretidir dostluk, bir başına kalacağını sanırsın oysa ikisindir!" diyor.

Şöyle anlatıyor: “Dostluklar rastlantısal gelişmiyor. Onca insanla birlikte yola çıktım, ilerledim, ayrıldıklarım oldu. Ama kişiliğime imza koyanlar ayrı renktir. Üzerine titrerim onların. Yaşımın ileri olması, deneyimlerim, okuryazarlığım elbette bakışımı belirler ancak, öyle kişiler olur ki, takındıkları tutumla heykelinize biçim verirken, en değerli izi bırakırlar."

Aysever'le son kitabı "Dostlar Kitabı" üzerine söyleştik.

Kitabınızda sizi etkileyen, belleğinizde, yaşantınızda önemli katkıları olan dostluklardan bahsediyorsunuz. En başta da anneannenizden. Çocukluğunuz nasıl geçti? 

Sanırım romanlarımdan birinde yazdım: “Yaşam çocukluktur, kalanı onunla hesaplaşmadır.” Geniş anlamıyla, belki ilk gençliği de katarak bu sözlerimde ısrarcıyım. O çerçevede yanıtlarsam soruyu, anneanne elinde büyümenin tüm izlerini taşırım hala. Merhamet duygusuyla tanışmak mesela! İçimde büyüyen anne özlemi, çünkü çalışıyordu, derken düşler, masallar, radyo tiyatrosu günleri. Mutlu anımsıyorum gerçi. Belleğim diri. Bir özlem midir bu, emin değilim. O çocuktan kimi izler elbette taşıyorum ama şimdi ellime geliyor ve bambaşka biriyim. Yeniden bir yaşam sürme gücüm de yok doğrusu.

Gençliğiniz darbe sonrası döneme denk geliyor. Aslında bir geçiş dönemi de olan o yıllar sizde nasıl izler bıraktı? Hem sizin hayatınızda hem de günlük yaşamda neler değişti? 

Darbe sonrası dönem, ki aslında darbe yıllarıdır onlar, çünkü öylesine sert gerici müdahale bir günde sonuç vermez. Demek ülkenin bugünlere taşınmasını, dirensek bile, gözlemişiz ve yaşamışız. Bizim kuşağın apolitik, duyarsız olduğu söylemi doğru değildir aslında. İnatla yalnızlaştırılmaya çalışılan, sanki darbeye biz sebebiyet vermişiz gibi davranan yetişkinler arasında büyüdük. Ben yürekli aydınlanmacı isimlerin izinden yürüdüm. İlkin Kemalizm etkisindeydim, ardından sosyalizmle tanıştım. Cumhuriyeti önemseriz biz, Mustafa Kemal’i de. Çünkü Evren ve Özal’la muhatap olduk. Neyi kaybettiğimiz görüyorduk. Bir yandan entelektüel yaşam da yoksullaşıyordu. Yine de şimdiye karşılaştırılır gibi değildir elbette. 

Önemli isimler de yaşamınıza yön verdi. Aydınlar, sanatçılar, siyasetçiler yolculuğunuzun bir parçası oldu. Bugünden bakınca bu isimler size ne ifade ediyor?

Tam anlamıyla orta sınıf, memur ailesi çocuğuyum ben. Ailemde sanatçı yoktur. Ben meraklıydım. İlkin müzikle uğraştım ama esas emeği tiyatro ve edebiyata verdim. O çevrelere girmek güçtür. Hele de benim gibi alaylı, devlet okulunda yetişmiş biriysen. Çok okur, çok mücadele ederdim. Söyleşileri, klasik konserleri, oyunları kaçırmazdım. Kitapta anlattım bunları. İnadım sanat çevresine girmemi de sağladı. Bir ucundan tutunca da dostluklar kuruluyor. Ustaların bir kısmını çok yakından tanıdım. Bazısına hayran oldum. Kimisi büyük düş kırıklığı yarattı. Özellikle tiyatro günleri renkli, neşeliydi. Elbette hep yoksulluk içindeydik. 

Kitabı okuyunca hayatınızın ne kadar üretken olduğu da göze çarpıyor aslında. Müziğe olan ilginiz, tiyatro yazarlığı-yönetmenliği ve televizyonculuk yapmanız ve daha pek çoğu. "Onurlu yayıncılık yapmak kolay iş değil" diyorsunuz. Aynı zamanda üretken olup bu çerçevenin dışına taşmamak mümkün mü? 

Her insan yaşamından sorumludur. Elbette eksiğimiz fazlamız olacak. Bir de hangi yaşta, ne tür koşullarda bulunduğunuzu da gözeterek vereceksiniz hesabı. Kimi zaman deneyimsizlik, bilgi yetersizliği de hata yaptırabilir insana. Önemli olan toplamda etik ölçüyü tutturmak, ideolojik yanlış yapmamaktır. Bu ölçüde ile sonuçtan memnunum. Piyasa koşullarında yaşayıp tamamen tutsak olmamak, hatta itiraz etmek güçtür. Başardım bunu. Ne kitaplarımda sözümü eksilttim, ne gazete yazılarımda. Sahne işlerimin tamamı özenlidir. İyisiyle kötüsüyle öyledir. Bir tek televizyon süreci dalgalıdır. AKP yıllarında çok çile çektik. Orada da karnemden memnunum.

'BİLDİĞİNİ YAPARAK DİRENEBİLİR İNSAN'

Çok izlenen programlarda imzanız var. Bir dönem merkez medyada da çalıştınız. Kitapta da geçen "Gericilikle müzakere edilmez, mücadele edilir" fikrine katılmamak mümkün değil. Peki AKP’li yıllarda televizyonculuk yapmanın zorlukları neler? 

Her gün kovulma riskiniz vardır, bu bir. Ardı ardına gelen davalar da cabası elbette. Hiçbir iyi yayıncı yarınını düşünerek ekrana çıkmaz. Bu iş her an bedel ödetir. RTÜK var mesela. Basın savcılığı var. Bir de fırsatçı patronlar ve gammazcı meslektaşlar var! Bunların arasında her gün bildiğini yaparak ancak direnebilir insan. Bir de başarı gelirse biraz katlanırlar. Ama biraz…

"Sırtınızı yaslamaktan" geri durmayacağınızı söylediğiniz dostluklardan tek tek burda bahsetmek güç. Ancak son yıllarda sizin için önemli isimlerden biri olan Tarık Akan'ı bize nasıl anlatırsınız? 

Tarık abinin kaybı yüreğimde büyük sızıdır. Geç bulduğum öz ağabeyimi yitirmiş gibi oldum. Düşünsenize çocukluğunuzun kahramanı bir adam, efsane aktörle Paris seyahati geçirmek, düş değil de nedir? Duygulu, duyarlı, devrimci, tavizsiz güzel adamdı. Özlüyorum.